Renklere gereksinim duyduğumuz bir zamanda… | Mehmet Özçataloğlu

Mayıs 16, 2016

Renklere gereksinim duyduğumuz bir zamanda… | Mehmet Özçataloğlu

mehmet fotoSevim Ak kitapları ile tanışıklığım oğlumun ilkokul dönemine rastlar. Öğretmeninin okuması için önerdiği “Horoz Adam ve Korsan” ilk okuduğumuz kitabıdır. Sonrasında da dur durak bilmeden peş peşe “Çilekli Dondurma”, “Vanilya Kokulu Mektuplar”, “Domates Saçlı Kız”, “Lodos Yolcuları”, “Mahalle Sineması”, “Gemici Dedem” ve diğer kitapları geldi. Kütüphanemizde Sevim Ak kitapları için özel bir rafımız var şimdilerde. Yazarın 1985 yılında başladığı çocuk edebiyatı serüvenini okuyup incelemek de kolay olmadı tabii. O günler için yirmi beş yıllık bir birikim ve üretimdi karşımızda duran.

Peki, neydi Sevim Ak kitaplarında beni bu denli etkileyen? Neden ardı ardına okuma gereksinimi duymuştum? Sadece anlatımının güzelliği ya da kitaplarda işlediği konular olabilir miydi? Bu sorular üzerinde o günlerde çokça düşünmemiş olsam da geçtiğimiz günlerde bir Yekta Kopan yazısında yanıtı önüme düşüvermişti. “Sevim Ak’ın bizlere anlatmaya çalıştığı meselenin kilit cümlesi, çocukların dünyasında yetişkin olmak. Biz yetişkinler, çocuklara ait bir dünyanın geçici figürleriyiz aslında. Sevim Ak, her kitabında usul usul bunu gösteriyor bize.”

Bir dönem benim de ekibinde yer aldığım Sol Kitap’ta değerli arkadaşım Evrim Gökçe’ye verdiği röportajda şöyle diyor Sevim Ak: “Çocukluk müthiş bir deneyim. Felsefenin temel sorunlarının içtenlikle sorulduğu, dünyanın seslerinin kendine özgü duyarlıkla dinlendiği, anlamlandırmaya çalışıldığı, şaşırmanın bolca yaşandığı masumiyet çağı. Çocuklukta yaşanan travmalar, zenginlikler, ilişkide olunan insan portreleri büyüme sürecini etkiliyor, şekillendiriyor. Savaşların, göçlerin, ekonomik krizlerin, küreselleşmenin, doğadan kopuşun yarattığı sorunlardan çocukluk da nasibini alıyor. Geçmişte steril ve büyüklerin dünyasından ayrı bir eğitilme alanı gibi görülmüşken, şimdi yetişkinler ve çocuklar sorunları birlikte göğüslüyor.”

Tam da bu noktada sözü yazarın en yeni kitabına getirebiliriz. Zira bu kitapta karşılaştığımız da böylesi bir aile yaşamı. Hatta biraz daha fazlası… Yetişkinler fazla meşgul olduğundan evin büyük çocuğu sorunu onlara göre daha fazla göğüslüyor. Sevim Ak’ın Günışığı Kitaplığı yayınları arasından okurlarını selamladığı kitap “Gökkuşağı Yazı”. Yaşadığımız gri günlere inat adıyla dikkat çeken renkli bir kitap.

Çalışma hayatına gömülmüş anne babasının görevlerini üstlenmiş Melisa var bu kitapta. Her çocuk gibi koşmak, oynamak istiyor. Çeşitli hobileri olsun, ilgilerini, yeteneklerini gün yüzüne çıkarsın istiyor. Fakat otizmli bir kardeşi var Melisa’nın ve onunla ilgilenmek zorunda. Böylesi ağır bir sorumluluğun altında çok da renkli bir yaşamdan söz edilemez tabi. Fakat o yaz, Melisa’nın yaşamına giren Bubik adlı fil ve kaykaycı çocuk gökkuşağı gibi saracak, renklendirecektir Melisa’nın yaşamını. Melisa ve yeni arkadaşı, yetişkinlerin karmaşık dünyasını anlamaya çabalarken, kendilerini tanıma yolunda da cesur adımlar atarlar.

Sevim Ak, toplumsal açıdan önemli bir konuya değinmiş yine. Her yıl 2 Nisan günü farkındalık yaratmak için ülkemizde de etkinliklerin düzenlendiği otizmi kitabında konu edinerek bir nevi destek de olmuş. Otizmli kardeşini yaşamın merkezine koyan Melisa’nın sessiz ve derin sevgisini duyumsatmış. Bununla birlikte ebeveynler olarak modern dünyanın hızına kapılıp gitmiş olmamızı, hiçbir şeye yetişemiyor oluşumuzu ve bu koşuşturmanın arasında çocuklarımızla nitelikli zaman geçirmediğimizi de göz önüne koymuş. Anlayabilene sert bir tokat anlamayana sivrisinek az misali…

“Gökkuşağı Yazı”nın yaş sınırları yok. Sevgiyi duyumsamak isteyen herkes okuyabilir/ okumalı. Renklere çok gereksinim duyduğumuz bir zamanda haydi buyurun “Gökkuşağı Yazı”na.

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (16 Mayıs 2016)

Yorum yapın