Livera Yayınevi tarafından düzenlenen Düşünce Buluşmaları’nın ilki Kağan Kahveci ile birlikte İstanbul’da, Robinson Crusoe’nun ev sahipliğinde gerçekleştirdi. Hüseyin Deniz Özcan’ın moderatörlüğünde yürütülen “Ölüm ve İnsan” adlı etkinlikte Michel Serres’in ‘İnsanlanma’ adlı eserinde ele aldığı çok önemli bir konuya eğildi: Yaşamı sona erdiren ölüm yaşamımızı nasıl şekillendirir? “Beni öldüren şey beni güçlendiriyor” diyen Serres’in perspektifinin incelendiği buluşmada ölüm türlerinden, ölümsüzlük arzusundan, gezegenin “insanlanma” sürecinde ölümün oynadığı rolden söz edildi.
Kitap hakkında:
Silikon vadisinin kurucu merkezlerinden Stanford Üniversitesi’nde on yıllarca bilim tarihi dersleri veren, ayrıca Académie Française’in nadir filozof üyelerinden olan Michel Serres (1930-2021) genç yaşlarından itibaren bir geçiş döneminde yaşadığımızı fark eder ve tüm ömrünü insanlığı bu geçişin sonrasına hazırlamaya vakfeder. Bugün transhümanizm başlığı altında yapılan tartışmaları kendi yarattığı insanlanma (hominescence) kavramı altında tartıştığı bu kitapta insanın geleceğini bir erginlenme (adolescence) olarak, çocukluktan yetişkinliğe bir geçiş olarak betimler. İnsanlığın son elli yılda yaşadığı radikal değişimleri değerlendirirken temel dört konuda geri dönüşsüzce yeni bir döneme girdiğimizi söyler: Ölümle ilişki, bedenlerimizle ilişki, yeryüzüyle ilişki ve yeni iletişim ağları nedeniyle başka insanlarla ilişki. Michel Serres evrimsel düzeyde gerçekleşeceğini öngördüğü bu radikal değişimlerin özellikle zenginler ve yoksullar arasında yaratacağı muazzam eşitsizlik tehlikesine dikkat çeker ve bu sefer adına layık olacak ikinci bir hümanizm çağı için adalet yükümlülüğünün altını çizer. Peki bu gelecek bizi coşturmalı mı yoksa korkutmalı mı? Michel Serres, İnsanlanma’da iyimser veya kötümser senaryolar üretmektense geleceğin belirsiz ışığını görmemiz için bize rehberlik etmeyi tercih ediyor.


















