Lidya Kuyumcu: “Geçmiş de, gelecek de tamamen iyi veya kötü olarak nitelendirilemez.”

Mayıs 6, 2024

Lidya Kuyumcu: “Geçmiş de, gelecek de tamamen iyi veya kötü olarak nitelendirilemez.”

Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey

Yetenekli bazı gençlerle karşılaştığınızda iftihar edersiniz. Sahip oldukları yetenekler sizde hayranlık uyandırır. Roman yazarı Lidya Kuyumcu o gençlerden biri. Hatta Lidya Kuyumcu, Türk edebiyatının en genç roman yazarlarından. 2008 doğumlu İzmirli bir lise öğrencisi. İlk romanı olan AYDA’yı geçen sene yayımlamıştı. Beğeni toplayan ilk romanın ardından  şimdi de İKİ KALP isimli yeni romanı yayımlandı. Kalan Yayınları etiketiyle yayımlanan eser sürükleyici olduğu kadar da kendine özgü kurmaca bir eser. Alkış toplayacak başarılı bir roman olduğuna kuşku yok. Türk edebiyatına kendi yorumunu getiren genç yazar Lidya Kuyumcu ile ikinci kitabı üzerine söyleşi yaptık. Buyurun söyleşimize

Merhaba Lidya, ilk basılı eserin olan AYDA’yı beğenerek okumuştum.  Yeni roman ne zaman çıkacak diye düşünürken yayınevinden İKİ KALP’in basıldığı haberini aldım. Büyük bir heyecanla yeni romanı okudum.  AYDA’yı beğenmiştim, İKİ KALP’i de beğendim. Güzel bir kurmaca roman yazmışsın. Lidya Kuyumcu’yu tanımayanlar için kendini kısaca tanıtır mısın?

Merhaba. Öncelikle sizinle tekrardan söyleşi yapıyor olmaktan çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Daha öncesinde de bahsettiğim gibi kendimi hobilerimle beraber tanımlayabilirim. Ortaokuldan beri kitap yazma üzerine çalışmalar yapıyorum. Aynı zamanda manevi olarak beni doyuran diğer şeylere tiyatroyu, kitapları, filmleri, resmi ve müziği örnek verebilirim. Bunlar sayesinde gerçekten ben olduğumu hissedebiliyorum.

Merak ediyorum, ilk romanın olan AYDA’ya okulundan ve çevrenden gelen tepkiler nasıldı?

Okulumdan Ayda romanımı okuyan arkadaşlarım bana olay örgüsünün sürükleyici olduğunu, Ayda ve Ceren’in sırlarının ne olduğunun ve Ayda’nın okulunda süregelen çatışmaların, ilişkilerin nasıl bir ilerleme göstereceğinin okurken merak uyandırdığını söylediler. Ayriyeten bir arkadaşım da kapağın ve tanıtım metninin insanı okuma konusunda teşvik edeceğini düşündüğünü söyledi. Kısacası, genel olarak olumlu tepkiler ve yorumlar aldım.

Yeni romanında “dostluk”, üzerinde en çok durduğun kavramlardan biri. Özellikle de Cana Kandemir ve Ezel’in dostluğu beni çok etkiledi.  Okurların da bu dostluktan etkileneceklerini düşünüyorum. Pek çok değerin yozlaştığı günümüzde hiç kimse iyi bir dosta hayır demez. Tabi “dost”tan ne anladığımız da önemli. Lidya Kuyumcu dostu ve dostluğu nasıl tanımlar?

Öncelikle ben, dostluğu, dostluk ilişkisini güven ve sevgi üzerine kurulu bir insan etkileşimi olarak tanımlıyorum. Cana ve Ezel’in dostluğu da birbirlerini seven, destekleyen ve birbirlerine güven duyan iki kızın dostluğu. Dostlukta her ne kadar samimiyetin getirdiği bir rahatlık olsa da bu durum, eğer ki kalp kırmaya kayıyorsa veya ortada bir tarafın sezinlediği bir sevgisizlik varsa, en önemlisi de taraflardan biri, diğerine güven duyamıyorsa, bu dostluğun gerçek olması şöyle dursun, doğrudan dostluk adını dahi alamaz. Cana ve Ezel gibi dostlukların gerçek hayatta çok seyrek olduğuna, olsa da her zaman kalıcı olamayacağına inanıyorum. Fakat dilerim ki, herkesin Cana ve Ezel’inki gibi bir dostluğu, yoldaşlığı olsun.

Romanın başkahramanı Cana Kandemir, çok sevdiği birini kaybediyor, hatta beni de en etkileyen sahnelerden biri kitabın bu bölümü oldu. Bu sahneyi çok başarılı kaleme almışsın. O kadar içten, o kadar samimi ve o kadar gerçekçi yazılmış duygulardı ki okurken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Hatta içimden “keşke bu sahneyi yazan ben olsaydım” dedim. Bence bu senin için çok önemli bir gelişme. Yazarlık yolunda iyi bir ilerleme ortaya koyduğunu gösteriyor. Neler söylemek istersin?

Bahsettiğiniz sahne, şimdiye kadar yazdığım en içime sinen sahnelerimden biriydi. O sahneyi yazmak benim için cidden zordu, yazarken en hissettiğim sahnem olabilir. Elbette yazdıkça kalemim daha da olgunlaştı ve içimden geçenleri daha gerçekçi olarak kağıda aktarmaya başladım. Hissettiklerim aynı olsa dahi eğer bu sahneyi yazdığım günden altı ay önce bile yazmış olsaydım muhtemelen ortaya bunu çıkaramazdım. Bu sahneyi hem hissettiklerimle doğru orantılı olarak okuyucuya aktarabildiğim için mutluyum hem de olay örgüsünden böyle bir karakteri çıkardığım için çok üzgünüm.

Cana Kandemir’de kendimi de gördüm. Cana, her ne kadar sürekli gelecek hayalleri kuran genç bir kız olsa da geçmişine de bağlı birisi. Hatta en mutlu olduğu anlarda bile geçmişini düşündüğü oluyor. Ben de böyle birisiyim. İnsanlar ya geleceğe odaklı yaşıyor ya geçmişe. Böyle olunca “şu an”ı kaçırıyorlar. Gelecek, geçmiş, şu an, bunların her biri hayatımızda kritik önem taşıyor. Bunlar arasında bir denge olmadığında insanlar mutsuz oluyor. Neler söylemek istersin?

Geçmiş; verdiği farkındalıklarla ve yaşanmışlıkların kattığı güçle olumlu bir tesire sahip olsa da kırıcı, incitici olaylarla insanın ruhunda bir yüktür. Gelecek ise verdiği umutlarla ve iyi ihtimallerle olumlu, belirsizliklerin verdiği endişe ile de olumsuz bir tesire sahiptir. Yani ikisi de tamamen iyi veya kötü olarak nitelendirilemez. Geçmişte acılar kadar farkındalıklar, gelecekte ise belirsizlikler kadar umutlar vardır. Ancak ikisinin de iyi veya kötü ihtimalleri “şu an”ın önüne asla geçmemelidir. Çünkü iyi ya da kötü olması fark etmeksizin fazla takılı kalınan her şey, insana zarar verir. İyiye takılmak daha iyiyi, kötüye takılmak ise direkt iyiyi kaçırmamıza neden olur.

Romanı okurken en çok merak ettiğim şeylerden biri de Cana Kandemir’in neden kelebeklere, kelebek figürlerine bu kadar bağlı olduğuydu. Kelebekler çoğu zaman onun sakinleşmesine, daha iyi hissetmesine bile yardımcı oluyor. Bence kelebek imgesi romana da yakışmış. Bu imgeyi nasıl keşfettiğini, ne amaçla kullandığını sormak isterim.

Yedinci sınıftayken “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” filmini izlemiş ve çok etkilenmiştim. Aynı zamanda insan dışı ve de spesifik olmayıp zaman zaman soyutlaşan bir canlıyla derinden bağ kurma fikri çok hoşuma gitmişti. Ekleyeceğim imgenin insan dışı bir canlı olması fikrinin tohumları kafama burada atılmıştı ancak bunun için neden kelebekleri seçtiğimin sebebine gelirsek, kelebeklerin, Cana Kandemir’le naif bir canlı olması, ömrü gibi konularda benzerlikler gösteriyor olmasıdır.

Ben İKİ KALP romanını beğendim. Karakterler, tahliller, çatışmalar, diyaloglar yerli yerinde. Roman 215 sayfa tutsa da sade dili, akıcılığı, aksiyonları, gerilimleri ile hiç sıkıcı değil. İKİ KALP’i okuyan okurların da fikirlerime katılacaklarına ve Lidya Kuyumcu’yu beğenerek okuyacaklarına şüphem yok. Edebiyatta varmak istediğin hedefi merak ediyorum.

Açıkçası edebiyatta varmak istediğim spesifik bir hedef yok. İyi yerlere gelmeyi, tanınmış, geniş bir okur kitlesine sahip bir yazar olmayı elbette çok isterim. Bu sebeple de yazmaya ve yazdıklarımı tanıtmaya devam edeceğim. Henüz yazmaya yeni başladığım, neredeyse sonuna geldiğim, olay örgüsünün özetini not ettiğim veya sadece yazmayı planladığım o kadar çok kitabım var ki. Ben de gelebileceğim en iyi yere gelsem dahi yazmayı sürdüreceğim için kendime sınırlayıcı bir hedef koymuyorum. Ancak tabii ki iyi yerlere gelmiş, tanınmış bir yazar olmak isterim.

Sana çok saygı duyuyorum Lidya. Nedenine gelirsek; sen bir lise öğrencisisin. Bir yandan okul, dersler, sınavlar diğer yandan roman yazarı olmak her zaman karşımıza çıkan bir durum değil. Çok gayretli, azimli ve sıradışı biri olduğunu düşünüyorum. Senin eserlerini okudukça Türk gençliğine olan inancım ve güvenim artıyor, Türk gençleri ile gururlanıyorum. Hem öğrencilik hem yazarlık bir arada nasıl gidiyor merak ediyorum.

Dengeyi sağlamaya çalışıyorum. Sınav dönemlerim dışında hem derslere fazla odaklanıp yazmayı aksatmamaya hem de yazdıklarıma çok gömülüp dersleri hayatımın dışında bırakmamaya çalışıyorum. Ortaokuldan beri bunu yapıyorum ve artık bana pek bir sorun yarattığını söyleyemem.

Romanın sonunda DEVAM EDECEK notu var. AYDA romanında da bu not vardı. Gerçekten de daha bir yıl dolmadan İKİ KALP romanı Cana Kandemir karakteriyle gümbür gümbür geldi. Büyük bir alkışı hak ediyorsun. Bana göre edebiyatımız için umut ışığısın.  Keşke her lisemizde Lidya Kuyumcularımız yetişse diye içimden geçirdim. Neler söylemek istersin?

Bence her lisede, sayısız konuda, sınırsız yetenekli insan var. Sadece benim çevremde bile, bir konuda çok yetenekli ancak üzerine gitmeyen pek çok kişi var. Temel sorun, üzerine gitmiyor veya keşfedilmiyor olmaları. Aynı zamanda dış baskılar da var. Ben kitap yazmaya karar verdiğim andan, kitabımın basıldığı ana kadar kitap yazdığımı neredeyse kimseye söylemedim. Çünkü rahatça paylaşsaydım motivasyonumu kırmaya çalışacaklarını biliyordum. Herhangi bir konuda yeteneği ve hedefleri olan kişiler, dışarıdan motivasyon kırıcı yorumlara maruz kalabiliyorlar. Bana kalırsa hem bu baskılar hem de üzerine gidilmeyen yetenekler yüzünden pek çok kişinin yeteneği onda gömülü kalabiliyor.

Söyleşiyi sonlandırırken hem AYDA hem de İKİ KALP romanları için sana içtenlikle teşekkür etmek istiyorum. Türk edebiyatı iki güçlü roman bir de genç bir yazar kazandı. Çıkaracağın yeni roman için şimdiden sabırsızlandığımı bilmeni isterim. Edebiyat dünyamıza, genç okur ve yazarlarımıza seni tanıtıyor olmak beni mutlu ediyor. Yeni romanın hayırlı olsun. Okuru bol olsun. Bilincine, kalemine sağlık.

Sorularınız ve temennileriniz için size teşekkür ederim, yeniden görüşmek dileğiyle…

edebiyathaber.net (6 Mayıs 2024)

Yorum yapın