Yaratıcı yazıda teknik ve tasarım üzerine – 1 | Serkan Parlak

Aralık 7, 2020

Yaratıcı yazıda teknik ve tasarım üzerine – 1 | Serkan Parlak

Yaratıcı yazının, özellikle öykü ve romanın gereksindiği şeylerle ilgili başlangıçta tasarılar yapmak gerekir. Çalıştıkça tasarılarımız gelişir ve zamanla ayrıntılar eklenerek boşluklar doldurulur. Bazı şeyler yazma sürecinde ortaya çıkar, gelişir. Tasarı yapmak metni mekanikleştirmez, aksine bizi hazırlıklı kılar. Oğuz Atay’ın Günlük’ü bu konuda güzel bir örnek olabilir. Tasarı yapmak işimizi kolaylaştırır, yetkinliğin önünü açar. Yazı defterimize, okuduğumuz kitapların boşluklarına, cep telefonuna, tablete notlar almak her daim iyidir.

Yazdığımız ilk cümle doğru cümle mi, öteki cümlelerimiz doğru cümleler mi diye düşünebiliriz. Daha iyisini yazmak ve bulmak için çok çalışmak gerekir. Yalınlık ki burada çok anlamlılık anlamında, önemlidir. Yazınsal dilin farklı biçimlerde nasıl kullanıldığını gösteren metinler okumak iyi bir çözüm yolu olabilir. Toplumsal hayattaki ölçütleri bir kenara bırakıp kendimize sınırlar koymadan, okurun ne düşüneceğini umursamadan yazmaya çalışabiliriz.

Metnin dili, atmosferi, mekân, kişiler nasıl oluşturulabileceği üzerine çalışmalıyız. Kıskanç bir kişilik nasıl anlatılabilir, üzerine düşünmeliyiz. Kişiye kıskanç demek yerine ya da kişilik özelliklerini sıfatlarla belirtmek yerine; davranışlar ya da diyaloglar üzerinden kıskanç olduğunu göstermek geldiğimiz son noktada çok doğru bir yaklaşım olabilir. İnandırıcılık her zaman önemli. İyi romancılar nasıl yazmış, onların kurmaca metinleri başucu kitaplarımız olmalı, her zaman dönüp dönüp okumalı, incelemeliyiz bu metinleri. Sözcükleri teker teker üzerlerine dikkatlice düşünerek okumalıyız. Yazar derdini nasıl anlatmış? Her şey anlatılabilir ancak önemli olan nasıl anlatıldığı… Akla gelen ilk anlamlar dışında kapalı, dolaylı ve derin anlamlar nasıl verilmiş, yazar diyalogları nasıl kurmuş. Bunlara dönüp dönüp bakabiliriz.

Neyi, neye göre yazmalıyız meselesi önemli, okuma biçimi ve kişilik de önemli. Kendimize en yakın metin türünde uzmanlaşabilir, düzenli biçimde antolojiler, oyun metinleri okuyabiliriz. Başucu yazarlarımız olmalı, yazdıklarımızı onlarınkiyle karşılaştırmalıyız. Bir paragraf kendi metnimizden bir paragraf yazarımızın metninden okuyarak, karşılaştırmalar yapabiliriz. Öncelikle yalın bir dilde ustalaşmalı, deneysel girişimlerden en azından ilk günlerde kaçınmalıyız. Gözlem yaparken yazmaya değer şeyler mutlaka bulunur. Disiplinli olmalı, düzenli olarak yazmalı; yazdıklarımızı okuduklarımızla, okuduklarımızı yazdıklarımızla sürekli karşılaştırmalı ve notlar almalıyız. Taslağımız anlattıklarımıza bağlı olarak başka yollara girerse o yoldan devam edebiliriz. Atilla İlhan’ın dediği gibi, her gün bir sayfa yazsak sene sonunda üç yüz altmış beş sayfa eder. Sonrası ise bu taslak üzerinden tamam diyene kadar defalarca çalışmakta.

İlham perisi diye bir şey yok, olamaz, ancak esinlenme olabilir. Üç yüz sayfalık bir roman ilhamla yazılamaz. Edebiyat eseri bir obje sonuçta, kafamızdaki şekli yontarak ortaya çıkarabiliriz. Süreç boyunca değişim olabilir. Düşünüp taşınıp tartmamız gerekir. Eserin taş çatlasa yüzde beşi ilham, kalanı işçiliktir diyebiliriz. Gözlemleyip yakaladığımız ayrıntıları üşenmeden hemen yazmalı, inat etmeli ve bu zanaatta ustalık kazanmalıyız. İnat edip çalışmak ve yazmak gerekiyor. Çünkü herkes bir şekilde ilginç şeyler yakalanıyor, ama büyük bir çoğunluğu oturup yazmıyor, biz yazmalıyız.

Hegel’e göre müzik sanat değildir, doğada vardır, kalp atışlarımız en temel ritim duygumuzu oluşturur. Edebiyat doğada yoktur, sonradan ortaya çıkarılır, tasarlanmış bir objedir, yazıyla ilgilidir. Hayatla ilgili karmaşayı anlamlı hale getirmek önemli, yarattığımız bütünlük sahici olmalı. İnsan zihni boşlukları tamamlar. Bir roman, hayatla ilgili bir şey söylememizi ister. Hayatla, kendimizle mücadelemiz, düşünme biçimimiz bize malzeme sağlar. Aşk, ölüm ve eşitsizlikler temel meselelerimiz olabilir.

Derdimi, yani bir metafor olarak ayakkabının vurduğu yeri, yaşadığım acıyı anlatmalıyım. Öykümün odak noktasını, temel sorunumu ve neden yazdığımı net olarak belirlemeliyim. Gerçek hayattan bir kesiti çekip almak çıkış noktamız olabilir. Kişiler, mekân nasıl yaratılmış; anlatıcı konumu nedir, dilsel öğeler nasıl bir araya getirilmiş? Var olan her şeye, özellikle bize sunulanlara soyutlama yaparak yaklaşmak bizi sorgulamaya ve eleştirel bir bakışa götürür. Olayın ve kişilerin nasıl gelişeceği, çatışmaları, değişim ve dönüşümlerinin nasıl olacağını sorgulamak ise kurmaca metnimizin katmanlarını çözümlememizi sağlar.

Artık başlayabiliriz.

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (7 Aralık 2020)

Yorum yapın