.jpg)
Cide Belediyesinin düzenlediği Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü’ne son başvuru tarihi 15 Nisan 2022.
Ödüle başvuru koşulları şöyle açıklandı:
YARIŞMANIN KONUSU: Serbest
YARIŞMADAKİ KISITLAR: İsteyen herkes, yarışmaya katılabilir.
ÖDÜLE BAŞVURU: 15 Ekim 2021 tarihinde başlayacak ve 15 Nisan 2022 tarihinde sona erecektir. 01 Ocak 2021-01 Ocak 2022 tarihleri arasında yayımlanan bütün şiir kitapları ödüle katılabilir.
SEÇİCİ KURUL: Şükrü Erbaş-Çiğdem Sezer-Tuğrul Keskin-İbrahim Tığ-Kaan Tanyeri
ÖDÜL: Bir kişiye verilecektir. Gerekirse “jüri özel ödülü” de verilebilir.
YARIŞMA SONUÇLARI: 15 Haziran 2022 tarihinde açıklanacaktır, ödül töreni 07 Temmuz 2022’de Rıfat Ilgaz’ın memleketi Cide’de yapılacaktır.
Yarışmada birinci olana 2.500 TL ödül ve plaket verilecektir.
Ödüle katılacak kitaplar 7 adet olarak, katılımcının kısa özgeçmiş- adres ve iletişim bilgilerinin bulunduğu bir dilekçe ile en geç 15 Nisan 2022 tarihine kadar; Ömer Yılmaz Cide Belediyesi Basın Yayın Bölümü Cide-Kastamonu Tel: 0-505-5951544 adresine elden-posta veya kargo yoluyla ulaştırılacaktır. Posta ve kargo gecikmelerinin sorumluluğu, katılımcıya aittir.
Ödüle katılan yapıtlar, sahiplerine geri gönderilmeyecektir.
edebiyathaber.net (27 Ekim 2021)
Katılmak istiyorum
YARIM ASRA BEŞ KALA
Su gibi berrâk, kar gibi beyazdı dünyaya gelişim.
Hoş gelmekle hoşça kal arasıydı zahir.
Ağladım, en çok ağlayışımdı belki de.
Candan koptu canım alışık değildim çok insan görmeye.
Dünyaya açılan penceremin gündüzü sisli sûret, gecesi katran karasıydı.
Bir kuşun kanatlarındaydı kalbim
Kulaklarım da uğultu âlemi ervah değil di bu.
Korktum suyuma kir, beyazıma karalar düşecek sandım.
Beşikten mezara bir yol vardı önümde
Sokaklar pusu, her yol ayrımı mayındı.
Hayata tutunmak içindi bir ahu ceylanın ellerinden kayışım
Bir kaç günlük misafirdim sadece.
Gelmekle gitmek arasıydı zaman
Soğuk ve sıcak renklerin tonlarıydı insan
Topraktandı siyah ve beyazın niceliği
Tartısı ayarsız düzeni bozuk bu âlemin.
Yoktu dengesi sözlerin, bakışların, davranışların.
Aslan pençesin de et, sırtlan dişlerin de kandı dünya…
Yarım asra beş kala kadardı yaşamışlığım
Zaman yağdı saçlarıma aktan
Neler gördüm neler duydum hatırda yara açan
Ezberimi iyi aldım âlemi şehâdetten
Kurtlar sofrasın da meze, garibin ekmeğin de şükürdü dünya…
Neydin sen dünya neydin?
Bir tarafın kan, diğer tarafın vefâsızlık
Sinen de güzel gözler hep kem bakışlı
Her renge bürünür sen de kaybolur
Her adıma bir kuyu kazar içi çamurlu.
Bekliyorum şimdi, durmakla yürümek arası beni kararsız kılan
Düştüğüm vakit bir el olmayacaktı uzanan.
Bu yüzendir sabırla bekleyişlerim
Bu yüzdendir sûkûtum, ben seni sessizce izledim dünya
Neydim ben? neydim bir et parçasından gayrı
Bir damla su değilmiydi yaradılışımı vesile kılan
Varla yok arasına sıkışan zaman
Benden yarım asır çaldın.
Ölümsüzlük iksirimi içirdiler sana?
Sen de ben gibi ölümlüsün dünya
Hoş geldim sandım hoş kalmadım senden.
Ölüm allı pullu bir gelin gibi duvağım kefen
Kuşağımı gassallar bağlar beni yolcu eder
Omuzlar da ağırdır insan, bilmem kaç kişi beni yükler?
Ben sen de emanettim, sen bende kirlisin dünya
Misafirdim ağırladın, hancı yolcu, han sana kalsın…/ Feyza Gezer
SEKSENLER DE İSTANBUL
Seni, sen de yaşayan bilir İstanbul
Arnavut kaldırımların da gezmektir seni hissetmek.
Nemli havanı solumaktır içine çekmektir seni
Dar sokakların güzel insanları anılar biriktirir.
Sen de yaşayan kötü diyemez sana,
Sen bazen mutluluk, bazen göz yaşısın
Sen en güzel zamanısın seksenlerin.
Komşuluk seninle güzeldi
Çocuklar seninle güzel.
Yokuşludur Küçükçekmece’n Kanarya ya doğru
Ah İstanbul, seni anmak seni yaşamaktır.
Halkalı’dan kalkar bir tren veda edemez sana bir türlü.
Orası bekleyişlerin, buluşmaların, vedaların yeridir.
Liman da dans eder martılar film şeridinden
Güzeldir balık ekmeğin, közde kestanen.
Sokak lambalarına vuran kar taneleri hayaller kurdurur her insana faklı,
Sen bazen sevinç, bazen incir ağacısın hastane önlerin de İstanbul
Kimler geldi, kimler geçti dedirtirsin.
Dolaşırsın üzerin de göğün mavisiyle,
Uçağın ardında bırakan sislerle hatırlatırsın kendini
Uzun bir hikayesin sen…
Hece, hece işletirsin yüreklere sevgini,
Sen, en masum yılların şahidisin.
Çocukların hayallerin de bir avuç renkli misketsin,
Bisküvi kokan bakkalların tacısın.
Lale bahçeleri seninle güzel,
Sen de uğurlanır gelin kızlar, askerler
Kimine vatan, kimine gurbetsin İstanbul
Vapuruna binenin dalar gözleri kimi düşünceli, kimi yorgun.
Hayat telâşı bir başkadır sende.
Sonbahar’ın ayrı güzel, ilkbahar’ın ayrı
Petrikor kokusuna uyanılan sabahlar,
Simitçinin yolunu gözleyen sevinçli çocuklar,
Dönen salıncaklara sıra beklemenin heyecanı ayrı
Siyah önlük, beyaz dantel yakalı en güzel yıllar.
Cam önünde oturan nineler, bastonlu dedeler.
Sen de saygı bir başkaydı, seni, sende yaşayan bilir İstanbul…
Ramazanlar başka, bayramlar farklıydı sende,
Top sesiyle sevinçle evlerine koşan çocuklar.
Teravihler Sultan Ahmet’te güzel, iftarlar kalabalık, sahurlar bereketliydi sen de.
Mendillere sarılı şekerleri bekleyen çocukların özlemisin, poşetlerle gezen miniklerin bayramısın sen.
Unutulmaz yaşanırsın İstanbul…
Müjdemi isterim, mektubun var derdi postacılar.
Taşı toprağı altın diyen sen de alırdı soluğu.
Nice insanların umuduydun İstanbul.
Kedilere yemek veren mahallenin tonton teyzeleri,
Asaletli olurdu İstanbul hanımefendileri,
Tesirli olurdu büyüklerin sözleri.
Güzeldin sen, çok güzeldin İstanbul.
Rutubetli evlerin duvarların da boğazın resmi asılırdı halılardan,
Ne hayaller kurulurdu seninle…
Lastik papuçların, takunyaların yılllarısın sen
Sokak satıcısı seslenirdi eskiler alınııır
Koşuşurdu anneler kap, kacaklar alırdı.
Siyah, beyaz filmler komşularla izlenirdi,
Kış geceleri seninle renkliydi, büyüklerin sohbeti miniklere ninni gelirdi.
Yazların başkaydı, rüzgarlı akşamların açık hava sinemalarında keyif bulurdu genç, yaşlı.
Ne mısırcını unuttuk, ne de gazozcunu
Sen billursun gözler de siyah beyazsın,
Yazmakla anlatamam seni.
Seni,sen de yaşayan bilir. Sen, seksenler de başkaydın İstanbul…/Fevziye Gezer