Yalnız Evler Soğuk Olur: Bir mahşer buluşması | Yusuf Çopur

Mayıs 20, 2024

Yalnız Evler Soğuk Olur: Bir mahşer buluşması | Yusuf Çopur

Yalnız Evler Soğuk Olur, Selim İleri karakterlerinin bir romanda, kırık bir kalbin etrafında, Süha Rikkat’in “ev”inde, buluşmalarının eseri niteliğinde. Bir şiirinde “Hiçbir şey kalmasın/ Hepsi silinsin, hepsi” diyen yazarın belki de tüm karakterlerini davet edip “hepiniz geliniz, hepiniz.” dercesine onlarla hemhal olup “helalleştiği” bir anlatısı. Kimler mi var bu “helalleşme daveti”nde?

Küçük anımsayışların hayatın dehlizlerinde can bulup nefes aldığı hayatlar. Kırılışları, gücenişleri asla unutmayan, bunları öfkeyle değil kendi yürek süzgecinde merhametle eritenler. Kalbin durdurulmaz merhametinde, merhametin ölü doğduğu bir toplumda, insanlar merhamet duya duya arınsınlar diye çocuk kalbinde yeni umutlar kuranlar. İrin toplayan gönül yaralarının acısını, gölgelerin toplaştığı akşamlarda hatıralar merhemiyle dindirenler. Öncesiz ve sonrasız suskunluklarını ruh gurbetlerinde yaşayanlar. Sadece aşksız ve yalnız insanları sevmiş, onlarla gönül bağır kurmuş olup hayata uyamayanlar. Ruhsuz bir dünyada kelimelere sığınanlar. Hayatı kaybetmenin sınırına, kıyısına, uçurumuna yaklaşanlar. Her gece, kendi kendisiyle baş başa kalıp kendinde ölenler, ölmekten yorulanlar. Kötülük ettikten sonra onu bir daha hatırlamayanlar sürüsünde sessizce ağlayanlar, ağlayarak bu sürüden ayrışanlar. Hayatın ışıklarını kısanlar karşısında karanlığa uyuyanlar. Her yanı hayatın ezdikleriyle dolu olan yeryüzünde hayatsız kalanlar. Anlaşılmamışlar. Kederli birer hiçe dönüp, umudu kendine tutamaç yapanlar. Ellerinin hep havada kalacağını bile bile. Bilinmez kederlerin hıçkırığıyla nefessiz kalanlar. Gözleri, başkalarının acılarıyla kan çanağına dönenler. Kimisi taşrada kimisi büyük kentlerde bunalmış, hayatları ölümle yüz yüze kalmışlar…

Yalnız Evler Soğuk Olur’da ikinci buluşma, ikinci “helalleşme” toplumsal hafızada yer edinmiş, belki de hafızadan kalbe, yüreğe inememiş acıların sahipleriyle. Anlatıcı mahcup. Anlatıcı kırgın. Kötülükleri yaşatanlar adına kötülükleri yaşayanlardan özür diliyor, merhamet dileniyor. 12 Mart, 12 Eylül darbelerinde solan genç hayatlar. İdam sehpasındaki Adnan Menderes, Yassı Ada’da kendini zorladıkları hâlde Adnan Menderes aleyhinde şahitlik yapmayarak “Anna Karenina’laşan” Ayhan Aydan,18’ini göremeyen Deniz Gezmiş, 6-7 Eylül olaylarında yurtsuz bırakılan, ellerinde avuçlarında ne varsa hemen hepsi hunharca yağmalananlar…

Yalnız Evler Soğuk Olur’daki buluşmada sahnenin arkasında, anlatıcının gözlerinde, sözlerinde, ruhunda, nefesinde, onunla adeta bütünleşmiş bir şekilde kendi aralarında konuşan, kimi zaman anlatıcının içsesi, kimi zaman dış sesi ama hep sesi olan yazarlar, karakterler de var…

Aynalara pek bakmayan pembe Hanım’ın (Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın) hayran olduğu Orhan Veli, “Krizantem içimde bir yaradır” (Daha Dün, Mel’un) diyen Tevfik Fikret, “son eseriyle okuyucularını mest eden” (Bu Yalan Tango), Süha Rikkat’in hep hayran kaldığı ama hayranlığın büyük bir sisli suskunluğa dönüştüğü Halide Edip, “geçmiş, bir daha gelmeyecek zamanların külleri değil misiniz” (Gramofon Hâlâ Çalıyor) diyen Ziya Osman Saba, mahzun yalnızlığıyla anlatıcının duygudaşlık kurduğu, “son şiirlerini defterime yazıyorum” dediği (Solmaz Hanım Kimsesiz Okurlar İçin) Ahmet Haşim, yazara göre “hayalinde yaşadığı aşklara kendi romanında hayat veren” (Kırık Deniz Kabukları) Mehmed Rauf, Sürgün romancısı Refik Halit; yazarın, “Nil, sonu gelmeyen bir başlangıçtır”tan ilhamla yarattığı düş kişisi Nilgün (Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın)  ve onunla karşılaştırdığı Dilber…Yazarın “yeryüzü edebiyatının gerçekten ‘ölmez’ aşk romanlarından biridir” dediği, Rüzgârlı Bayır, Madame Bovary Anna Karenina, Budala…

Anne. Çocuk. Hatırlayış. Çiçekler. Bahçe. Yağmur. Akşam. Gece. Toprak. Özlem. Rüya. Boğuntu. Mevsim. Bahar. Burnu kırık sigaralar. Kapı. Oda. Karanlık. Sayıklama. Ölüm. Yalnızlık. Sığınma. Vicdan. Merhamet. Korku. Endişe.

Yalnız Evler Soğuk Olur, yazarın belki de Mel’un’a bir göndermesi. Mel’un’daki toplumsal, siyasal acımasızlıklara karşı duyulan “içsel öfke” bu romanda yerini “içsel kabulleniş”e bırakmış. Mel’un’un sesi bu romanda duyulmuş. Onu duyan yine Selim İleri. Yazar, Mel’un’u da davet etmiş bu “mahşer günü buluşması”na ve onu sessiz, kırık kalbinde derin bir olgunluk ve sonsuz bir merhametle uyutmuş adeta.

edebiyathaber.net (20 Mayıs 2024)

Yorum yapın