Sınırları zorlayan bir roman | Şakir Altıntaş

Ağustos 19, 2014

Sınırları zorlayan bir roman | Şakir Altıntaş

kizila-boyali-saclarBir roman bazen çok şeydir; gürül gürül akan bir nehir, gümbür gümbür patlayan bir yanardağ, bazen alabildiğine dörtnala koşan bir kısrak, bir uyarı, bir meydan okuyuş bazen de erotizmi, bayağılığı, duygusallığı hatta çirkinliği en dehşet verici şekilde içinde barındırandır… 

Kırmızı Kedi Kitabevi’nin yayımladığı Yunanlı yazar Kostas Mourselas’ın romanı “Kızıla Boyalı Saçlar”, sadece tüm bu özellikleri taşımakla kalmıyor aynı zamanda mevcut anlayışlara, var olan sisteme, inanışlara, bu sistemin muhafazakârlarına karşı coşkulu ve müthiş bir eleştiriyi de satırlarında ve kurgusunda barındırıyor.

Okuru koşturan, coşturan bir roman “Kızıla Boyalı Saçlar”… Dörtnala koşan bir at gibi ilerliyor, okur olarak size düşense sadece ona ayak uydurmak kalıyor ama bazen yere düşüyorsunuz, geri kalıyorsunuz ardınca koşarken yine de sizi bırakmıyor, duruyor, elini uzatıyor, kaldırıyor ve tekrar koşturmaya başlıyor, nefes nefese kalsanız da arkada kalmanıza asla fırsat vermiyor koşu boyunca, okuma süresince.

Romanın ana karakteri Luis… İlk bakışta sizde bir “ıssız adam” karakterini hissettiriyor ama değil, bir yanı öyle de olsa çok daha fazlası ondan… Okuma boyunca romana ister bir ahlaksızlık romanı, ister bir serserilik romanı deyin, ana karakter Luis’e bazen kızsanız da, “saçmala be adam!” deseniz de tüm hoppalığına rağmen onu kendi haline bırakma ve sessizce izleme ihtiyacı duyuyorsunuz. 

Luis, bir efsane, çok ilginç bir karakter… Hayal ve gerçek karışımı bir yaşam sürüyor, nerede- ne zaman kaybolup ortaya çıkacağını bilemiyorsunuz bu yüzden romanı okuyup da sona geldiğinizde bir sürprizle karşılaşıyorsunuz ona dair ama yaşamını bildiğiniz için bu son sizi pek şaşırtmıyor… Bir kitap kurdu, hem örnek alınmalı diye düşünebileceğinizi hissederken kaçınılması gereken biri olarak da ortaya çıkıveriyor. “Sınırların dışına çıkmazsan yaşayamazsın!” diyen ve sınırları alabildiğine zorlayan bir adam. Yakışıklı, efsanevi değişken biri… Baştan çıkaran, özgür bir serseri aynı zamanda… Dişleri kırılana kadar dayak yese de sonunda “yıkılmadım, ayaktayım; düştüm ama kalktım”ın güzel bir örneği.

Tüm bunların yanı sıra “Kızıla Boyalı Saçlar”a ahlaksızlığın, serseriliğin romanı da denebilir… Arka kapak yazısında da dendiği gibi, “zorbalar, serseriler, fahişeler, genelevler, kenar mahalleler, gecekondular, erkek delisi kadınlar, kadın delisi erkekler, üçkâğıtçılar, küçük burjuvalar, eski solcular, dolandırıcılar bu kitabın dokusunu oluşturuyor.”

Yunanlı bir yazara ait olması ve kitapta geçen pek çok isim için zaman zaman “ya hu kim kimdi” dedirtse de romanın akışına ve heyecanına engel olmuyor. Kitabın başında tüm isimlerin kim olduğu belirtildiği için arada bir küçük göz atmalar hatırlamaya yetiyor kimin kim olduğunu. Tüm karakterler canlı, içimizden birileri adeta…

Kitabın anlatımı yalın ve mizahi… Bir dönemin ve o dönem insanlarının resmini çiziyor, yaşamını veriyor okura. Yazarının ifadesiyle: “Kızıla Boyalı Saçlar insan özgürlüğüne yazılmış bir övgü. Her birimiz içimizden biraz Luis gibi olmayı arzular, ama onun gibilere imrenmekle, öykünmekle kalmaz mıyız?” 

Son söz olarak şunu rahatça ifade edebiliriz: Kızıla Boyalı Saçlar, “bağımlı olmak istemeyen, serseri olmayan, marjinal olmayan aynı zamanda çalışan ama hiçbir şey uğruna özgürlüğünden vazgeçmeyen insanın romanı”dır.

Kızıla boyalı saçlar her gece

Hangi çarşaflarda gizlice gözyaşı döküyorsun

Acının sınırları yok

Mutluluksa hep yarıda kalır

 

Hüzünlü sevgilim iyi geceler

Bizim hikâyemiz öyle kolay kolay bitmez

Geceleri seni yakan bir rüzgâr gibi

Hangi kapıyı çalsan beni bulacaksın 

Şakir Altıntaş – edebiyathaber.net (19 Ağustos 2014)

Yorum yapın