Savaşın diğer yüzü | Ayça Güngör

Mart 23, 2018

Savaşın diğer yüzü | Ayça Güngör

“Yabansı şeyler geliyor aklıma… Belki ölümün kucağında bulacağız kendimizi birdenbire… Ölüm olduğunu uzun süre anlayamadan… Hem çoktandır nerde bulunduğumuzu da bilmiyoruz. Bakarsın, akın sırasında bir kız ölür… Barışta olsaydık kendimize eş seçeceğimiz, yaşantımızı birleştireceğimiz kız olacaktı belki o. Belki de o kızı biz öldüreceğiz.”(MaxFrisch-Yine Başladılar Şarkılarına-Benjamin)

Ölümün, anlatılan bir sıcaklığı vardır. Kırmızıdan başka renk tanımaz insana… Gecenin rengi kırmızı, kanın rengi kırmızı, eline emaneten tutuşturulan balonun rengi kırmızı… Unutmanı istemez, savaşın rengi kırmızıdır çünkü.

Başını kaldırsan, burnunu sıyıracakmış gibi geçer uçaklar, doğuştan mayınlar döşenmiş kafanın üzerinden. Burnunu sever insan, kollarını da ayaklarını ve karnını da ve nefesini de -sana yaşadığını hatırlatan o ibreyi- sever insan. Korkar, yok olmasından sevdiği şeylerin…

Hemingway, savaşın kaçınılmaz tarafından dokunur insanın bilincine. Okurken kazanmasını yeğlediğiniz cephe, bir süre sonra anlamını yitirir hafızanızda. Savaşın her türlüsü yıkıcıdır ne de olsa. Bir oyun (Beşinci Kol) ve dört öyküden (İhbar-Kelebek ile Tanık-Çarpışmadan önceki gece-Sırtın Altında) oluşan kitap, İspanya İç Savaşı’nın jeneriği gibi düşer önümüzdeki perdeye. Geçtiğimiz ay çıkan Bilgi Yayınevi’nden çıkan  Beşinci Kol ve İspanya İç Savaşının Dört Öyküsü” isimli kitap, Hemingway’in Türkiye’de ilk kez yayımlanan tiyatro oyununu da içermesiyle özgün bir nitelik kazanıyor.

Bunca zaman, öykü ve romanlarına tanıklık ettiğimiz yazar, Beşinci Kol ile neden tiyatro türünü kendine rehber seçmiştir? Çünkü çarpışmadan sağ çıkmamızı istemez. Herkes bir şey kaybeder aslında savaşta. Kimi dostunu, kimi ailesini, kimi aşkını, kimi de kimliğini… Bunun en etkili yolunun da repliklerden oluşan bir kurgudan geçtiğini bilir yazar. Hem mesafeli, hem de bir o kadar içeridendir tiyatro yazarının gerçeği. Ancak sahneleme açısından metni ele aldığımızda ne kadar mümkün kılar devinimi, tartışmalı. Savaşı konu alan tiyatro metinlerinin sahneye konulması başlı başına meşakkatli bir işken, Hemingway’in bu pratiği daha da zora soktuğu düşüncesindeyim. Öte yandan olayların akışı ve ana eksen(savaş) üzerinden mevzunun yorumlanışı, eleştiriye açık bir hal yaratıyor okuyucuda.  Yine de tiyatro oyunu yazmanın, yazar için radikal bir seçim olduğunu söylemek gerekiyor. Bu da oldukça çarpıcı bir yenilik Hemingway severler için. 

 

Oyun içinde rotasını ilerlettiği karakterlere gelince, kendi olduramamışlıkları içinde çırpınırken başka bir dünya hayalini oldurmaya çalışır karakterler. Bazen bir fikrin kendisi bazen de o fikrin karşısında duran olurlar dökülen cümleleriyle. Hele bir Dorothy var ki, yıkıntılar arasında “Savaşma seviş benle” der sanki kendi durağanlığında.  Oyunun sonunda hangi kavramdan kan sızar? Okuyucunun yaşanmışlığına teslim eder sualin cevabını.

Ne yapmak isterdim, biliyor musun? Kim veya hangi nedenle olursa olsun zerrece umursamam ama yaşadığım sürece başka bir piç kurusunu daha öldürmemeyi isterdim. Bir daha yalan söylemek zorunda kalmamayı isterdim. Uyandığımda kimle olduğumu bilmeyi isterdim. Tam bir hafta boyunca her sabah aynı yerde uyanmayı isterdim. Bridges adlı tanıdığım kızla evlenmeyi isterdim. Çocukların neye benzeyeceklerini görmeyi, isterdim doğrusu.” (Beşinci Kol-Philip)

 

Varın siz karar verin. Yazar savaşın yıkıcılığından mı bahseder kelimelerinde, yoksa gerekliliğinden mi? Bu sualde de vardır elbet bir çelişki… Asıl savaş, insanın içindedir.” der bilirkişi. İçeride cephelere ayrılmış bir savaşın, hangi taraf için haklı olduğunu da yine öz dile getirir o halde.

Chicote’nin eski müşterilerinin çoğu Franko yanlısı olmakla birlikte hükümet yanlısı olanları da var. Bura çok neşeli yerlerden olduğu, gerçekten neşeli insanlar genellikle en cesur insanlar oldukları ve en cesurlar erken öldükleri için Chicote’nin eski müşterilerinin büyük bölümü, artık yaşamıyor.(Beşinci Kol-İhbar)

Kelebek ile Tank, Çarpışmadan Önceki Gece, Sırtın Altında… Döneminin birçok sanatçısı gibi, İspanya İç Savaşı’na katılan yazarın her öyküsü, biraz daha derinine dokunuyor okuyanın. Sistemlerin yarattığı savaşların asıl aktörlerinin sade ve sadece bireyler olduğunu bir kez daha vurguluyor. “Biz neyi yitirdik” diye soruyor gerçekliğinde. O gerçeklik, hepimizin oluyor peşi sıra. Sorular hadsiz, sualler bilinçsiz; birbirinin peşine takılıyor.

İpe dizilen alıç gibi sıralıyor yaşanmışlıklarını Hemingway ve soruyor MaxFrisch’in kelimeleriyle: “Sen kadınların ve çocukların üzerine ateş ettin mi hiç?

Ayça Güngör – edebiyathaber (23 Mart 2018)

Yorum yapın