Murat Özsan’ın Yenişehir’de Bir Kavak Ağacı Kitabında Tarih, Hafıza ve Polisiye | Yasemin Uçar

Eylül 20, 2025

Murat Özsan’ın Yenişehir’de Bir Kavak Ağacı Kitabında Tarih, Hafıza ve Polisiye | Yasemin Uçar

Murat Özsan’ın Yenişehir’de Bir Kavak Ağacı adlı kitabı, edebiyatın hem bireysel hafızayı hem de toplumsal belleği yeniden üretme gücünü gözler önüne seren özgün bir yapıttır. Kitap, farklı öyküler aracılığıyla bireysel deneyimleri, gündelik hayat pratiklerini ve siyasi çalkantıları bir araya getirerek çok katmanlı bir anlatı kurar. Özsan’ın öykülerinde dikkat çeken ilk özellik, edebiyatın kendi üzerine kapanan, yani yazının doğasını tartışan metinlerarası bir yapıya sahip olmasıdır. “Yenişehir’de Bir Kavak Ağacı” adlı açılış öyküsünde Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanına doğrudan göndermede bulunulması, bu metinlerarasılığın en açık örneğidir. Kavak ağacının devrilmesi, bir yandan toplumun çürüme ve dönüşüm metaforu iken, öte yandan Soysal’ın edebî mirasına eklemlenen bir sahnedir. Böylece Özsan, hem edebiyat tarihine hem de toplumsal tarihe bağlanan çift yönlü bir referans ağı örer.

Kitap boyunca kullanılan anlatı teknikleri, hem klasik öykü geleneğinin devamını hem de modernist kırılmaları içerir. Özsan, özellikle polisiye unsurları kullandığı öykülerde, okuyucuyu bir “bulmaca çözme” sürecine dâhil eder. “Timur Şimşek’in Beklenmedik Ölümü” ve “Katil Kim” öykülerinde cinayet, yalnızca bir kurgu öğesi değil, insanın varoluşsal kaygılarının ve toplumsal çözülmelerin izdüşümü olarak sunulur. Burada polisiye türünün klasik merak ve ipucu zinciri, karakterlerin psikolojik sorgulamalarıyla birleşir; cinayetin faili kadar, okurun da “neden” sorusuna yanıt araması teşvik edilir. Özsan’ın yaptığı bu hamle, polisiye edebiyatın yalnızca gerilim yaratma işlevine değil, felsefi bir tartışma alanına da açıldığını gösterir.

Eserin en güçlü yanlarından biri, bireysel hafıza ile toplumsal tarihin kesişiminde konumlanmasıdır. Karakterlerin anıları, kişisel kayıpları, gündelik alışkanlıkları, bir anda 12 Mart Muhtırası, ODTÜ olayları, öğrenci hareketleri gibi tarihsel olaylarla kesişir. Bu sayede metin, bireyin öyküsünü toplumsal tarihin akışı içinde konumlandırarak çok katmanlı bir anlatım sunar. Özsan’ın öykü kişilerinin hafızasında saklı kalan ayrıntılar, tarihsel kırılmalarla birleştiğinde, okur hem bireysel hem de kolektif bir yüzleşmeye tanık olur. Bu yöntem, modern Türk öyküsünün toplumsal bellekle kurduğu ilişkiyi hatırlatır; özellikle Sevgi Soysal, Fakir Baykurt veya Yaşar Kemal gibi yazarların toplumsal gerçekçi tavrıyla paralellikler taşır.

Dikkat çekici bir diğer boyut, edebiyatın kendi kendisini konu edinmesidir. Özsan’ın karakterleri yalnızca hayatı deneyimlemez, aynı zamanda yazıya, kitaba, romana ve kurguya doğrudan temas eder. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanı üzerine kurulan şifreleme oyunları, Sevgi Soysal’ın imzasıyla bütünleşen sahneler ya da Attilâ İlhan’a yapılan göndermeler, öyküleri edebiyatın iç içe geçmiş halkaları hâline getirir. Bu noktada Yenişehir’de Bir Kavak Ağacı, Barthes’ın “metinlerarası” kavramına yaklaşır; her yeni metin, başka bir metnin yankısıyla konuşur. Okur, böylelikle yalnızca olayları değil, edebiyatın kendisini de okuma sürecinin merkezine yerleştirir.

Mekân kullanımı ise kitabın önemli estetik stratejilerindendir. Ankara sokakları, pasajları, kitabevleri ve kafeleri yalnızca fon oluşturmaz; karakterlerin duygularını, toplumsal tartışmaları ve tarihsel gerilimleri biçimlendiren canlı unsurlar hâline gelir. Özsan’ın ayrıntılı betimlemeleri, kentin gündelik hayatını bir sahneye dönüştürür. Kavak ağacının devrilmesi nasıl ki toplumsal kırılganlığın simgesi ise, pasajların kalabalığı, sokak tartışmaları ve kitabevlerinin rafları da bireyin zihinsel yolculuğunun aynasıdır. Mekânın bu şekilde bir “karakter” gibi konumlandırılması, metinlerin atmosferini güçlendirir ve okuru doğrudan tarihsel bir zaman-mekânın içine çeker.

Sonuç olarak Yenişehir’de Bir Kavak Ağacı, yalnızca öykü türünün imkânlarını kullanan bir kitap değildir; aynı zamanda toplumsal hafızanın ve edebiyat tarihinin kesişim noktasında duran bir edebî belgedir. Özsan, teknik olarak çok sesliliği, anlatıcı geçişlerini, türler arası dolaşımı başarıyla kullanırken, içerik düzeyinde de bireysel ve toplumsal olanı iç içe geçirir. Polisiye edebiyatın gerilimini, edebiyatın kendisini sorgulayan metinlerarasılıkla birleştirir. Böylece eser, okuru hem bir cinayetin çözümüne hem de bir toplumun hafızasını yeniden düşünmeye davet eder. Bu yönüyle Murat Özsan’ın kitabı, çağdaş Türk öykücülüğünde edebiyatın toplumsal tanıklığını hatırlatan, aynı zamanda kurmacanın sınırlarını genişleten özgün bir katkıdır.

Yorum yapın