Öykü: Şehrazat’ın kumarı | Samih Güven

Nisan 29, 2023

Öykü: Şehrazat’ın kumarı | Samih Güven

Hayatı hikayelerin gücüne bağlı olan Şehrazat odasında dinlenmeye çekilmişti. Hizmetçilerine sorulsa böyle derlerdi. Oysa her zamanki gibi yalnız olduğu her anı, yeni hikayeleri, hükümdarı nasıl daha çok etkileyebileceğini düşünmekle, stres ve baş ağrıları içinde geçirmekteydi.

Odanın içinde dolanıp duruyordu sıkıntıdan. Eşarbından taşan siyah, kıvırcık saçları şakaklarından, narin boynundan aşağılara dökülüyordu. Beyaz renkli ipek bir fistan vardı üzerinde. Beline açık sarı bir kuşak bağlamış, bulut mavisi tülden bir şal atmıştı omuzlarına. Pencereye yanaşıp yeşillikler içindeki bahçeyi, oraya buraya koşuşturan hizmetçileri seyretti  bir süre.

Dayanılmaz bir baş ağrısı çekiyordu günlerdir. Aldığı ilaçların, karışımların çok az etkisi oluyordu. Zaman zaman azalan ağrı, akşama doğru kararlılıkla kendini dayatıyor, düşünmesini engelliyordu neredeyse. Oysa yaşaması için hikaye gerekliydi.

Neden böyle bir oyuna girmişti sanki? “Safça bir kadın inancı, onu değiştirebileceğime neden güvendim ki böyle,” dedi kendi kendine. 

Bir kaç gündür çok sinirliydi Şehriyar. Bu durum onu endişelendiriyor, daha sarsıcı, daha fazla merak uyandıran hikayeler bulmaya zorluyordu.

Bir ara kapı çalındı ve kardeşi Dinarzat’ın onu görmek istediğini söyledi hizmetçi. Şehrazat yeni masalını düşünmeye öylesine kaptırmıştı ki kendini, uygun olduğunda haber vereceğini, söyledi.

İpek örtülü sedire oturmuştu bu kez. Ustalıkla örülmüş taş duvarları seyrediyor, bazen de altın işlemeli tavana dalıyordu. Fakat o dayanılmaz ağrı yeniden çöktü ve bedeni kafasını değil de kilolarca ağırlıkta bir kütleyi taşıyor gibi hissetti. Böyle olunca da bir türlü ilerlemiyordu hikaye.

Bunun üzerine kardeşi Dinarzat’ı çağırmaya ve onunla biraz sohbet etmeye karar verdi.

Dinarzat telaş içinde odaya girdi. Şehrazat’ın yüzünü görünce, “bir şey mi oldu abla, hiç iyi görünmüyorsun,” diye sordu.

Akşam anlatacağım masal ilerlemiyor bir türlü, başım çok ağrıyor.

İlerlemiyor derken?

Artık hazır masallar tükendi, ben kuruyorum yenilerini.

Ah ablacım, nasıl girdin böyle bir oyuna?

Memlekette kadın kalmamıştı Dinarzat. Biliyorsun işte! Babamın hayatı tehlikedeydi. Hem…

Hem?

Onu hikayelerle değiştirebileceğimi göstermeye çalıştım galiba. Ama şu kaskatı kesilen başım düşünmeme engel oluyor şimdi.

İlaç almadın mı?

Aldım ama fayda etmedi.

Şu ana kadar sağ kalmış olman mucize abla. Böyle bir kadın düşmanını yola getirebileceğine inanmana şaşıyorum.

Sus Dinarzat. Çıldırdın mı? İkimizin de kellesi gidecek şimdi.

Aman be abla, bir ipin ucunda yaşıyorsun. Anlattığın bu hikayeler de ezik insanların gerçeklikten kaçma arayışından başka bir şey değil.

İnsanların koşulları buysa ne yapabilirler? Adaletli hükümdarları, iyiliği, dünyada olabilecek sıra dışı şeyleri de anlatıyorum. Yaptığım şeyi hafife alma ne olur! Hem korkmadığımı sanma Dinarzat. Ama başka çarem yoktu.

Ah benim iyi yürekli ablacığım, onu değiştirebileceğini, seni seveceğini düşünüyorsun. Seni mi yoksa hikayelerini mi sevecek?

Bilmiyorum kardeşim bilmiyorum, ben de çok düşünüyorum bunu. Beni sevmese, aklımı beğenmese, dürüst bulmasa ağzımdan bunca şeyi dinler miydi gecelerce? Hem hikayeler benden bağımsız değil ki. Onları ben anlattığım için seviyor belki. Onun kalbinin yumuşaması lazım. Bu hikayeler hayatın ilginçliklerini, bilinmezliklerini, her insanın en az herkes kadar iyi, en az herkes kadar kötü olabileceğini, merhameti, affetmeyi öğretecek.

Seninki sadece bir inanç abla, umarım bir gün sıkılıp seni de o masalları da bir kenara koymaz. Çok korkuyorum bundan.

Bu benim kaderim artık, insan umutla yaşar kardeşim.

Ah be ablacığım, hadi sıkma canını. Ben artık gideyim, sen de hikayene odaklan.

Dinarzat çıktıktan sonra Şehrazat odanın içinde bir süre daha dolaştı. Aksam anlatacağı masala yoğunlaşmıştı. Hikayenin başlangıcını yapacak ama en heyecanlı yerinde uykusunun geldiğini söyleyip ertesi güne bırakacaktı yine. Böylece zaman kazanmış olacaktı. Hem bir hikayeye başlamak demek gerisinin de gelmesi demekti. Planını kesinleştirince rahatladı. Sedirin üzerine uzandı ve gözlerini kapadı. Yorgunluktan uykuya dalmıştı hemen. Stres altında olduğu zamanlardaki gibi kendini bir rüyanın içinde bulması uzun sürmedi.

Bir divanda oturuyordu. Karşısında ise kendisine benzeyen, yüzünde hiçbir tereddüt belirtisi bulunmayan, kendinden emin, dinç bir kadın duruyordu. Belki aynı yaştaydı ama daha genç görünüyordu Şehrazat’tan. Konuşmaya başladığında öylece bakakalmıştı Şehrazat.

Evet Şehrazat, bunca zaman onu hoş tuttun, eğlendirdin. Hem kendine hem de hikayelerin gücüne inandırdın. Fakat ne kadar devam edeceksin daha? Ya senden de hikayelerinden de sıkılırsa?

Söyleme böyle lütfen! Bunu düşünmek bile istemiyorum.

Sana bir tavsiyem olacak. Bundan sonra gerçeklerle devam etmelisin yoluna. Zaten biliyor olması gereken şeyleri anlaması gerekiyor artık.

Nasıl yani?

Bunca zamandır karısısın, hem kendini açık etmenin zamanı geldi.

Bu aklımdan geçmiyor değil, ama ne zaman, nasıl bilemiyorum.

1001’inci geceyi seçeceksin.

İyi ama neden?

Çünkü bu rakam mücadeleni ve kendine inancını simgeliyor.  O sayılar şans eseri bir araya gelmiş değiller. O gece son masalını bitirmenin ardından hükümdardan af dileyecek ve gerçekleri açıklayacaksın. Unutma hiçbir masal gerçekten daha sarsıcı olamaz!

Bu benim de düşündüğüm şeydi aslında.

Ya da başka bir seçenek daha var.

Başka bir seçenek mi?

Onu öldüreceksin!

Şehrazat bunu duyunca irkilmiş, kulaklarını kapamıştı elleriyle. Sağına soluna bakınmıştı.

Çıldırdın mı bir duyan olacak, demişti kızgınlıkla.

Bir rüyada olduğunu unutuyorsun. Bak, beklemediği bir anda hançeri saplayabilirsin.

Böyle bir şey nasıl yapayım? Bir görevli fark ederse, benim de ailemin de kellesi gider.

İnanılmaz! Sen gerçekten onu değiştirebileceğine inanıyorsun. Güçlü birinin seni sevme ihtimali aklını başından almış.

Öldürmek hiçbir şeyin çözümü değil. Zayıflıktan öte bir şey olmaz!

Ama o zevkle yapıyordu bunu, masum kadınları öldürüp durmadı mı?

Gücünü yanlış kullandı, öfkesine teslim oldu. Fikirlerini değiştirmek ve adaletli bir hükümdar olduğunu görmek daha önemli geliyor bana.

Ah Şehrazat! Çok safsın. Ama bundan öte sözüm yok.

Son sözü bu olan ve rüyasından çıkıp giden kadını yeniden görmeye çalışmış ama başaramamıştı Şehrazat. Uyandığında ter içindeydi.

Yatağın içinde ayaklarını karnına doğru çekti. Başını ellerinin arasına alıp düşüncelere daldı. Onu öldürme fikri bumerang gibi dolanıp durdu beyninde. Hayır, bunu yapamam, yaparsam bunca emeğimin bir anlamı kalmaz, hem çocuklarımın babası diye, düşündü. Ama yine de bir kurtuluş olabilecek fikir olanca azametiyle dayatıyordu kendini.

O gece hükümdar Şehriyar ile buluştuğunda çok zorlandı. Ama kendini kontrol etmeyi başarmıştı. Hikayesini anlattı ve gerisini sonraya bıraktı. Yine de günlerce düşünüp durdu o kadını. Öldürmek Şehrazat’a göre bir şey olamazdı. Bundan emindi. Çünkü ölümler ölümleri ve nefreti beslemekten öte bir şey değildi. Anlattığı bunca hikayede gördüğü şey buydu.

Bir süre sonra rüyasındaki sesi unutmuştu artık. Başlangıçtaki planına sadık kaldı. Bin bir gecenin sonunda hükümdardan bir ricada bulundu:

Efendimiz, size hikayelerimle hoş vakit geçirtmek, sizi değiştirmek istedim. Çok öfkeli ve yalnızdınız. Hikayeleri gerçekten daha üstün tutacağınızı biliyordum. Karınız olmayı isterken ben de hikayelerin gücüne güvenmiştim. Hem de sizden daha fazla. Aslında gücünüz bir yanılsama. Sizi yanıltan, yanlış yola sevk eden de bu.

Şehrazat duraklamış ve ağlamaklı olmuştu. Bu sırada planladığı gibi dadılarıyla birlikte üç çocuk girdi. Biri yürüyor, biri emekliyor, biri de kucakta idi.

Hükümdarın kalbi yumuşamıştı.  Yavrularını bağrına basıp karısına şunları söyledi: Ben zaten seni affetmiştim, çünkü sen temiz ve bilgili bir kızsın.

edebiyathaber.net (29 Nisan 2023)

Yorum yapın