Modern edebiyatta yeni zirve: Opriçnik’in Bir Günü | Erdinç Akkoyunlu

Şubat 26, 2024

Modern edebiyatta yeni zirve: Opriçnik’in Bir Günü | Erdinç Akkoyunlu

Ele aldığı metinlerin üslubuyla onu eleştiren ve hiç tanınmayan yazarlar listesi yapılsa, ki neden uğraşılsın böyle zahmetli bir işle, listenin ilk sıraları için mücadele veriyormuşçasına bir inatla zaman zaman karşınıza peyda oluveriyorum! Memlekette düzü, sıradanı, giriş-gelişme-sonuç bütünlüğü aman okur kaçmasın diye bozulmamış nice metin okunuyormuş gibi çağdaş bir Rus edebiyatçıyı şimdi sayıp dökmek… Neresinden bakarsanız bakın karşıdakinin vaktini birkaç süslü lafla yürütmekten başkasıymış gibi gelmiyor! Ne yapalım, biz de bu bozuk düzende sadece zaman çalabiliyoruz demektir. Hırsız olmayanın, namussuz geçinmeyenin, düzenbazlık bilmeyenin numune enayi yerine dahi konmadığı çürüme günlerinde başka türlüsü kabil değil. Gerçi ben iler tutar yanı her zaman hayli seyrek olmuş bu toplumun şimdi birbirini hunharca ticaret adı altında enflasyon tokacıyla dövüp, elindeki avcundakini yaşlı, hasta, muhtaç, çocuk, yetim, işçi, emekli demeden çaldığı ve buna din parfümü sıktığı günlere bir roman döşenmeyi yıllardır düşünüyorum… Gel gör ki sonu kitabın ya hiç basılmaması ya da toplatılması ile bitmesi muhtemel bu çabayı eldeki metinleri bitirmeden ortaya koymak da olası değilken, zihinde pişenin de kâğıda düşmemesi, şükürler olsun bugüne değin kişisel tarihimizde görülmüş değildir. Ve bunun kimseyi en küçük bir şekilde bile ilgilendirmemesinin anıtsal gerçekliği bir yana, şimdi size memleketin kıyasıya eleştirmiş bir çağdaş Rus yazardan dem vurmanın da tam sırası. Ne de olsa III Selim devri iktidarından beri iki buçuk asırdır ne kadar Batılı olmaya çalışsa da kültüründeki en rahat divanın Doğu’ya dönük olduğu ülkemiz, henüz derisinden, kemiklerinden, kaslarından geçip ona özünü sağlayan ruhuna işlememiş bir demokrasiyle hemhal olduğundan bir sağa bir yeniden sağa savrulup durmaya pek meyilli. Bu sayede de bizde politik metinler, toplumu topluma anlatan Büyük Romanlar eğer arada yıldızın parladığı anda doğmuş yazarlar tarafından kaleme alınırsa Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, Aziz Nesin gibi, sadece okunur, rafta tozlanmaya bırakılır ama asla yeni kuşakların bir ödevi olarak yazılmaz. Kolay okunan, çok satılan, bittiğinde kendini okur sandığın bol betimlemeli, basit olay örgülü, yedi-sekiz kelimeden teşekkül cümlelerin arzı endam ettiği metinler bol romantizm sosuyla sunulur. Herkes mutlu mesut yaşar. Çeviri edebiyat olmasa bizde belki bu Yeşilçam tarındaki mutlulukla sarıp sarmalanabilirdik. Eğer Vladimir Sorokin Opriçnik’in Bir Günü ile asabımızı bozmasaydı.

Başka romanların içinden çıkan romanlar

Her ne kadar böyle bir sıfatım olmasa da metinleri edebiyat dersinin sahibiymişim gibi yazmama konusundaki kişisel kararlılığım Opriçnik’in Bir Günü romanı nedeniyle daha başlamadan bozuluyor. Hay aksi… Madem öyle! Romanlar diğer romanlardan çıkar ey dostlar. Daha önce duymadığınız bu muhteşem orijinal önermenin kaynağı da başka romanların içinden çıkan yani tam olarak para kazanmak için yazılmış ve içine binlerce uyduruk kahramanlık hikâyesi sıkıştırılmış şövalye romanlarının içinden çıkan şövalye romanı Don Quijote’ye aittir. Miguel de Cervantes ki bazı inatçı okurlar kendisi hakkındaki şu gerçekleri ısrarlar reddederler. Miguel de Cervantes, İspanya’da işlediği bir suç nedeniyle sağ elinin kesilme cezasına çarptırılır. Kendisi tabana kuvvet bu korkunç cezadan kaçar fakat yakalanarak bu kez donanma hizmetine verilir. Bugünkü Yunanistan sınırları içindeki İnebahtı açıklarında İspanyol İmparatorluğu’nun öncülüğündeki Napoli, Sicilya, Sardunya, Papalık, Toskana Şövalyeleri ve daha Avrupa’daki birçok irili ufaklı deniz gücüne karşı Osmanlı donanması karşı karşıya gelir. Kanlı muharebelerde ki tarihe bu durum bir deniz savaşı için Osmanlı’nın bir kara kumandanını seçmiş olması yani liyakatsizlik eseri olarak kaydedilir, yaşanan savaşta daha kısa süre önce Kıbrıs’ı fetheden ve bu savaşın çıkmasına neden olan Osmanlı’nın deniz gücü ağır yara alır. 20 bin yeniçeri ve levent şehit olur. Bu esnada patlayan bir top şarapneli mahkemenin verdiği cezayı infaz eder ve Cervantes’in sol elini koparır. Savaşı kaybetse de Osmanlı amiralleri geriye adet olduğu üzere esirlerle döner. Çolak kalmış bu İspanyol’u fidyesini ödemek üzere çalıştırmak için İstanbul’a getirir ve Tophane’de Mimar Sinan tarafından İnebahtı’nın kendi cephesinin muzafferi olan Kılıç Ali Paşa adına yapılan caminin inşaatında özgürlüğünün karşılığı olan haracı ödeme cezasına çarptırırlar. Sonunda Cervantes ülkesine döner ve bu zorunlu seyahati Don Quijote’ta bir iç hikâyede uzun uzun yazar. Edebiyat için birçok mucizeler barındırdığından dolayı Avrupa ve ABD çevrelerince bir romandan çok kutsal kitap muamelesi gören Don Quijote gerçekten de içinden binlerce metnin çıktığı bir roman olarak tarihteki yerini alır. Don Quijote’deki hikaye etme, iç bölüm oluşturma ve konu kurgu üslup bütünlüğü tüm edebiyat dünyasını derinden etkiler. Ve bu etkilenme ile 20’inci yüz yılın en iyi metinlerinden biri olan, aslında Sosyalist düzeni eleştirmek için yazılan fakat ortaya çıktığı andan itibaren tüm aşırıcı, baskıcı, otokrat iktidarları eleştiren kutsal metne dönüşen George Orwell’ın 1984 romanı yazılır.

Herkesi gözetleyen, isteklerinin dışına çıkanları acı verici biçimde cezalandıran, tüm yaşamı dizayn eden “Büyük Birader”in ikayesini “Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir. Eğer buna izin verilirse, gerisi kendiliğinden gelir” cümlesiyle başlayarak yazan George Orwell olmasaydı biz bugün 2028 yılının Rusya’sında geçen ve o günün Büyük Biraderi olan Yeni Rusya’nın kurucusu “Efendinin” hikayesini hiçbir zaman okuyamazdık.

Kendi tarihine yapılan göndermeler

Vladimir Sorokin’in 1984’ün üzerine inşa ettiği metni aynı zamanda Rus tarihine de göndermelerde bulunuyor. Korkunç İvan isimli bugün bile ismi ürküntü veren ve yaptıkları da hala lanetlenen Çar’ı korumakla görevli, hiçbir ahlaki değerleri olmayan, sınırları bulunmayan, önüne geleni asıp kesmekle meşhur ve 7 yıl süren iktidarları 1562’de son bulan Opriçnik örgütü, Sorokin’in metni ile 500 yıllık bir tarihsel yolculuk yapıyor. Ve günümüze konumlanıyor. Bu haliyle de  

  • Klasik romana metinler arasılık yapmak
  • Yazarın kendi kültüründen yararlanmasını sağlamak öğeleri ile Opriçnik’in Bir Günü, dört başı mamur bir modern metin oluyor.

Henüz okumayanlar için romanın gizlerini döküp saçmak kadar edebiyat adına edebiyatı zora sokan bir uğraş olmaz. Fakat Opriçnik’in Bir Günü’nü biraz özetlemek gerekiyor: Çok ağır bir alkol, uyuşturucu ve seks gecesinin sabahına gözünü açan Opriçnik’lerin en azılı generallerinden Komyaga ile birlikte Vladimir Sorokin’in oluşturduğu 2028 Rusya’sına gidiyoruz. Efendi’nin mutlak hâkimiyet sağladığı bu ülkede artık ABD’nin ismi, korkusu, endişesi, rekabeti silinmiş. Ülkede korkulan, açıkça söylenmeyen, düşmanlık beslenen ama düşmanlık edilemeyen, çünkü önlemeyen bir Çin egemenliği söz konusu. Çinlilerin ürünleri, kültürü, alışkanlıkları Vladimir Sorokin’in kaleminde ABD ile Batı yani Avrupa hakimiyetinin yerini almış durumda. Geleceğe bir gönderme yapan Çin’in büyük yürüyüşünün ilk Rusya’da ekonomik ve kültürel hâkimiyet ile sonuçlanacağını anlatan Opriçnik’in Bir Günü, ismi ile müsemma şekilde ilerliyor. Önce Komyaga ve Opriçnik’ler aslında tam anlamıyla kana susamış tecavüzcü katil sürüsü, tam da onlardan bekleneni yaparak bir hainin yani bir ‘muhalifin’ evini basıyor. Adamı ailesinin gözü önünde ve gaddarlıklarının daha köklü nam salması için infaz ediyor, ardından sanki 2028’in Rusya’sında değil de tıpkı 1562 yılında iktidardalarmış hiçbir hukuki ve ahlaki sistem yokmuş gibi, fetih ettikleri muhalifin evinde karısına toplu şekilde tecavüz ediyorlar. Sorokin, Komyaga karakterinin bu tecavüz sırasında hissettiği hem görev duygusu hem de insani zevki tam da romanı yazmasına gerekçe olduğu üzere okuru rahatsız etmesi için uzun uzadıya anlatıyor.

Bir güne yaşanan ahlaksızlıklar ve aşırılıklar dizisi

Ardından Komyaga ve Opriçnik’ler için günün kalanı sökün ediyor. Devlet dairelerini ziyaret edip Efendi’yi yücelten yasal terör ve tecavüz eylemleri için birbirlerini yüreklendiriyorlar; soygunlara, birbirini kollamaya devam ediyorlar. Komyaga bir sorunu çözmek üzere Rusya içinde uçak yolculuğu yapıyor, sonra Kahin karakterini ziyaret ediyor. Tüm bu faaliyetler sırasında günümüzdeki benzerleri can yakabileceği için en zararsız örnek olarak 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin yaptığı gibi tüm muhalif ve kültürel eserlere yapılanın yapıldığını ve yakıldığını görüyoruz. Komyaga’nın etrafındaki herkes eline geçirdiği ve Rusya’yı hiç inmeyen bir demir yumruk, hiç kapanmayan açık bir göz ve kulakla yöneten Efendi’nin hoşuna gitmeyen tüm kitapları yakıyor. Komyaga’nın Kahin’i ziyareti sırasında yakılan metinler arasında Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı ile Tolstoy’un Anna Karenina’sının olması ise Sorokin’in Rus edebiyatına yaptığı bir başka göndermeyi anlatıyor. Alt metnine göre Sorokin, kendi ülkesi Rusya’da bir daha Suç ve Ceza ile Anna Karenina’ya metinlerarasılık yapacak metinlerin yaşanan ve inşa edilen Efendi’ye ait dünya nedeniyle yazılamayacağını anlatıyor.

Ruslar kendilerine dönüp eleştirirler

Metnin tamamını özetlemeyeceğimizi söylemiştik. Öyle de yapacağız. Daha yeni rafa çıkmış bir romanın tüm sürprizini bir incelemede kaçırmanın alemi yok. Fakat Opriçnik’in Bir Günü’nde sayfalar ilerledikçe bir bela yada yaptıklarının sonucu bir karşılık ile yüz yüze geleceğini düşündüğümüz Komyaga’nın aksine işlerinin yolunda gittiğini ve Opriçnik’lerin bir toplu gay seks ayini ile birbirlerine olan bağlılıklarını yarattıkları o çürük kültürde bile ancak kendileri tarafından hoş görülebilecek bir haz seansına dönüştürdüklerini görüyoruz. Sadece Komyaga bir ara Efendi’nin eşi ile sohbet ederken insanların kendisinden neden hoşlanmadığı ve hakkında ne tür dedikodular ürettiğini ele aldığı bölümde klasik Rus romanlarında yapıldığı üzere toplumu eleştirme işlevinin yerine geldiğini görüyoruz.

Romanın bütünü itibariyle klasik metinlerin içinden çıkma, kendi kültürünü ele alma bakımından Opriçnik’in Bir Günü modern edebiyatın yeni, takip edilmesi gereken, bir zorba hakkında nasıl metin yazılır isimli ders kitabı olarak duruyor. Daha önce Sorokin’in Tipi isimli metnini de okumuştum. Kar kusan bir eski zaman Rusya’sında geçen hikayede bir prizma imgelemi üzerinden Sorokin, çağdaş Rus metinlerinin yeni dönemde yazılmış olsaydı nasıl bir görünüme sahip olacağının örneğini vermişti. Tipi romanı da fantastik nitelikli edebiyat sınıfındaki metin de yine kendi Rus kurucu edebi babalarına göndermeler yapan, metinlerarasılığı bol bir ince işçilikti.

Daha çok metni yayınlanmalı

Vladimir Sorokin’in diğer metinlerinin de kısa zamanda Türkçeye çevrilmesi ya da hepimizin Rusça öğrenmesi gerekiyor. Çünkü modern metinler bugün edebiyatımızın yakıtı konumunda bulunuyor. Edebiyatın gidecek yeri, anlatacak hikayesi kalmadı diyenlere karşı hayli uzun bir yolun daha olduğu ve yeni rotalara seyahatin mümkün olduğunu anlatıyor bu çaba. Türkiye’de de modern metinlere yayıncıların yer vermesini ve yazarların da bu alana yönelmesini beklemek daha doğrusu temenni etmek gerekiyor. Bizim de gönderme yapabileceğimiz zengin bir kültürümüz, dünya edebiyatında da metinler arasılık yapabileceğimiz birçok metin var. İthal edebiyatın konforu ile kendi içimizde çoksatar yarışı patinajdan başka bir işe yaramıyor. Gerçi bunu söylemek de artık kifayetsiz kalıyor okurun da bu metinlere yönelik hem ilgisi, hem ilgisizliği ile. İşte bu da bir acıdır!

edebiyathaber.net (26 Şubat 2024)

Yorum yapın