Yaratıcı yazarlık kursları ne kadar popülerse o kadar tartışılan, eleştirilen şeyler. Özellikle şairler, yazarlar arasında yazmanın dersle öğrenilemeyeceği kanısı yaygın. Peki şairlik, yazarlık nasıl öğrenilir, dediğinizde ise pek somut cevaplar alamıyorsunuz. Eskisi gibi şairliğin, yazarlığın doğuştan gelme bir nitelik olduğuna pek inanılmasa da hâlâ ilham peşinde koşanlar olduğunu biliyoruz. Ama şairliğin, yazarlığın sanat olduğu kadar bir zanaat da olduğunu, belirli kuralları öğrenmek ve çalışma disiplini gerektirdiğini de biliyoruz. Özellikle düzyazıda disiplin, sürekli çalışma ağır basıyor. Peki nasıl çalışmalı, bu işin yolu yöntemi nedir, diye sorduğumuzda ise farklı cevaplar alıyoruz.
Eskiden “ustalardan el almak” diye bir usul vardı. Günümüzde edebiyat mahfilleri pek kalmadığı için şiirin, edebiyatın ustalarını bulup onların hoş sohbetlerinden yararlanmak, dersler çıkarmak, samimiyeti ilerletip çalışmalarınız hakkında eleştiriler almak pek mümkün değil. Yaratıcı yazarlık kurslarını bu geleneğin bir uzantısı gibi görüyorum. Murat Gülsoy, Hakan Akdoğan gibi iyi yazarların verdiği kursların bu işlevi sağladığını düşünüyorum. Ama yazar olarak kendini kanıtlayamamış kişilerin vereceği yaratıcı yazarlık derslerinin ne kadar faydası olacağından şüpheliyim. Dersi verenin kendine faydası olamamış ki size olsun!
Bu düşünceleri aklıma getiren Necip Tosun’un Yazma Dersleri kitabı geçen şubat ayında yayınlanmıştı. 586 sayfalık büyük boy bir kitap. Hakkını vererek okuyayım düşüncesiyle kitabı yaz aylarına, tatile bırakmıştım. İyi de etmişim. Çok yararlandım.
Necip Tosun ,günümüzde yapılamadığını söylediğim bir şeyi yapıyor, ustalardan el alıyor. Ahmet Mithat Efendi’den başlayıp Orhan Pamuk’a kadar farklı eğilimlerde 30 yazar ve şairin “kendi açıklamaları ve görüşlerinden yola çıkarak; onların yazma tutumlarını ve yaratıcı düşünce dünyalarının perde arkasını, yazarlık serüvenlerinde karşılaştıkları güçlükleri de ele almış.”
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor, her tür kendine göre farklı yazma disiplini gerektiriyor. Yani şairlerin, öykücülerin, romancıların eserlerini kaleme alma yol ve yöntemleri farklı. Ama ortak noktaları da çok. Öncelikle hepsi küçüklükten başlayarak iyi okurlar olmuş. Yazmanın yolu okumaktan geçiyor. İyi okur olmayanlar iyi şair ya da yazar olamıyor. Okumayı sevmeyen, şairliğin yazarlığın doğuştan gelen yetenekler olduğunu söyleyen arkadaşlardan hemen itirazlar gelecektir, “Ama Sait Faik, ama Dağlarca…” diye çok fazla olmayan birkaç isim sayacaktır. Necip Tosun, hiç kitap okumadığı izlenimi verse de Sait Faik’in iyi bir kitap okuru olduğunu örnekliyor. Hiç kitap okumadığını çeşitli kereler dile getiren Dağlarca’nın kitap okumasa da okuttuğunun bizzat şahidiyim. Dağlarca gözleri iyi görmediği için kitap okuyamıyordu ama kitap-dergi eline ne geçse arkadaşlarına okutturuyordu.
Yazacağınız türün öncülerini, ustalarını bilmek zorundasınız. Çünkü onlar önce ulaşmanız, sonra da aşamanız gereken sıradağlar. Bir eserin özgünlüğü daha önce benzerinin yapılmamış, yazılmamış olmasından gelir. Her eser biriciktir, tektir. Yoksa sanat eseri, edebiyat eseri olamaz. Taklit olarak kalır. Sırf bu nedenle bile sizden öncekileri, ustaları, türün başyapıtlarını bilmeniz, okumanız gerekir. Edebitatta, şiirde Amerika’yı yeniden keşfedenlerin kalıcı yeri yoktur.
Okuma alışkanlığı olması birinci şart ama yazma alışkanlığı da kuşkusuz gerekiyor. Roman yazacaksanız disiplinli olmanız hemen her gün masaya oturup birkaç satır yazmanız gerekiyor. Yazmanın zamanına gelince sabah erken saatlerde yazanlar da var, kahvehanelerin gürültüsünü tercih edenler de, gecenin sessizliğine sığınanlar da… Bu biraz insanın doğasıyla, alışkanlıklarıyla ilgili bir şey. Ama hemen hiç kimse ilhamın yeterli olduğunu söylememiş. “Kuşkusuz, yazarlık biraz da ömür boyu süren ısrar ve adanmışlıkla kendini hazırlama, geliştirme serüvenidir ve ‘şahsi’ bir çabadır” sonucuna varmış Necip Tosun. Katılmamak elde değil. Otuz şair ve yazarın yazma eylemleri konusunda anlattıklarının tamamının temelinde bu adanmışlık var. Yazarlığı hayat biçimi olarak seçmeniz gerekiyor.
Eserlerin oluşma süreçleri ise şairden şaire, yazardan yazara değişiyor ama dediğim gibi ortak birçok nitelikleri var. Necip Tosun’un Yazma Dersleri’ni okurken bunları da öğreniyoruz. Bence aynı oranda önemli bir şey yazarlığın gelişen bir nitelik olması. İşleyen demir ışıldıyor. Gençken başka türlü, olgunluk çağında daha farklı yazıyorlar. Kitapta nasıl yazdığı anlatılan her şair ve yazarın, kendini nasıl geliştirdiğini de öğreniyoruz. Birbirinden ilginç yaşamlar, yazma alışkanlıkları, disiplinleri var.
Kesin bir şey var ki meselesi, derdi olmayanın yazması, yazsa da kalıcı eserler meydana getirmesi mümkün değil. Düşünsel bir temel, dünyaya kendine has bir bakış, dertler, meseleler olmadan kalıcı eserler verilemiyor. Bir yere kadar başkaları gibi yazabilir, usta bellediğinize özenebilirsiniz ama gerçek anlamda şair ya da yazar olmak istiyorsanız öncelikle bir kimliğinizin, farkınızın olması gerekiyor.
Necip Tosun’un Yazma Dersleri adına uygun olarak nasıl yazacağımız konusunda rehberlik ediyor, başvuru kaynağı oluyor ama aynı zamanda büyük şair ve yazarların yaşamlarına da yakından bakmamızı, öğrenmemizi sağlıyor. Yani hem keyif alarak, öğrenerek okunacak bir kitap hem de başvuru kaynağı.
* Yazma Dersleri, Necip Tosun, Ketebe yay. Şubat 2025.


















