Rocio Bonilla’nın yazıp resimlediği, Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan Öpücük Ne Renktir?, okurlarını bir çocuğun dünyayı tanımak için kurduğu bağlantıların en saf ve güzel örneklerinden birine götürür. Çocukken dünyayı anlamak için gösterdiğimiz çaba takdire şayandır. Ancak yaş ilerledikçe bu merak, genelden özele doğru küçülür; ilgimiz yalnızca kendi hayatımıza yönelir. Bonilla’nın kahramanı Monika nam-ı diğer “Minimoni” ise tam tersine, dünyayı algılamaya yönelik masum bir soruyla karşımıza çıkar: Öpücük ne renktir? Kaçımız bunu gerçekten düşünmüşüzdür ki? Öpücük bir renge sahip midir? Eğer öyleyse hangi renktir?
Kitabımızın baş kahramanı Monika, “Öpücüğe en çok hangi renk yakışırdı?” diye sorar. Kırmızı mı, mavi mi, yeşil mi, sarı mı? Her bir rengi de tek tek inceler o rengin neden uygun olup olmadığını da biz okurlara anlatır. Sonunda anlarız ki Monika aslında öpücüğün rengini değil de anlamını arıyordur.
Rocio Bonilla, bu küçük kızın gözünden biz yetişkinlere unutulmuş bir gerçeği hatırlatır:
Bizler büyüdükçe sorgulamayı unutmuşuzdur. Her şeyin olağan olduğunu, zaten öyle olması gerektiğini düşünerek yaşamaya alışmışızdır. Sebep-sonuç ilişkilerini yalnızca kendi hayatlarımız üzerinden kurmuş, genelden koparak öylece yaş almışızdır. Oysa bir çocuk için dünya merak edilesi bir yerdir. Monika da bizlere bu bakış açısını bu kitapla birlikte yeniden kazandırmaya çalışıyordur.
Monika daha ilk sayfalardan itibaren yaşadığı her küçük anın farkındadır. Renklerin büyülü dünyasında, merakla sorular soran bir çocuktur. Kitap boyunca renkler aracılığıyla bizlere sevgiyi ve duyguların çeşitliliğini anlatır. Monika, öpücüğün rengini bulmak isterken aslında sevdiği bir insanın sunduğu öpücüğün bütün renkleri barındırdığını fark eder. Yani hayattaki her duygunun binlerce renge dönüştüğünün bir ispatıdır bizler için de.
Ben de kendime şu soruyu sordum: “Hiç renklerin dünyasında kaybolup onların anlamını düşünmüş müydüm?” Düşünmemiştim. Bu kitabı okuyana kadar birçok şeyi sorgulamadığımı fark ettim. Çocuklar dünyayı anlamak için bağlantılar kurardı, yetişkinlerse artık sorgulamanın gereksiz olduğunu sanırdı. Oysa Monika’nın hikâyesi bizlere gösteriyor ki, sorgulamak büyümenin değil, yaşamın parçasıdır. Yaşımızın ne olursa olsun belki de her zaman meraklı olmaya devam etmeliyizdir


















