Mahsum Ece’ye 6 soru | Can Öktemer

Ocak 29, 2021

Mahsum Ece’ye 6 soru | Can Öktemer

En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Jaguar Kitap’tan çıkan, Richard Hughes’ın yazdığı “Jamaika’da Bir Fırtına” isimli roman. Bildiğim kadarıyla erken bir yaşta yazmış bu romanı Hughes, yirmi dokuz yaşında. Çoğunluğu bir gemi yolculuğunda geçiyor romanın. Böyle söylendiğinde zihinde bir macera romanı gibi canlanıyor. Fakat öyle değil. Arka plana sömürgecilik dönemi dahil edilerek çocuk ruhu, çocukluk ve yetişkinlik kutupları -birden fazla çocuk karakterle- başarılı bir şekilde işlenmiş.

Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

Bu cevap hakkımı son okuduğum kitap yerine son haftalarda okuduğum bir kitap için kullanmak isterim. Yine Jaguar Kitap’tan çıkan, Tatyana Tolstaya’nın yazdığı “Böcü” adlı romandan bir alıntıyı paylaşmak istiyorum: “…İşte bizim şairimiz ki biz seninle ona naçizane bir sunak dikiyoruz, bunu biliyordu delikanlı! O her şeyi biliyordu! Puşkin, bizim her şeyimizdir, hem yıldızlı göğümüzdür, hem içimizdeki kanunlardır!” Nükleer bir felaketin ardından kurulan bir yaşamda geçen bu romanda, Puşkin ve Rus şiiri birer karakter gibiler. Bir milletin, bir şairini bu kadar yüce tutması çok hoşuma gitmişti.

Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Bana başka yazarların veya kitapların kapılarını çoğunlukla okuduğum yazarlar açmıştır. Örneğin, Marquez’i Orhan Pamuk’un bir söyleşisi sayesinde on altı yaşında okudum. Kafka’yı da yine aynı yaşta, bu defa Marquez sayesinde. Bu yüzden sevdiğim yazarların söyleşilerine ara ara yeniden göz atarım. Bunun dışında okurluğuna inandığım birkaç arkadaşım var, onları dinlerim. Ayrıca sayelerinde farklı dünyaları keşfe çıkabildiğim, sevdiğim çevirmenlerin çevirileri de yol gösterici olur her zaman.

Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Bir değil, birçok kitap. “Pedro Paramo”, “Karamazov Kardeşler”, “Moby Dick”, “Vahşi Hafiyeler”, “Döşeğimde Ölürken”… Fakat biri gelip yakama yapışsa ve “Yalnızca bir tanesini söyle,” dese “Binbir Gece Masalları” derdim. Ardından şöyle bir silkeleyip “Doğruyu söyle!” dese cevabım “Pedro Paramo” olurdu.

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Bu sorunun cevabı için biraz geçmişe gitmek gerek. İlkokul üçüncü sınıfta, sınıf öğretmenimiz bir paragraf vermiş, devamını bizim getirmemizi istemişti. Yazdığımı beğendiğini, sınıfta sesli bir şekilde okuttuğunu hatırlıyorum. Okumanın keyfini o zamanlar da yaşıyordum elbet. Fakat yazmanın keyfini keşfettiğim ilk an, o andır. Daha sonra yanlış hatırlamıyorsam on veya on beş sayfa kadar -küçük defter boyutunda- bir öykü yazmıştım. “Fincan Gözlü Büyülü Köpek” isminde. Tüm hayvanların dilini konuşabilen bir çobanın -baba mesleği- çok sevdiği uysal köpeğinin, her şeyi yok eden bir canavara dönüşmesi üzerine. Sınıf öğretmenimiz öyküyü ona götürdüğümde, okuyup yerinden kalktı. Ellerimi tutarak beni öğretmenler odasına götürdü ve öyküyü sesli bir şekilde orada okuttu. Okulun o koridorları boyunca tuttuğum ellerin sıcaklığına benzer sıcaklığı, kalemi her tuttuğumda hissetmeye çalışırım. Hissetmediğimde yazmam zaten.

Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Yazmaktan alınan keyif -bunu daima acıyla bir tutmamalı- farklı olsa da yazmak, bir yerde okumaktan çalınan süre. Sık not almaya dayanan, düzenli olmayan bir yazma alışkanlığım olsa da sessizlik, böylesi bir eylem için her zaman çekici gelmiştir.

edebiyathaber.net (29 Ocak 2021)

Yorum yapın