Yazarın Odası: Buket Arbatlı | Meltem Dağcı

Temmuz 2, 2020

Yazarın Odası: Buket Arbatlı | Meltem Dağcı

Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Buket Arbatlı’yı, kardeşi Ebru Ağaoğlu Ercan ile konuştuk.

1) Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?

Her yerde ve her koşulda yazı yazabilir. İsterse onlarca kişi ile odada olsun, aynı anda hem sohbetleri takip eder, hem yazı yazar, hem de kitabını okuyabilir. ‘Multitasking’ denilen özellik onda çok gelişmiştir. Ben belli bir anda sadece tek bir işi, son derece konsantre olmuş bir vaziyette, sessizlik içinde ancak yapabildiğim için, onun bu özelliği bana çok ilginç gelmiştir. Yeni bir öykü üzerinde kafa yorarken, tıkır tıkır yazarken, bir yandan da benim o anda izlediğim aptal diziye sataşmayı bile becerir.

2) Kardeşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?

Ablam benim okuma serüvenimde hep rehberim olmuştur. Ben ortaokul ve lisedeyken bana okumam gereken kitaplar listesi verirdi. Fiziken yanımda olamadığı zamanlarda – şehir dışında bir üniversitede okurken- bile mektupla gönderirdi o listeyi. Sayesinde tüm klasikleri okudum. Mektuplarda bu kitaplar hakkında yazışırdık. Sonrasında da aramızda hep bir etkilenme ve paylaşım süreci oldu. Sadece onunla da değil, diğer kız kardeşimle de. Senelerce birbirimize etkilendiğimiz yazarları, kitapları salık verdik durduk. Ablam sanırım ilk olarak üniversitede okurken bir öykü yazmıştı. Kitapta yer alan Naz karakteri ile ilgili, “insanı hiç yargılamadan sadece dinler” diye bir cümlesi vardı. Nedense çok etkilendim, o öyküyü unutmadım. Ablam üniversite sonrasında sağlık sektöründe çalışmaya devam etti. Yıllar sonra bir gün sohbet ederken ona bu öyküyü hatırlattım. Ne kadar güzel yazdığını, yeniden yazmaya başlamasının ne kadar hayırlı olacağından bahsettim. İşte bazı anlar vardır, o an öylesine yaşarsınız. Ama konuşulan şeyler somuta dönüşünce, ortada bir başarı söz konusu olduğunda, o alelade an öylesine değerli hale gelir ki inanamazsınız. “Erkeklere Her Şey Anlatılmaz” kitabını elime aldığım an, o konuşmayı ölümsüz kıldı benim için.

3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?

Ablam yazdığı öyküleri hep bizimle paylaşır. Annemle, babamla, kız kardeşimle, benimle. Bizden aldığı önerileri, aklına yatarsa, mutlaka çalışmasına yansıtır. Herkesten yaşanmış hayat hikayeleri dinler, derler toparlar. Ablam bir öykü yazarken ciddi bir alan araştırması da yaptığı için, gay kulüpten, mevlüt ortamına, miting görevlisinden, Yehova şahitlerine kadar  konunun ilgilisi / bilgilisi her türlü yakınımız ve akrabamızla uzun uzun konuşur ve bilgi alır. Bu durum rahmetli anneannemden, babama, kız kardeşimden, halama herkesi yazmaya teşvik etmiş ve ilham vermiştir. Ailedeki herkesin edebiyatçı damarını ortaya çıkarmıştır. Sülalemizde ablamın öyküleri ilgi ile takip edilir. Bazen gerçek hikayelerden esinlenmiş kurgu karakterler yüzünden tartışmalar, küslükler bile çıkmıştır. Onun herkesi havaya sokan bu paylaşımcı, katılımcı, yönlendirici yönünü çok severim. Benim fikirlerimi çok önemser, adeta beni bir edebiyat otoritesi yerine koyup bu kadar önem vermesi beni çok gururlandırır. Bir detayı beğenmediğim için defalarca tekrar tekrar düzelttiğini bilmek beni ayrı havaya sokar. Bu yüzden onun metinlerini büyük bir ciddiyetle okur değerlendiririm, bu fikir alışverişi benim de yaratıcılığımı besler, kafamı açar.

4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?

Çayla beslenen bir canlıdır kendisi. Onu çaysız yazı yazarken düşünemiyorum. Kendisini bütünleşmiş olduğu cam önü Josephine koltuğu, çayı, kitapları ve ipad’i ve okuma gözlükleri ile hayal edebilirsiniz.

5)   Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?

Tirza, Arnon Grüngber, Nevada, Claire Vaye Watkins.

edebiyathaber.net (2 Temmuz 2020)

Yorum yapın