
İlk kez düzenlenen Sevim Burak Öykü Ödülleri, 11 Ekim 2025 Cumartesi günü İstanbul Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahiplerine verilecek. ‘Ben ve Gulyabani’ adlı dosyasıyla Nesimi Yetik ve ‘Düğmeler Konuştuğunda’ adlı dosyasıyla Turgay Çumak, Sevim Burak Öykü Ödülleri’nin ilk sahipleri olacak.
Sevim Burak Öykü Ödülleri’nin ilk duyurularını gördüğümden beri Sevim Burak’ın ödüllerle mücadelesini düşünüyorum. Sevim Burak yazarlığa öyküler yazarak başlamış. İlk yayınlanan öyküsü “Hırsız”. Ulus gazetesinde 12.04.1950 tarihinde çıkmış. Birçok biyografisinde yayınlanmış ilk öyküsü olarak belirtilen ve Yeni İstanbul gazetesinde çıkan öyküsü “Büyük Günah”ın yayınlanma nedeni ise Dünya Hikâyeleri Yarışması’na katılması.
The New York Herald Tribune gazetesi 1950’de Dünya çapında bir hikaye yarışması düzenlemiş. Her ülkede bir gazete ile işbirliği yapıyormuş. Yeni İstanbul gazetesi de yarışmanın Türkiye bölümünü yürütmüş. Yarışmanın Türkiye ayağının jürisinde Reşat Nuri Drago, Memduh Şevket Esendal, Sabahattin Eyüboğlu, M. Mermi Haskan, Refik Halid Karay, Orhan Veli Kanık, Cevdet Perin ve Ahmet Hamdi Tanpınar yer almışlar. Samim Kocagöz’ün “Sam Amca” adlı eseri birinci olmuş. (https://parsomenfanzin.com/2019/06/27/dunluk-117-sevinmeyi-unutma/). Sevim Burak yarışmada altıncı olunca (ya da beşinci, kaynaklara göre derecesi değişiyor, teyit edemedim) öyküsü gazetede yayınlanmış. Yine biyografilerdeki yaygın yanlışın aksine öykü 1951’de değil 1950’de gazetede yer alıyor (Yeni İstanbul, S. 267, 24.08.1950). Sevim Burak adı bu sıralarda edebiyat çevrelerinin dikkatini çekiyor ama kendisinin Asım Bezirci’ye anlattığına göre Ulus, Yeni İstanbul ve Milliyet gazetelerinde zaten öyküleri yayınlanmaktadır. (Bedia Koçakoğlu, “Sevim Burak, hayatı-eserleri-sanatı”, Yüksek lisans Tezi, Konya Selçuk Üniversitesi, 2006).

Dergilerde ilk görünmesi ise 1953’de Naim Tirali’nin Yenilik dergisinin dördüncü sayısında “Beşten Sonra” adlı hikâye ile olmuş. (Asım Bezirci, “Yanık Saraylar Dolayısıyla Sevim Burak’a Bazı Sorular”, Soyut Dergisi, S.2, 1965 ). Çevresinde gözlemlediklerinden yola çıkarak kaleme aldığı bu hikayeler Sevim Burak’ı tatmin etmemiş ve yazmayı bırakmış. Kendi tarzını bularak kaleme alıp yayınlattığı ilk öykünün Türk Dili Dergisi’nin Eylül 1961 tarihli 120 sayısında yayınlanan “Sedef Kakmalı Ev” olduğunu söylüyor ve ekliyor; “Bu devrede, yazmanın da bırakılabilir olduğunu öğrendim. Bugün tekrar yazıyorsam yaşamın da ayrılınabilir olduğunu anlamamdandır.”
1965 yılında “İlk ciddi eserim” dediği Yanık Saraylar adlı öykü kitabını yayınlamış. Altı öyküden oluşan kitap edebiyat çevrelerinde büyük bir tartışma yaratmış. Asım Bezirci, “bilinç akışının başarılı örneklerinden” değerlendirmesini yapıp yazarın simgeler, alegoriler çerçevesinde hareket ettiğini öne sürerken (“Yanık Saraylar”, Yeni Dergi, S.12, Ekim 1965). Murat Belge ise Bezirci’ye karşı çıkarak Burak’ın simge, alegori gibi edebiyat terimleriyle uğraşamayacak kadar başına buyruk bir sanatçı olduğunu savunmuş. (“Yanık Saraylar, Dergiler”, Yeni Dergi, S.13, Ekim 1965).
Sevim Burak, Yanık Saraylar ile 1966’da Sait Faik Hikâye Armağanı yarışmasına katılmış. Jüri Prof. Dr. Sabri Esat Siyavuşgil (Başkan), Prof. Dr. Vahit Turhan, Behçet Necatigil, Tahir Alangu, Haldun Taner, Memet Fuat ve Oktay Akbal’dan oluşuyormuş. Ödülü Cengiz Yörük “Çölde Bir Deve” adlı kitabıyla kazanmış.

Sevim Burak’ın ödülü kazanamaması tartışmalara sebep olmuş. Memet Fuat jüriden ayrılmış ve şu açıklamayı yapmış: “1966’da Sevim Burak’ın Yanık Saraylar’ı armağanı alması gereken tek kitaptı. Toplantıya gene gitmedim oyumu gönderirken yazdığım mektuba Yargıcılar Kurulu üyelerini Tahir Alangu’nun etkisinde kalmaktan kaçınmaya çağıran sözler de ekledim. Ne yazık ki Yargıcılar Kurulu üyeleri 1966 yılı armağanını Cengiz Yörük’ün Çölde Bir Deve’sine verip Yanık Saraylar’ı iki oyda bıraktılar. Bunun üzerine Sait Faik gibi çok sevdiğim bir sanatçı adına her yıl sanatçılara haksızlık etmenin sorumluluğunu taşımamak için Yargıcılar Kurulu’ndan ayrıldım.” (Naci Çelik, “Sait Faik Armağanı İçin Soruşturma”, Yeni Dergi, S.57, Haziran 1969 ).
Sevim Burak aynı soruşturmaya şöyle cevap vermiş; “Protestom olmadı. Başta canım sıkıldı. Fakat aradan dört yıl geçtikten sonra bu olay benim için önemini kaybetti. Ben hayatın anlamını, sanatın anlamından üstün tutuyorum. Sürekli olarak yazdığım şeylerin ötesinde, onların yetersiz kaldığı, “ancak yazdıklarımı birazcık yansıtan” bir dünyada yaşıyorum. Yaptığı işe her gün bir çivi çakan, her gün bir tuğla koyan sağlıklı, güçlü bir yapı işçisi değilim. Bu bakımdan edebiyat bilginlerinin ve profesyonellerinin, yani Jüri üyelerinin görmezlikten geldiği bir nesneyi işaret ediyorum” demiş.
Sevim Burak, Naci Çelik’e böyle bir açıklama yapsa da oğlu Karaca Borar’a yazdığı bir mektupta farklı duygular içindedir. “Bir hikâye kitabı kâfi değil on hikâye kitabı istiyorlar. (Sait Faik Armağanı örneğin) Daha birinci kitabı belki ikinci kitabında bozulur, yazamaz, şımarır diye vermediler armağanı – on yıl önce yazmış üç, dört kitap çıkarmış kötü bir yazara verdiler, kötü olduğunu bile bile. Odun parası yokmuş öbürünün odunu varmış diye – odunu olmayana para armağanı verecek kadar hesaplar yapıyorlar.. Bütün bu konuşmalar geçmiş jüri heyetinde.. Ben kat’iyen uydurmuyorum.. Duyduğum zaman bir tuhaf oldum, acıdım adama ben de, iyi ki parayı o aldı, biz ondan daha iyi durumdayız, diye düşündüm..

Memet Fuat, sırf bu yüzden -Yanık Saraylar- kitabına oy vermezseniz Sait Faik jürisinden sonsuz olarak istifa ederim diye mektup yollamış.. Bu mektubu alınca jüridekiler Tahir Alangu – Behçet Necatigil – Haldun Taner vb. büsbütün kuvvetlenmişler. (Çünkü Memet Fuat gerçekten san’at seven ve dürüst politikalı – oldukça herkezden uzak – bir kişi – ona da diş biliyorlar) Böylelikle Memet Fuat’ın mektubuyla birlikte benim kitabı aforoz etmişler.. Memet Fuat da Sait Faik jürisinden tamamen ayrıldı.” (Sevim Burak, Mach 1’dan Mektuplar, Telos yay. 1990).
Sevim Burak bu olaydan sonra 16 yıl hiçbir yayında görülmez. Sevim Burak 1982 yılında, Memet Fuat’ın yönettiği Adam Yayınları’ndan çıkan Sahibinin Sesi adlı oyunu ve Afrika Dansı adlı öykü kitabı ile edebiyata döner. Bu kitapları “İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar” ve “Everest My Lord” oyunlarının kitapları takip eder.

Sevim Burak aynı yıl, 1982’de “Palyaço Ruşen” isimli öyküsü ile Sabahattin Ali Öykü yarışmasına katılır. Ödülü Vidalar’la Sulhi Dölek kazanır. Tepkisini belirtmek amacıyla Cem Yayınevinin yarışmayla ilgili olarak hazırlayacağı antolojiye girmez. Bu olayı yine Karaca Borar’a bir mektubunda şöyle anlatmış; “Beni telefonla arayan Filiz Ali Laslo. Girmiş olduğum Sabahattin Ali öykü yarışmasında jüri bulunuyor ve aynı zamanda S. Ali’nin de kızı. Babasının Nazım gibi ideolojik olarak kafalarda yaşatılması için bana “hayır” oy’u veriyor. Halbuki yani kadın bana “Afrika Dansı” için “Müthiş bir olay herkes çarpıldı – her yerde senin kitabın methini işitiyorum. Ben de bayıldım…” gibi laflar söylüyordu, daha yılbaşında telefonla beni tebrik ediyordu.. Bu sabah, kapalı oyla Sulhi’nin kazandığını çünkü, bu yarışmanın edebiyata teşvik yeni yazarlara şans tanıyan bir ödül olduğunu – Benimse PROFESYONEL bir yazar olduğumu, evrensel boyutlarda olduğumu söyleyerek teselli mükafatı gibi (benim öykülerimi de ikinci bir antolojide yayınlayacakmış Cem yayınları) eledi…”

















