Everest Yayınları, öğretmen, yazar ve editör Hülya Çelik’in ilk kitabı Merdivenli Sokak’ı okurlarla buluşturuyor. Çelik, çocukluğun ve kadınlığın dehlizlerinde dolaşan, hafızanın hem aydınlık hem de karanlık yüzüyle okuru yüzleştiren sarsıcı bir yolculuğa çıkarıyor.
Tanıtım metninden
Sigorta hastanesinin gri koridorlarından, bir kasaba okulunun ıssız bahçesine, is kokulu bir salça kazanının başından Berlin’deki bir apartman dairesinin tekinsiz odalarına uzanan öyküler, karakterlerin iç dünyalarına ustalıkla eğilerek toplumsal baskıları, aile içi dinamikleri ve bireyin özgürlük arayışını merkeze alıyor. Her bir öykü, “normal” kabul edilenin ardındaki tekinsizliği ve bireyin varoluş mücadelesini farklı bir pencereden anlatıyor.
Hülya Çelik, keskin gözlem gücü ve incelikli diliyle, unutulmuş gibi görünen anların bir ömre nasıl yayıldığını ve karakterlerin ruhunda bıraktığı izleri gözler önüne seriyor. Kitaba adını veren Merdivenli Sokak gibi öykülerde masumiyetin yitirilişi ve travmanın sessiz çığlıkları yankılanırken; Çocuk ve Sigorta Hastanesi gibi öykülerde ise bir çocuğun gözünden yetişkinlerin dünyasındaki çelişkiler ve duyarsızlıklar ustaca işleniyor. Merdivenli Sokak, insan ruhunun en savunmasız anlarına dokunan, uzun süre hafızalardan silinmeyecek, güçlü bir okuma deneyimi sunuyor.
Çok küçüktüm ama yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun farkındaydım. Kâbuslarımın sayısı artmaya, beynimdeki karanlık gündüzlerimi de sarmaya başlamıştı. Sırılsıklam, korku içinde uyanıyordum uykularımdan. Sesimi duymamış olsun diye dualar ediyor, yorganımın altına saklanıp ağlayarak uyumaya çalışıyordum. Sonra yeni kâbuslar, yeniden uyanmalar… Sabah olmak bilmiyordu. Gün ağardığında, gece boyu peşimi bırakmayan kâbuslardan sıyırıp bedenimi, küçük çocuk rolüme bürünüveriyordum hemen annemin özenle hazırladığı kahvaltının başına geçince. En sevdiğim kreplerin üstüne en sevdiğim çikolata kreması sürülürken -mış gibi mutluluklar yaşıyordum. Halbuki ben büyüyeli çok olmuştu, anlatamıyordum.
“07.00 Ertele? Kapat? Ertele!”
Merdivenli Sokak, gazete ve dergilerdeki yazılarıyla tanıdığımız Hülya Çelik’in ilk öykü kitabı. Aynı zamanda öğretmen olan yazar, mesleğinin getirdiği gözlemleri yıllarca damıtıp bu dokunaklı seçkiyi ortaya koymuş. Kendisi küçük, etkisi büyük on üç öykü.
Gücünü satır aralarındaki çocuk suskunluklarından alan bu öyküler, onların suspus olmuş gözlerinin ardındaki dünyaları anlatıyor. Es verilmiş anların sözü ne bir eksik ne bir fazla. Hülya Çelik, öyküleriyle edebiyatımıza; çocuklara, çocukluğa hatta belki kendi çocukluğumuza bir ışık yakarak giriyor.
Biz kimsenin umurunda değildik. Biz çocuktuk. Toplumsal yasalar gereği doğurulması ve büyütülmesi gereken; bebekliğinde ağlamıyorsa, çocukluğunda yaramazlık etmiyor ve yalan söylemiyorsa, genç kızlığında namusa laf getirmiyorsa baş tacı edilen; söze karışması, hayata karışması, kendini bulması hatta kendini araması bile yasak, ne kadar sessiz ve görünmezse o kadar makbul olan varlıklardık. Kanadına taş bağlanmış kuştuk…

















