Yazarın Odası: Füsun Aymergen | Meltem Dağcı

Kasım 6, 2025

Yazarın Odası: Füsun Aymergen | Meltem Dağcı

Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son dönemde okuduğu kitapları, bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Füsun Aymergen’i, yakın arkadaşı Özgür Odabaşı ile konuştuk.

1)Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?

Genellikle evde olmayı tercih eder. Yazmaya başlamadan önce mutlaka aklında bir şeylerin olgunlaşması gerekir. Hiçbir şey yapmıyorken bile son yazdığı öyküyü düşünüyordur. Ta ki yazması gerektiği ana kadar. Büyük bir kuşatılmışlıkla ve huzursuzlukla aniden belirir; yazmam gerekiyor! Anlarsınız ki yazması gerekiyordur, artık yazılması gerekenler gelmiştir ve oradadır. Çekiliniz.

2) Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?

Farklı okuma alışkanlıklarımız ve eğilimlerimiz var. Mesela ben yoğun olarak inceleme-araştırma okurum, Füsun’la bazı sayfaları paylaşırım. Füsun’un okuma odağı çok daha edebiyat odaklı. Öykü, roman, kurmaca gibi. Birbirimize olan ‘mutlaka okumalısın’ tavsiyelerinin özel bir yeri var. Bu ikimiz için de böyle diye düşünüyorum. Buna sokaklardan topladığımız fanzinler de dâhil, bir müzisyenin, edebiyatçının röportajı da. Birbirimize uğradığımızda kitaplıklarımızın başında meraklı kısa gezintiler yaparız farkında olmadan. Şiir ikimiz için de çok mahrem, özel bir okuma. Pek kimselere söylemeyiz şiir sevdiğimizi. İrili ufaklı bir sır gibidir aramızda. İyi şiir kitabı denk geldi mi, hemen bir köşeye ayrılır. En son Seyyidhan Kömürcü’nün Dünya Lekesi ikimiz için de heyecan verici bir okuma olmuştu. Mary Shelley, İris Murdoch ve Ursula K. Le Guin ile ilgili ne olursa olsun mutlaka paylaşılır.

3)Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?

Daha genel anlamıyla görüşlerin tamamını birlikte değerlendirir. Bu sadece ben olmam, birçok insandan farklı görüşleri dinler ve ufak dokunuşlarla nihai halini oluşturur öykülerinin. Israr etmeme rağmen paylaşmadığı bir öyküsü olur bazen. İstediği oranda olgunlaşmamıştır ve günün birinde olgunlaşır, sabah erken saatlerinde itinayla paylaşılır. Genel olarak çıtası sağlam çıkar öykülerin. Yani karakterlerler, mekânla, öykünün omurgasıyla ilgili olarak büyük sorunlar olmaz ilk okumalarda ama ince ayar denebilecek, okurların belki hiç dikkat etmeyeceği şeyler üzerinde saatlerce konuşuruz farkında olmadan. Bunun önemsediğini biliyorum.

4)Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?

Sek sessizlik. Mesele huzur ya da huzursuzluk değil. Yoğunlaşabilmek için ihtiyaç duyduğu yegâne şeyle baş başa kalabilmek. Bazen kahvesini mutfakta unutur, telefonu hiç bilmediği bir yerdedir. Suyun kaynama sesiyle, bir kedinin canhıraş bağırışıyla kahvesini hatırlar. Sessizliğe tekrar dönüşü sesler geçene kadardır. Malum, bazen sesler hiç geçmez. Ses varsa yazı eylemi yoktur, ses yoksa yazmak vardır.

5)Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?

Bahçıvan ve Ölüm, Georgi Gospodinov ve Leziz Kadavralar, Agustina Bazterrica övgüyle ve heyecanla bahsettiği kıtaplardı. Yine yakın zamanda başlamak için sıraya koyduğu diğer kitapların da fotoğrafını çekmiştim; Emanet, Yael Van Der Wouden ve Birbirimize Her Şeyi Söyleyebilirdik, Judith Hermann.

Yorum yapın