Öykü: Rûh kırığı | Tan Doğan

Ağustos 7, 2022

Öykü: Rûh kırığı | Tan Doğan

balkondan izliyorum dünya’yı. dünya dediğim, sokak. sesi soluğu varmıyor bileyicinin, kalaycının, eskicinin tâ kırk birinci kata. burda üç-beş kanadı kırık kuş ve yersiz-yurtsuz nice melek. burda kışa gebe güz. burda en sâhi yalan. burda ölgünlük tiradı. burdayım işte; bir iskemlede, gözlerim gökçekimine yakın, yanık, buruk, çatlak. rûhum acıyor bedenimden çok. yok, öylesi değil bu acı: gidici. köktendir yalnızlığın en kocamışı. gözyaşı da nâfîle. yine de bir şarkı dilde ki peltek, kekeme. neyse.. zerzevatçı geçiyor çöp kamyonundan önce. ağaçlar ve dallar ve yapraklar ve… ne kadar sivri imiş meğer zaman! bir bardak su alasım dahi yok değil ki süte ekmek banmak. tâkattan da kesildim. balkon güzel. atlayasım var. sonra çoluğa-çocuğa dert. neyse.. masada radyo: düğmesine bastım: klasik… içim geçti-geçecek. bach: ne hoş.. herhep hoş. örtü kaydı, küllük düştü, kibrit duruyor: yakasım var da, hâlim yok. âh büyük lâflara ne hâcet. bulutla bu kadar samîmi olunur ancak. sonra dağılsın hayat. ‘üç yılınız var gibi’ deyince doktor, sandım siyâh-beyaz bir filmden bir sahne. e bugün son! zar-zor eğildim küllüğe, aldım: cigara çukuru kırılmış. zaar içesim de yok. zâten paket de boş. kül, kül, külmekten öldüm. fenâ gelmedi bu cümle. cümlesinin alnından öpeyim dilin. her harf bir belâ. ne okumak ne yazmak. bak dur işte diyorum kendime, dibe vursa da durulacak ân. neyse.. üzerime çektim hafiften örtüyü: titredim mi ne… burda, böyle, bu şekilde… beni bulduklarında tuzbuz, külufak falan… masaya düşmüş başım ya da bedenim yerde. aman kansız olsun tanrım sonum! ricâ-minnet de ölünülmez ki! örtüye pisletti bir kuş: uğur. piyangocu geçiyor: sepeti uzattım, uzattım, uzattım: içinde üç-beş kuruş ve bir not: bir adet çeyrek. kim çekecek şimdi umudu geri! ipte sallanıyor ömür. bir izmarit aldım yerden, yaktım, içime çektim, dışıma bırakmadım dumanı, romanı, başkahramanı: yuttum. bugün daha mâî gibi gök. tâ şuracıkta deniz: gri, kirli ve pis kokulu. bir izmarit daha, bir daha, bir…: ohhh… korkuluğa vuruyor ipi sepetin, ne gam. çeyrek, yarım, tam, amorti… biri sepeti çekse de çalsa. örtü düştü, düşsün. ayaz çıksa zatürreden gebersem. “ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr! / benim artık yalnız sana îtimâdım var.” nenem olsa ‘an bi bu eskikti!’ der. anam şi’r severdi, hayyam hayyam, şarap şarap dizelerdi babam da, bu da nerden çıktı diyesim vardı; üşenmedim, dedim: bu da nerden çıktı?! sanırsam ki sebebim olamayacak şu içli rüzgâr. ağrım arttı. kim girecek içeri, kapağını açacak ilacın, bardağa su koyacak, içecek! atlasam mı? bir o yana, bir bu yana ip. vurdukça vuruyor duvara bir ağır ağıtlı gariban bir sessizlik. lâf da çürür. morumu yalayacak börtü-böcek. ölüye duâ! geçmiş olsun. beni en çok rûhum incitti. ‘zakkum içesice’ derdi bir de ninem: bedduânın bini bir para. izmarit de kalmadı dermân olacak! pisleten kuş şimdi masada. lîme lîme etti tütünleri: aç. tülü araladım girsin içeri: ekmek falan ve talan.. bana ne. yaslandığım demir pas. yas benim işim değil demiş miydim? gayri ev kuşun: geziniyor, çırpınıyor, falan. aman ilaç kutumu açma, içme; ölürsün! simitçiyi gördüm geçerken: gevrek olur kalanlar hattâ bayat. amaaan neyse… her yanım dökülüyor oturmaktan. nasıl nasır bağlanılırmış görün. eğildim, terliğimi aldım, fırlattım. birden bi şey oldu bana: anlamadım! tülü okşuyor esi, saçlarımı yalnızlık desem, edebiyat. rahat yok insana şu sayılı hayatta! neyse ne… az kaldı kurtuluşa. acaba? cennet-cehennem falan. sıra sırâta da mı gelecek ninem? hani yağ bağlamış bedenimi taşıyanlara da yazık. tabut için diyet elzemmiş. gül, gül, gülmekten öldüm diyemeyecek gibiyim sanki. ‘cik’ dedi kuş, çıktı, uçtu bi yerlere. kanadı kırık mıydı, bilemedim. “akşam, yine akşam, yine akşam.” ve “eureka”: bi izmarit, bi kibrit çöpü, bi nefes. şuramda, tam şuramda bi şiy cik cik cikler oluyor. sepet hâlâ ve hâlâ sallanıyor!…

15 haz. ’22 çar.-   s: 13.33

bostanlı / izmir

edebiyathaber.net (7 Ağustos 2022)

Yorum yapın