Meriç Demiray’a 6 soru | Can Öktemer

Eylül 7, 2018

Meriç Demiray’a 6 soru | Can Öktemer

Hazırlayan: Can Öktemer

En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Javier Marias’ın “Acı bir başlangıç bu” isimli kitabını okudum. Diktatörlük sonrası, toparlanmakta olan İspanya’da kariyerinin sonlarına yaklaşmakta olan bir aktörle ona yardımcılık yapan genç bir çocuğun günlük ilişkisiyle başlayıp diktatörlüğün gizlenen günahlarına dek uzanan bir öyküsü var.  Marias’ın daha önce “Karasevdalılar” isimli romanını da okumuştum. Az mekan kullanmayı, çok  felsefe yapmayı seviyor. İki kitap belki 10 -15 mekanda ya da sahnede, ya da episodda bitiyor. Günlük ayrıntıların içine etkili bir şekilde giriyor ama bunu sadece laf olsun diye değil, öyküyü güçlendirmek için kullanıyor. Bu ayrıntı zenginliği ve az mekan kullanımındaki ısrar, bazen öykünün bağlamlarını kaçırmasına sebep oluyor fikrimce.  Dramatik yapısı sağlam, giriş, gelişme, sonucu, şiirsel, akıcı bir anlatımı, ve tüm bunların altına örülmüş, gerçekçi, sağlam bir toplumsal altyapısı, okuyucunun kendisini sorgulayabileceği, genellikle “kötülük” kavramı üzerine odaklanmış  temaları var. Bir yazarı keşfettiğimde genelde yaptığım gibi onu “geriye doğru” okumaya devam edeceğim.

Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

“Hem zaten ne fark eder ki; cezası kalan o kadar çok şey var ki bir tane daha olsa kimse anlamaz bile, dünya da değişmez.”

Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Ben kitapçıda uzun  zaman geçirmeye inanıyorum. Kendimce öyküye, dile, üsluba koyduğum standartlar var. Biraz karanlık, hüzünlü olana, melankoliye kaçan bir beğenim var. İçinde “edebiyat”da, iyi bir öykü de olmalı. İkisinden biri eksik olunca çok sevmiyorum.

Okuyuculuk zamanla öğrenilen bir şey ve hiç kolay değil. Arkadaş tavsiyelerini hep merakla dinlerim ama çok az faydalandığım oluyor. Çünkü okuma macerası biricik ve herkes bu patikanın farklı yerlerinde duruyor, o yüzden tavsiyeyle okumak da çok iyi bir fikir değil.

Kitap eklerinde henüz tam anlayamadığım yapısal bir sorun var. Onu sektörün içindekiler daha iyi bilir ama beni okuyucu olarak ilk rahatsız eden şey eleştirilerde kitabın kendisine çok geç gelmeleri. Yazının yaklaşık olarak ilk yarısında bambaşka şeylerden bahsetmeleri.

Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

İlk aklıma gelen Masumiyet Müzesi. Onu yazsaydım “artık başka bir şey yazmama gerek yok” derdim herhalde.

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Mesleğim senaryo yazarlığı. Yazdıklarımı devamlı milyonlarca insanın önüne koymak gibi bir tarihim var ama edebi olanları eşim Eylem Gevrek’e, Levent Tülek’e, Berrin Tekdemir’e, Rüya İşçileri’ne, Mehmet Ada Öztekin’e, Aydın Bulut’a, senarist Murat Özdemir’e, Sinan Seyfettinoğlu’na,  babam Ulaş Demiray’a yayınlatmadan önce mutlaka okutuyorum.

Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Dışarıda çalışmayı seviyorum. Sabah erken saatler olmalı, henüz açılmakta olan bir kafeye oturmalıyım. Önce duygusal zamanıma göre, karanlık yanı güçlü, tutkulu, Küçük İskender, Zekai Özger, Turgut Uyar gibi şairlerin youtube’da seslendirilmiş şiirlerini birkaç dakika dinlemeliyim ve iyi bir müzik eşliğinde en az 500 kelime yazmalıyım.

edebiyathaber.net (7 Eylül 2018)

Yorum yapın