Öykü: Lıklık Tekel Bayii ve müdavimleri | Barış Akkurt

Mayıs 23, 2024

Öykü: Lıklık Tekel Bayii ve müdavimleri | Barış Akkurt

“Neyini merak ettin buraların tam anlamadım ya… Dilimin döndüğünce söyleyeyim bir şeyler hocam. Dört kuşaktır bu şehirdeyim. Varoşlardan terfi edemediysek de elhamdülillah bu şehrin ekmeğini yedik suyunu içtik. İnşaat işçiliği, hamallık, bakkalcılık her işi yapmış bizimkiler. Sıyıramamışlar bir yerden, o ayrı. Sağ olsunlar okutmak istediler beni, ben pek yanaşmadım. Liseyi zar zor bitirdim. Şimdilerde okumak da para etmiyor farkındayım. O zamanlar öyle değildi diyeceğim. Haylazdım. Şehrin her yerinde cirit atıp durdum, mahallenin delikanlılarıyla yemediğimiz halt kalmadı. Sonra evlendik çoluk çocuğa karıştık işte. Allah herkesin rızkını veriyor. Bir evim var, bir de bu dükkân. Bu aralar kentsel dönüşüm filan, bir şeyler konuşuluyor. Öyle anlaşılıyor ki ya ihya olacağız ya da şehrin dışına sürecekler bizi. Bekleyelim görelim bakalım. Neyse, kendimden bahsedip durup kafanı ağrıtmayayım hocam. Doğma büyüme bu şehirliyim ya taşrayı da taşralıyı da iyi bilirim. Bana sorarsan bu şehir de koca bir taşraya döndü. Benim müşteriler de çoğunlukla taşralı. Bu semtin insanları. Yeni gelmemiş olsalar da kafa olarak orada kalmışlar. Bazısına babalık bazısına ağabeylik yapıyoruz işte. Bu dükkânda nice hikâyeler saklı bilemezsin hocam. Vakti geldiğince konuşuruz. Zamandan bol ne var.”

“Tamamdır hocam buradan devam edelim. Çulsuzdur bunlar. Bizimki de amme hizmeti sayılır bir yandan. Mekân parası vermeden demleniyorlar. Biz de üç beş kazanıyoruz elbette. Mekânda içmek giderek pahalılaşınca böyle bir şey geldi aklıma. Bizim alt kattaki depoyu düzenledim, birkaç tabure attım. Penceresi yok. Alkol sigarasız olmaz, bilirsin. Bazen oluyor göz gözü görmüyor ama. Biraz hava alsın diye kapıyı söktüm, bir perde çektim. Oyalansınlar diye de bir iki tavla bıraktım. Duvarı Pirelli kızlarının resimleriyle süsledi bizim Deli Şair. Ulaşamayacakları ciğerin en azından hayalini kursun cenabetler, diyerek. Arabesk çalan radyo kanallarını kurcalayıp duruyorlar, hiç susmuyor müzik. Her akşam Babalar Geçidi dertlendirip duruyor bunları. Sanki dertleri azmış gibi. Oyalanıp duruyorlar işte. Gürültü bazen sokağa taştığında fırçalıyorum kerataları. Bunlarla uğraşmak yoruyor insanı ya, ekmek parası işte.”

“Zabıtayla, polisle sorun yaşamıyorum. Onlar da haklı. Bu it kopuk takımı mahalleye taşarsa illaki tatsızlık çıkar. Görmezden geliyorlar beni de bunları da. Hırgüre meyillidirler. Hele de içince. İçmesini bilmez bunlar. O terbiyeden uzaklar. Taşralıdan korkacaksın. Temkinli olacaksın onlara karşı. Bağıran çağıran, arıza çıkaran birileri oluyor hep. Tuttuğum gibi kulağından atıyorum böylelerini. Başlarına geleceklerini bildiklerinden efendi efendi içmeye mecbur kalıyorlar. Ayıkken yapamayacakları şeyleri alkolün ardına saklanıp kusmaya yeltenenler oluyor. Taviz vermiyorum elbette böylelerine.”

“Öyle, her biri bir roman konusu bunların. Köylerinden kopup gelmişler. Hayata tutunmaya çalışıyorlar. Çeşit çeşit işler yapıyorlar. Bir mesleği olan çok az. Günübirlik işlerde rızıklarını çıkarmaya çalışıyorlar. Sefil bir hayatları var bir yandan. Burası onlar için bir nefeslenme alanı. Biraz içip, biraz laklakla gevşeyip evlerinin yolunu tutuyorlar. Karıları da memnun bundan. Daha az görürlerse kocalarını daha az eziyet çekiyorlar. Onlar da biraz nefesleniyor. Sosyolojik mosyolojik her ne diyorsan, tam yerindesin hocam. Sana bol malzeme çıkar buradan.”

“Çeşit çeşit yaşanmışlıklar var. Akşama gelirsen tanışırsın bunlarla. Önden birkaç tüyo vereyim o zaman. Mesela Hüsrev. Bitpazarında eski kıyafetler satar. Çoğunlukla belediyenin giysi kumbaralarını patlatır. Zengin semtlerin çöplerini karıştırdığı da olur. Sermayesini buralardan devşirir. Oğlu tıp öğrencisi. Kafalı, azimli çocukmuş hakikaten. Ailesinin çabasını boşa çıkarmadı. Bir cemaat yurdu bulmuşlar çocuğa, yok parasına kalıyormuş orada. Burs filan derken bağlanıp kalmış oraya. Hüsrev işçi emeklisi. Emekli aylığıyla neye yetişecek ki. Karısı da örgü örer üç beş kazanır. Bekçilik yapıyorum demiş çocuğa Hüsrev. Yaptığı işi anlayıp kendisinden utanmasından korkuyor. Şimdiki nesilde bir afra tafra, bilirsin işte. Kimseyi beğenmiyorlar. Anne babalarını bile. Kitapların çok pahalı oluşundan bahsediyor sıklıkla Hüsrev. Bir yandan da bir doktor babası olacak olmanın gururunu yaşıyor.”

“Madem istiyorsun devam edeyim hocam. Pilavcı İsmetten bahsedeyim biraz. Yeni geldi memleketinden. Kızının teşekkür belgesini arabasına asmış o da. Benimle benzer bir kaderi paylaşmasın kızım, diye yırtınıp duruyor. Bunlar için okumak bir kurtuluş yolu. Hele de devlete kapağı atmışlarsa içi ferahlayacak. Hemşerileri güç bela tezgâh açacak bir yer buldular ona. Yine de sıkıntıları bitmiyor. Yağı bol kullanır. Lezzeti de biraz bundan gelir. Bizim hanım bile böylesini yapamaz. Allah var pirinci, yağı iyisinden alır. Gelen müşteri tekrar gelsin ister. Böyle böyle müdavimleri de oluştu. İsteğe göre, salatayı, tavuğu ve turşuyu eksik etmez. Ketçaplı, mayonezli isteyene de malzemesini hazır bulundurur. Ağız tadı başka başka işte. Kendi yemeyeceği pilavı satmaz İsmet. Onun da kendince ilkeleri var. Hizmette sınır tanımaz. O kart ve lezzetsiz hazır turşuları sokmaz arabasına. Turşuyu tazesinden eşi yapar. Lezzeti en az pilav kadar iyidir. Kaç defa zabıtaya arabasını kaptırdı. Her defasında bir yenisini yaptırdı. Başka çaresi mi var? Bir biradan fazlasını içmez. Onu da zamana yayar. Muhabbetten uzak kalmak istemez, oyalanır burada. Ben de birayı dayamam önüne, halden anlarım. İsmetimiz de böyledir işte. Garibandır.”

“Hocam, tezini bana yazdıracaksın anlaşılan.  Bizim Deli Şairden de bahsedeyim biraz o zaman. Burada malzeme çok hocam. Akşam birkaç defter karalarsın artık. Buradakiler çoğunlukla bira içer. Deli Şair ise şarapçıdır. En ucuzunu içer. Günde bir şişeyi gömer. Saçı sakalı birbirine karışmıştır. Özensizdir kılık kıyafetinde. Mazide yaşar bir yandan. Pişmanlıklar ve öfkeyle geçer günleri. Gençliğinde yayınlanan kitabı tek avuntusu. Anlatıp durur kitabını. Elinde gezdirip takdir toplamaya çalışır. Yanlış mekân seçmiş, yanlış bir çevre edinmiş. Elinde değil, yoksulluğu onu buraya taşımış. Aklı da gelgitlidir biraz. Güzel konuşur, güzel şiir okur. İnsanları tanımayı sever. Hikâyelerini dinler. Bunu aynı zamanda bir ticaret konusu da yapar. Üç beş paraya kişiye özel şiirler yazar. İşin eğlencesindedir bir yandan. Müstehcen şiirlerine bayılır buradakiler. Çok güldürür bizi, Allah da onu güldürsün. Pirelli kızlarından bir harem kurmuş hayalinde. Cinsel açlığını dindirememenin huzursuzluğunu yaşar. Karnı da pek tok sayılmaz.”

“Böyledir bizim Deli Şair de işte. Tamamdır hocam, akşam bekliyoruz fakirhanemize. Akşam biralar benden ona göre. Bilime, okumuş adama saygımız sonsuz. Belki de bir şişe şarap yuvarlamak istersin. Şiirin, şairin yanında iyi gider. Anlattıklarım buranın en efendi tipleri ona göre. Seni ne beyin yakan hikâyeler bekliyor şaşarsın hocam.”

edebiyathaber.net (23 Mayıs 2024)

Yorum yapın