Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son dönemde okuduğu kitapları, bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Yelina Tayfur’u, eşi Bora Kabatepe ile konuştuk.

1)Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yazılarını yazdığı bir “yazı masası” olduğunu söyleyemem. Yaşam ve çalışma düzenimiz gereği evin yazı yazılabilir her köşesini kullanır. Ortak kullandığımız çalışma odasında, yemek masasında, kanepede… Evin yazı yazılabilir farklı yerlerinde onu yazarken bulabilirim. Evin dışında, beraber çıktığımız ya da kendi çıktığı seyahatlerde de yazdığı yerler oldu. Aklımda onu bilgisayarının başında, yazmaya dalmış halde hatırladığım otel lobileri, odaları var. Yoğun yazmaya başladığı ilk zamanlardaki karşılaşmalarımızda kendimi yazdığı öykü ya da romandaki dünyaya damdan düşer gibi giren bir yabancı gibi hissettiğim oluyordu. Başta bu soyutlanmaya uyum sağlayamasam da artık o dünyanın sınırlara daha aşinayım; en azından kapıyı çalarak girmeye çalışıyorum. Yazı yazarken araya girip bir şey söylediğimde ya da sorduğumda o konuşmanın çoğu zaman kayıtlara geçmediğini birkaç “biz bunu konuşmuştuk ama” anından sonra anladım. Söylemem ya da sormam gerekenler varsa artık doğru zamanı bekliyorum.
2) Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Kitaplar ve yazılar üzerine paylaşımlarımızdan önce ilk aklıma gelen şey paylaştığımız kitaplık oldu. Bahsettiğim çalışma odasının iki duvarı kayınpederimden gelen ve benim de babaannemin evinden hatırladığım siyah metal ayaklı ve ahşap raflı kitaplıklarla kaplı. Evlendiğimizde kitaplarımızı birleştirmemizle ortaya çıkan bu kitaplık evdeki en sevdiğim şey olabilir. Bu kitaplık sayesinde tanıştığım çok yazar ve kitap oldu. Bazen yeni bir kitaba başlamak istediğimde kitapçıya gitmek yerine, evdeki kitaplığın önünde vakit geçirdiğim olur.
Okuduğumuz kitaplar üzerine bolca konuşuruz Yelina ile. Kendisinin en iyi ihtimalle onda biri hızda kitap okuyor olmam nedeniyle ben genelde dinleyici konumunda oluyorum bu paylaşımlarda. Yeni bir yazar ya da kitap onu etkilemişse heyecanla anlatışına ortak olmak çok hoşuma gidiyor. İlgimi çekeceğini düşünüyorsa bana da önerir, yoksa kendi çok etkilenmişse bile bana oku demez. Bu önerilerden Agota Kristof’un Büyük Defter – Kanıt – Üçüncü Yalan ve Gianrico Carofiglio’nun Sabahın Üçünde kitapları beni son zamanlarda en çok etkileyen kitaplardan oldular.
3)Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdıklarını ilk okuyanlardan ya da duruma göre ilk dinleyenlerden oluyorum. Günün koşturmasından, işlerimizden ve oğlumuzla geçirdiğimiz zamanlardan dolayı yazılar üzerine konuştuğumuz zaman genelde günün son saatleri hatta dakikaları oluyor. Bazen bu son dakika okumalarında ya da dinlemelerde uykuya yenik düşüp Yelina’nın diline düştüğüm de olmuştur. Edebi açıdan çok fazla katkı sunamasam da hayatın olağan akışıyla ilgili veya Yelina’nin bilgi sahibi olduğumu düşündüğü konularda katkı sunmaya çalışıyorum. Klasik bir fen-matematik ve mühendislik eğitimi almış bir kişi olarak herhangi bir yazıyı okurken ilk önce yüzeyde görünen ve müspet ilimler açıdan kusurlu olabileceğini düşündüğüm şeyler dikkatimi çeker. Yelina’nın yazdıklarında da çok farklı olmuyor bu. İlk aklıma gelen, aramızda da artık bir şakaya dönüşen demir heykeller. Bir öyküsünde bir kent meydanındaki heykeli tasvir ettiği bölümde “demir heykel” sözlerini görür görmez, “iyi de o heykeller demirden olmaz, demir paslanır. Bronz ya da tunç olabilir.” diyerek bir düzeltme yapmıştım, o müdahalemden beri artık daha “teknik” bir editörlük sunuyorum. Bir de özellikle öykü gibi kısa türlerde daha net bir giriş, gelişme, sonuç beklentisi olan, yazar bana çok fazla alan bırakmasın isteyen, deyim yerindeyse tembel bir okurum ben. Yelina öykülerinde daha açık uçlu anlatımlar tercih ettiğinden benim öykülere olan bakışım ve yorumlarım zaman zaman o örtüklüğü biraz açmasını ya da tam tersine açık olan uçları açık bırakmaya karar vermesini sağlamıştır.
4)Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Buna kısa bir cevap vermek zorundayım çünkü bir ritüeli yok. Olmasını ister miydi ondan da çok emin değilim. Ritüeller ya da rutinler bir düzen oturtmak için çok yardımcı olsa bile kişileri kendilerine bağımlı hale de getirebiliyorlar, bu da esnekliği azaltan bir durum diye düşünüyorum ve Yelina yazarken esnekliğe ihtiyaç duyan bir düzende şu anda.
5)Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Elinde gördüğüm kitapları aklıma yazmak için çok vaktim olmuyor, çünkü o kitabı yüksek ihtimalle bir kere daha elinde görmüyorum okuma hızında dolayı. Son dönemde aklımda kalanlar Judith Hermann, Birbirimize Her Şeyi Söyleyebilirdik ve Olga Tokarczuk, Son Hikayeler. Son aylarda okuyup da bana anlattıklarından aklımda kalan kitap ise Kobo Abe, Kumların Kadını oldu.

















