Sözün Ardı/Önü: 108 Zamansız Denemeler: V Çağrısı Olan Hayat İmgesel & Düşsel Yolculuklar | Feridun Andaç

Eylül 16, 2025

Sözün Ardı/Önü: 108 Zamansız Denemeler: V Çağrısı Olan Hayat İmgesel & Düşsel Yolculuklar | Feridun Andaç

1./ yüzündeki rüzgâr

çağıran neydi, dönüp baktım. adındaki çağrıydı belki, gözlerindeki yangın alevi. ya da bakışlarının gözlerimi dilbent kılan ışıltısı…içindeki ben’i anlatan sözlerindi gelip bulan beni. oradan baktım rüzgârına. sonra döndüm, yakmamak için o alevde kirpiklerimi; yüzümden geçti esintin. ürperdim, kaçındım, kaçırdım bakışlarımı gözlerinden. ama, anladım ki bugün, yüzün senin taşır beni gözlerine, o iki alev, o iki narlı bakışa…

2./ çağırsam

durdun, dinledin, dindirdin sözcüklerini. iletkendi ellerin, bedeninin ısısını hissettim yanarken parmaklarım parmaklarında. dokundum gözlerimle gözlerine,  çağıran bakışlarım tutulu kaldı sende.

3./ söylenmeyen

unutulanı hatırlatandı gözlerin. dokundular içime, tenime…esridi bedenim. alev alan neydi, söylenmeyen sözler mi, yoksa gözlerin mi gözlerimde…

4./ esrime

yangın yeriydi, aramızdaki masa tanık buna; gözlerin ki alev ateşti…adlandırmaya gerek yoktu, dokununca esridi tenim, esridi bakışların…anlatıyordu ellerin içindeki ısının iletkenliğini…örtünmüş saklanmıştın sanki, sözcüklerin de yabandaydı; ama anlatıyordu gözlerin seni, bedenin yanarken buğusu değiyordu gözlerime!

5./ aramızda

saklasan da kendini, aramızdaki alevi keşfetmişti gözlerin. tutuşanın ne olduğunu dokununca görmüştün. kavrulmadan da öte bir ısıydı bedeninden bedenime yayılan. aramızda adlandırılmayan her şey gözlerinin zamanına teslimdi şimdi.

6./ hangi söz

yol alırken geldi sözlerin. “açıkça akman güzeldi,” demiştin; “yalansız, tarifsiz, dayanağa sığınmaksızın ama. güneşimden kaç..” diye de eklemiştin. şimdi hangi söz durdurabilir gözlerinin yangınını, ellerimin ellerine taşıdığı esrimeyi…

7./ saklı kalan

bir ân unuttum, yalnızca gözlerin vardı bende. gerçekten unuttum bedenini…yaşanabilecek baş dönmelerini, iki tenin kavuşma zamanını…unuttum kadınlığının ölçülerini, arzu barınağını, zakkum tadını, canesrimesini…unuttum, nereden başlar söz öylesi duruşlara gitmeyi…yalnızca gözlerin vardı bende, iki sarp kale, iki alev yurdu…

8./ içleyiş

ne dersen de, hangi sözleri biriktirirsen biriktir; gözlerinden akıp geldi teninin ısısı bedenime…karışma, kaybolma, esrime nöbeti gibiydi sıcaklığın…orada sen vardın, kadınlığın vardı…içten içe işleyen gözlerinin ışıltısı neler açtı başımıza gördüm mü?

9./ durdurulamayan

dönüp gittin, baktım ardından…dudaklarımdaydı gözlerinin izi, bakışlarının ısısı…omuzbaşlarındaydı ellerim, teninde, saçlarının ucunda…öylece akıp erimek isterdim sende, gözlerin gözlerimde…

10./ geceni unut

unut geceni, sabahına dön. uyanış saatine, hatırladığın sokağa indir gözlerini. gecenin kuytuluğuna, unutulan zamana bak. insan gölgelerinin duvarlardaki izlerine, bir de kalbinin sızısına…kanayan ne var, gözlerini gezdir orada. dök içindeki zehri, biriken suyu…geceni unut, sabahını da; kuşluk vakti çık gel, gözlerinin ağusunu sil, bakışlarının derdini unut…bilirsin ki geçer ten esrimeleri, kucaklaşmaların ısısı, hazzın buluşturduğu ân, karışan iki tenin esrime nöbeti…aslonan sürdürülebilir bir sözün ardından gitmek…düşlerden de öte, zamanın ağırlığından geçen sınanmış bir bakışın dervişi olmak daha yeğ…unut geceni, yeni zamanlara ayarla sesini. yeniden varolmayı dene, bedenini yeniden keşfetmeyi…öpüşmeyi bırak başka zamana, bırak gözlerimiz de soymasın birbirini…ilk gece örtümüz olsun aramızdaki alev. bırak yanalım orada. “kördü tenleri,” desinler; “hazzın dilini unuttuklarından başlarına bu geldi”ye yorsunlar varsın…unut şimdi ilk öpüşme zamanını, göğüs uçlarının diriliğini…unut zakkumun ıslaklığını, baldıranın diriliğini…unut ki, yeni söz gerek bize diyebilelim gözlerimiz gözlerimizde kalırken…

11./ ışığın senin

gezinen söz aramızdaydı o akşam. yalnızlığın adı geceydi, ten esrimelerini öteleyen bir dil vardı bakışlarımızda. belki de, bekleyen özlemimizdi bizi bir tınıda buluşturan. anlatan-dinleyen, dokunan-gören, hisseden-hissettiren birer tanık gibiydiler aramızda. gene de bakınca gözlerine, ışığındı senin beni sana taşıyan.

12./ uyanış

gecemdeydin, uyanınca sabahım oldun. düşümdeydin, dokununca yanımda oldun. gözlerdeydin, bakınca gözlerim oldun. esrimelerdeydim, öpünce uyanışım oldun. ayaklandı duygularım, sana doğru yürümenin adını koymaya gerek de yok şimdi.

13. geçişsizlik burcu

geçitsiz kıldığın doğru. ama gözlerin, gözlerinin anlattığını nasıl saklayacaksın şimdi? onların taşıdığı anlamı, geçit verdiği duyguyu…şimdi burçlandırıyorsun kendini, susup dinliyorsun içinin sesini biliyorum!

14./ gözlerin senin

yitik cenneti hatırlatıyordu gözlerin, unutulan özlenen ne varsa gelip durmuştu karşımda. gözlerin senin iki alev, iki zümrüt pınarı…uyandıran esinti, savuran yel, yakan lâv, duru suydu…eğildim içmeye, durdurdu her biri…gene de dokundum uzaktan da olsa. gözlerin senin, çekip içine alandı beni.

15./ sessizlikte

geceyi dinledim sana bakarken, gezinirken gözlerinde. ellerinin sıcaklığının taşıdığı anlamı şimdi daha iyi hissediyorum…içimdeki sessizlikte dinliyorum gözlerinin ezgisini. bakınca dayanamadığım, görünce içinde eridiğim gözlerin senin…

16./ gözlerimi al

çıkıp geldiğiniz mevsimin renklerine tutulu kaldım. sesinizi sesime katan bakışınızın anlamını geceye taşırken, sözler biriktirdim size dair. adı olmayan bir mevsimden geçmek istedim sizinle. bunu gören gözlerinizin çağrısına verdim kendimi.

hadi, şimdi alın gözlerimi; göz izi olsun yanıbaşınızda, silsin bütün kederli duruşları; yeni bir söze hazırlayın kendinizi.

dönüp dönüp dinlediğim ezgilerin diline eş bir bakış verin bana:

“hicran oku sinem deler

olmaktadır halim beter

bu iftirak artık yeter

insafa gel ey şiveger

bir gün olur çağın geçer.”

gözlerimi alın, sizin zamanınızda yaşamak istediğimi görün orada.

17./sessizliğinizde açan

erguvan zamanı…bahçelerden taşan mor erguvanların diline veriyorum kendimi bu sabah…yaşamın yeni bir yüzünü görmek isteyen bakışlarımı kutsayan renk ağışmasına dönüşüyor her bir erguvan…yüzünüzdeki anlam, gözlerinizdeki ışıltının çağrısıyla karşılıyor beni bu sabah. geçiyorum erguvanlı yollardan…istiyorum ki yüzümü yıkasın o renk tufanı…bakınca size, gözlerinizle buluşunca gözlerim erguvan zamanının andı olsun söyleyeceğim sözlerim… sessizliğinizde açan çiçeklere bir ad bulmak istersem hep bu rengi hatırlayacağım.

Yorum yapın