Sırdeniz: İstanbul Mecusilerinin ilk romanı | Serkan Parlak

Mayıs 20, 2021

Sırdeniz: İstanbul Mecusilerinin ilk romanı | Serkan Parlak

1963 Oregon doğumlu olan Kathryn İzgi, Amerika’nın yağmurlu kuzeybatı bölgesinde büyüdü. Atlara, okumaya ve araştırmaya erken yaşlarda tutuldu. Çocukluk yıllarının büyük bölümü okuyarak geçti; özellikle mitoloji ve masallar, fantastik klasikler, sözlük ve ansiklopedileri tutkuyla okudu. 1987’de Oregon Üniversitesi’nden tarih lisans derecesini ve 1992’de Boğaziçi Üniversitesi’nden Osmanlı tarihi lisansüstü derecesini aldı. Yirmi sene Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde akademik editör olarak çalıştı. 1987’den beri eşi mimar Sinan İzgi’yle birlikte İstanbul’da yaşıyor; bir kızları, bir köpek ve bir kedileri var.

İzgi’nin ilk romanı Sırdeniz, İstanbul Mecusileri 1 Oğlak Yayınları etiketiyle okurla buluşmuştu.

Mecusilerin doğu kolu, ilkçağlardan beri Adalar ve Boğaz çevresinde yaşamaktadır. Eğitim gördükleri Büyükada’daki Akademi binası ahşap yetimhanenin arkasına ustalıkla gizlenmiştir. Bina önce tapınak, sonra manastır, son olarak da okul olmuştur. Enerji denetimi konusunda doğuştan gelen yetenekleri olan Mecusiler bedenlerinde mutat insanlara göre daha fazla elektrik taşır. Geliştirdikleri sihirli değneklerin içindeki enerjiyi yönlendirerek büyü yaparlar. Bilgili, meraklı ve çalışkan insanlar olan Mecusilerin güçlerinin kökeni astral ışıktır.

Hikâyenin merkez kişisi Effie efsunlu koyda denizden çıkan yukarısı insan aşağısı balık derya oğlanı Anteaus’a ilk görüşte âşık olur. Anteaus yok olmaya doğru giden halkını kurtarmak için Effie’den yardım ister. Deryagilleri yeryüzünün merkezine ulaştıran geçit kapanmıştır. Amaçları ilk vatanları olan Sırdeniz’e dönmektir. Sırdeniz’le Marmara Denizi’nin arasını kapatan geçidin anahtarı kayıptır. Geçit tamamen yok olmamak için bir Mecusiye kapattırılmıştır. Bu yüzden de ancak yine başka bir Mecusi tarafından açılabilir . Anteaus’un alanında uzman olan Effie’nin babası Marcus’u Konsey’e götürmesi gerekmektedir. Marcus, Deryagillerin saldırganlıklarından kaynaklanan endişelerine rağmen teklifi kabul eder. İçtikleri börülce iksiri sayesinde denizde nefes alabilecek, yüzebilecek biçimde dönüşürler. Sorun konseyde görüşülür. Marcus bildiği büyü yöntemlerini uygulayarak kapıyı açamaz. Kapıyı açacak olan efsun kayıp aynanın çerçevesine nakşedilmiştir. Marcus, kütüphane arşivini geceli gündüzlü çalışarak tarar. Aynanın evliyayla birlikte birçok duraktan geçerek Kapadokya’ya kadar gittiği ortaya çıkar. Onlarla gelmesi için Anteaus’u ikna ederler. Meftun büyüsü nedeniyle çok kızgın olan Effie’nin annesi Asuman Büyüzâde, İngiltere gezisi dönüşünde Anteaus’u insana dönüştürür. Astral geçit yoluyla Effie, Anteaus, Marcusve onları ziyarete gelen kuzenleri Trey Kapadokya’ya geçerler. Effie ile Anteaus arasında her geçen gün daha da kuvvetlenen aşkın kökeni meftun büyüsüdür. Anteaus halkını kurtarmak için insana âşık olmak gibi son derece tehlikeli bir eylemi göze almıştır. Yaradılışı gereği hiçbir zaman insana dönüşemez. Geçit açıldığında halkı kurtulacak, o da önder olacaktır. Ancak Effie de Sırdeniz’e geçemez. Ayrılmaları gerekeceğinden geçidin açılmasını istemez. Aralarındaki aşkın beslediği bu trajik durum hikâyenin merak öğesini ve okuyucuda uyandırdığı heyecanı son ana kadar besler.

Romanda özellikle Deryagillerin yok oluş süreçleriyle ilgili ekolojik eleştiri söz konusu. Mutat insanların varlığı, ürettikleri her türlü teknoloji, özellikle savaşlar ve kentleşme Deryagillerin yok oluşlarını hızlandırıyor. Karadeniz’e bağlı Azak Denizi’nin radyoaktif maddelerle kirlenmesi, hızla üreyen denizanalarının beslenme kaynaklarını azaltması yaşamlarını zorlaştırıyor. İnsanlara yönelik en önemli kızgınlıkları Çanakkale Boğazı’na mayın döşenmesi ve gemilerin çaldığı sis kornalarının çıkardığı yüksek sesler. Deryagiller intikam amacıyla çıkardıkları baştan çıkarıcı seslerle gemilerin yönünü değiştirme, bazı bölgelere dinamit yerleştirme, geçide güç uygulayarak deprem oluşturma gibi eylemler yapıyor.
“Büyükada’da yıkık bir yetimhaneye ustaca gizlenmiş kadim Mecusi İmparatorluk Akademisi… Marmara’nın, zehirlenerek soyları hızla tükenmekte olan Deryagilleri… Kapadokya’nın yeraltı mağaralarında saklanmış efsunlu bir ayna… İki ayrı dünyadan ebedi bir efsunla birbirlerine bağlanmış Eflatun’la Anteaeus…  Sırdeniz… Bir kurtuluş, bir ayrılık… ’Gerçek’ İstanbul’da ‘büyülü’ bir maceraya hazır mısınız?”

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (20 Mayıs 2021) 

Yorum yapın