Müge Arbak: “Yazmanın hayalini sevmek ile yazmayı gerçekten istemek arasında gözden kaçırılan farklar var.”

Mart 31, 2022

Müge Arbak: “Yazmanın hayalini sevmek ile yazmayı gerçekten istemek arasında gözden kaçırılan farklar var.”

Söyleşi: Serkan Parlak

Müge Arbak ile Bireysel Bilgelik Yayınlarından çıkan “Yaratıcı Yazarlık: Yazma Hayalini Gerçekleştirmek” kitabı üzerine konuştuk.

Kurmaca ve kurmaca dışı türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve son kitabınızın ortaya çıkış süreci hakkında neler söylemek istersiniz?

Çocukluğumdan bu yana elime geçen her türlü kitabı okuma alışkanlığının etkisiyle üniversite yıllarında yoğun bir yazma arzusu hissetim ve böylece yazmaya başladım. Özellikle öykü yazmayı çok seviyordum. Üniversiteyi bitirdikten sonra Ankara’ya döndüğümde çeşitli edebiyat dergilerine öykülerimi gönderdim. Öykülerim dergilerde yayımlandı, aynı zamanda işin mutfağına girmek istedim ve editörlük yapmaya başladım. Bu sırada kendimi geliştirmek için okumaya ve en önemlisi öykü başta olmak üzere çeşitli türlerde yazmaya devam ettim. Yazma arzum oldukça güçlüydü ancak buna rağmen pek çok zorluk yaşadım. Yaratıcılığımı kaybettiğimi zannettiğim, yazmaktan vazgeçtiğim, ümitsizliğe kapıldığım zamanlar oldu. Zor olsa da her seferinde aynı heyecanla yeniden başladım. İnişli çıkışlı bu sürecin sonunda yazma arzusunun tek başına yeterli olmadığını, gözden kaçırdığım bir nokta olduğunu fark ettim. Bununla birlikte yazan ve okuyan insanlarla aynı çatı altında bulunduğum için bu yolda sonuç alan ve alamayan kişileri de gözlemleme imkânı buldum. Yazma arzusuna sahip olan diğer insanların da benzer zorluklarla karşılaştıklarını gördüm. Tüm bunları birleştirdiğimde eksik parçayı keşfettim. Böylece, yazmaya başlamak ve yazma yolculuğunda ilerlemek isteyen kişiler için 2017 yılında Farkındalık Yazarlığı Yazı ve Yazarlık Atölyesini kurdum. Katılımcıların atölyede yavaş yavaş olgunlaşmaya başlayan yazılarını okuyucuyla buluşturmak için Tüy Dergiyi çıkardım. Bu proje 3 yıl boyunca devam etti. 2021 yılında atölyede yazılan öykülerden oluşan üç kitabın editörlüğünü yaptım. Aynı yıl öykü kitabım “Anlat Dedi Hayat” Bireysel Bilgelik Yayınları etiketiyle yayımlandı. Son kitabım olan “Yaratıcı Yazarlık: Yazma Hayalini Gerçekleştirmek” üniversite yıllarından başlayan ve bugüne uzanan tüm bu sürecin meyvelerinden biri olarak ortaya çıktı. 

Kitabınızla ilgili taslaklarınızı oluştururken ilham kaynaklarınız neler oldu?

Kitapta yer alan konu ve ipuçlarını hazırlarken Farkındalık Yazarlığı atölye çalışmalarına katılan kişilerin yazmayla ilgili sıklıkla sordukları soruları dikkate aldım. Aynı zamanda katılımcı adaylarıyla yaptığım görüşmelerde onların yazma yolculuğuyla ilgili sahip oldukları fikirlere dair gözlemlerimden de yararlandım. 

Bunların ötesinde, gerçekte en güçlü ilham kaynağım diğer insanlarda gözlemlediğim yazma arzusu oldu. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, yazmak hala farklı ülkelerde yaşayan, farklı kültürlere ait pek çok kişinin en büyük hayallerinden biri olma özelliğini koruyor. Anılarını, deneyimlerini, hikayelerini paylaşmak isteyen insanlar bir yol aramaya devam ediyorlar. Ancak genellikle bu arayış bir sonuca ulaşmıyor, yazma hayali gerçekleşmiyor. Çünkü yazma arzusuna sahip olmak ile sonuç almak arasındaki o uzun köprüyü geçebilmek için doğru adımları atmak, düzenli bir şekilde çaba göstermek gerekiyor. Yazma hayalini gerçekleştirmenin sırrı, Leonardo Da Vinci’ye atfedilen “Basitlik, en yüksek düzeydeki karmaşıklıktır.” cümlesiyle bağlantılı. Yazmanın ve sonuç almanın gerçekten bir sırrı var ve bu, söz konusu eylemin kendisinde yatıyor.

Son yirmi yılda çok sayıda nitelikli yaratıcı yazarlık kitabı yayımlandı. Kitabınızın var olan yaratıcı yazarlık kitaplarından farkı nedir, bu alanla ilgilenen okurlar kitabınızı neden almalı?

Kitap iki bölümden oluşuyor. Metot bölümünde okuyucu yazma yolculuğunda sonuç almak için nasıl çalışması gerektiğini keşfediyor. Aynı zamanda yazmanın önündeki en büyük engellerden birini öğreniyor ve bunu nasıl aşabileceğini fark ediyor. İkinci bölümde 30 farklı yazma çalışması bulunuyor. Her bir çalışmada önce yaratıcı yazarlık ve yazma yolculuğu ile ilgili önemli bir bilgi özet olarak paylaşılıyor; daha sonra okur, uygulamalarla yazma becerisini geliştirme ve hayal gücünü harekete geçirme imkânı buluyor. 

Genellikle yazan ve yazmak isteyen kişiler şu üç sorunun cevabını merak ederler: “Nasıl yazmalıyım? Ne zaman yazmalıyım? Ne yazmalıyım?” Kitapta yer alan çalışma metodu ve ipuçları ilk sorunun; yazma programı oluşturma ve yazma alışkanlığı kazanma ile ilgili bölüm ikinci sorunun; uygulamalar ise üçüncü sorunun cevabını veriyor. Bu bakımdan kitap, yazan ve yazmak isteyen kişilere tam anlamıyla bir çalışma sistemi sunuyor. Okuyucu bu kitapla yazma arzusunun neden tek başına yeterli olmadığını keşfedecek ve sonuç almak için ihtiyaç duyduğu o eksik parçayı nasıl tamamlayabileceğini öğrenecek.

“Yaratıcı Yazarlık: Yazma Hayalini Gerçekleştirmek” kitabınızı oluşturan her bölümün sonunda uygulama için sayfalar ayrılmış. Bu sayfalara kısa notlar da yazılabilir, yazmaya başlayınca yeterli olmayabilir de, ne dersiniz?

“Yaratıcı Yazarlık: Yazma Hayalini Gerçekleştirmek” bir uygulama kitabı olarak tasarlandı. Bu nedenle kitabın içinde bulunan 30 yazma uygulamasından sonra okurun yazması için bir defter görevi görecek sayfalar bulunuyor. Aynı zamanda her bir uygulamada okuyucunun kullanması gereken kelime sayısının alt sınırı belirtiliyor. Bu şekilde ilerleyen bir okuyucu, kitabı tamamladığında en az 14750 kelime kullanarak yazmış oluyor. Öte yandan elbette daha uzun yazmak isteyenler olacaktır. Onlara kitap için ayrı ve tercihen yeni bir defter tutmalarını öneriyorum. Çünkü yazmaya devam ettikçe yolculuğun başında üretilen yazılar ayrı bir önem kazanmaya başlıyor. Böylece kişi, geçmişteki yazılarını referans alarak gelişimini takip etme imkânı elde ediyor.

“Yazmanın hayalini mi seviyorsunuz yoksa gerçekten yazmak mı istiyorsunuz?” sorusuna verilecek yanıtlar her okur için farklı olacaktır. Bu temel meseleden hareketle kitabınız özelinde yazıyla bir biçimde ilişkili okurlara neler önerirsiniz? 

Bu soruyu önemsiyorum. Yazmanın hayalini sevmek ile yazmayı gerçekten istemek arasında gözden kaçırılan, belki de akla hiç gelmeyen farklar var. Kuşkusuz, bunlar arasında en önemli olanı yazma eyleminin kendisi. Yazmanın hayalini seven kişi genellikle yazmaz. En iyi ihtimalle ilham geldiğinde, bir duygu tarafından tetiklendiğinde ya da benzer durumlarla karşılaştığı zaman yazar. Ancak yazma işi böyle rastlantısal biçimde yapıldığında kişiyi bir yere götürmez. Yazma yolculuğunda sonuç almak için sadece anlık hevesler ile yazmak yeterli değildir, düzenli bir şekilde yazmak gerekir. Kitapta bunu “yazma zamanı” olarak açıklıyorum. Yazma hayalini gerçekleştirmek için yapılması gereken en önemli iş yazmaktır. Diğer yandan gerçekte yazmak istemeyen ama yazma eylemiyle ilgili fikirleri dinlemeyi; kitap okumayı, incelemeyi seven kişiler de var. Yani yazmanın hayalini sevmekte bir sorun yok. Buradaki problem başka yerde… İnsan gerçekte ne istediğini kendine itiraf etmediğinde hiçbir yöne doğru tam olarak ilerleyemez. Belki isteklerinden birini seçebilse özgürleşecek, ancak diğer seçeneklerden vazgeçmeye de hazır değil. Yani kişi eğer yazmanın hayalini seviyorsa bunu kendine itiraf edebilir ve değerli vaktini bu yönde harcayabilir. Öte yandan gerçekten yazmak istiyorsa, yazma eylemini hayatının bir parçası haline getirmekten başka şansı yok; merkezine “yazma işi” konulmayan bir yazma yolculuğu söz konusu olamaz. 

Dünya ve Türkiye özelinde iklim krizi-savaşlar-göçler-temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde yazı aracılığıyla salgın günlerini daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün mü? 

Logoterapi’nin kurucusu Viktor Frankl, İnsanın Anlam Arayışı isimli kitabında Nietzche’nin şu sözüne yer verir: “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla katlanabilir.” Tarih boyunca her zaman büyük çatışmalar, insanların karşısına dikilen türlü antagonistler olmuştur. Savaşlar, göçler, salgınlar geçmişte de oldu; içinde bulunduğumuz zamanda da olmakta ve muhtemelen gelecekte de olacak. Bununla birlikte insan dediğimiz varlık böyle zorlu dış koşullara rağmen yaşamanın bir yolunu bulacaktır. Yazmak da bu yollardan biridir. Hatta bana sorarsanız yazmak, dış koşulların zorluk düzeyinden bağımsız olarak hayatla baş etmenin en etkili yoludur.

Salgının ülkemizde başladığı mart ayından itibaren hızlı bir şekilde ofiste düzenlediğimiz atölyeleri sanal ortama taşıdık ve 2021 yılının ağustos ayına kadar hiç ara vermeden çalışmayı sürdürdük. Bir bakıma pandemi dönemini Farkındalık Yazarlığı Yazı ve Yazarlık Atölyesi katılımcılarıyla birlikte, yazarak atlatmış olduk. Artık bu süreci büyük ölçüde arkamızda bıraktığımızı düşünüyorum. Biraz önce değindiğim gibi yazmak her koşulda insana iyi gelen bir uğraş. Doğuştan sahip olunan yaratıcılığı ve hayal gücünü kullanmaya imkân tanımasının yanı sıra psikolojik dayanıklılığı güçlendiren, iyileştirici gücüyle şifa veren özel bir eylem. Bu nedenle yalnızca kurmaca yazmak isteyenler için değil, yaşadıklarıyla baş etmek veya basitçe kendini daha iyi hissetmek isteyen kişiler için de eşsiz bir araç.

Sizi çok etkileyen roman, öykü, oyun ya da film karakterlerini sormak istiyorum.

Özellikle öyküye çok değer veren biri olarak Füruzan’ın “Parasız Yatılı” isimli öyküsündeki ana karakterlerin incelikli işlenişlerini etkileyici buluyorum. Sait Faik’in “Sinağrit Baba”sı, olayı önce anlatıcının sonra ana karakterin bakış açısından aktarması bakımından çok kıymetli. Horacio Quiroga’nın “Tek Taş” öyküsündeki Kasım, “Akıntıyla” isimli öyküsündeki Paulina yine ilk aklıma gelenlerden. Öykücülüğüne hayran olduğum Haldun Taner, özellikle “Artırma” ve “İstediği Şarkıyı Dinleyebilmek” öykülerinde yer alan karakterlerle insana dair özellikleri ustaca işler. Borges’i de unutmamak lazım, Tadeo Isidoro Cruz’un Yaşamı ile  Emma Zuns hemen anımsadıklarımdan ikisi. Romanları düşündüğüm zaman aklıma önce Yüzüklerin Efendisi film serisinde yer verilmeyen, bununla birlikte bana göre Tolkien’in yarattığı en derinlikli karakterlerden biri olan Tom Bombadil geliyor. İnci Aral’ın “Ölü Erkek Kuşlar” romanında “Suna” karakterinin özellikle “Na” yönünü hep kendime yakın buldum. Gençlik dönemimde tüm ciltlerini okuduğum Pardayanlar serisinin baş kişisi olan Pardayan’ı da bu noktada anmadan geçemem.

Önümüzdeki dönem için masanızda neler var?

Yeni bir öykü kitabı üzerinde çalışıyorum. Öykü taslakları, gözlem notları epeyce birikti. Aynı zamanda planlarım arasında farklı bir yaratıcı yazarlık kitabı daha yer alıyor. Yazmak isteyenlerin bu hayallerini gerçekleştirmeleri için kitapların yanı sıra yeni yaratıcı yazarlık atölyeleri tasarlamaya da devam ediyorum. 

edebiyathaber.net (31 Mart 2022)

Yorum yapın