“Koşulsuz sevgi, evrenin kendine yazdığı ama asla kendine gönderemediği mektuptur.”

I. Giriş: Sevgi Bir Bilgi Biçimi Olabilir mi?
Epistemoloji, yani bilginin doğası üzerine düşünmek, bizi sevginin de bir bilgi biçimi olup olamayacağına götürür. Çünkü bilmek, sadece tanımak değil, bir şeye temas etme cesaretidir. Aynı zamanda sevgide de böyledir: Gerçek sevgi, bilme arzusunun ötesinde, anlama ve kabullenme biçimidir. O hâlde koşulsuz sevgi, mutlak bilgiye değil, bilinemeyene duyulan açık bir teslimiyet olabilir mi?
Koşulsuz sevgiyi anlamak, Platon’un idealar dünyasında dolaşmakla TikTok algoritmalarında gezinmek arasında bir gerilim yaratır. Biri sonsuzluğu ararken, diğeri güncellenen bir ilgi ekonomisi yaratır. Oysa koşulsuz sevgi, bu ikisini de aşar: Ne sabit ne geçicidir. Ne ideal ne gündelik. O, arada bir yerdedir. Eşiklerde.
II. Koşulsuz Sevginin Ontolojisi: Varlığın Kıyısında Bir Sarılma
Koşulsuz sevgi; “beni sev çünkü…” ile başlayan tüm cümlelerin sonunu yutan sessiz bir varlıktır. O, şartlardan arınmış bir kavuşmanın mümkünlüğüne dair inançtır. Var olmak için sevilmeyi değil, sevilmek için var olmayı kabul eder.
Çünkü insan, en çok sevildiğinde değil, karşılıksız sevebildiğinde varlığının köklerine ulaşır. Heidegger’in “Varlık ve Zaman”ındaki gibi, zamanla tükenen değil, zamanla derinleşen bir varoluş önerisidir bu.
III. Absürt Bir Evrende Koşulsuzluğun Mümkünlüğü
Albert Camus’nün “absürt” tanımı, evrenin sessizliğiyle insanın anlam arzusunun çarpışmasıdır. Koşulsuz sevgi de tam burada doğar: Evren seni umursamasa bile, sen birini umursarsın. Karşılığı olmayan bir ilgide, hayatın kendisi yeniden anlamlanır.
Bir çiçeğe bakarken onun seni fark etmeyeceğini bilerek gülümsemek…
Bir yabancıyı sırf insan olduğu için selamlamak…
Ya da seni terk eden birine, içinden hâlâ iyi dilekler fısıldamak…
Bunların hepsi absürt ama aynı zamanda evrende açılan en insanî yarıklardır. Koşulsuzluk burada bir saçmalık değil, direniştir.
IV. Gelecekten Bir Mektup: 2140 Yılında Sevgi
Hayal et:
2140 yılında yapay zekâ, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılıyor.
Partnerlerin sinir sistemine bağlanan duygusal arabirimlerle, ihtiyaç anında ilgi, temas, onay sağlanıyor.
Ama kimse gerçekten sevilmiyor.
Çünkü sevgi, ihtiyaçların karşılanması değil; karşılaşmaların beklenmedik şiiridir.
2140’ın çelik kubbeleri altında bir çocuk, kendi kendine şiir yazıyor:
“Bugün biri bana ‘senin için bir nedenim yok’ dedi.
Sanırım bu, sevginin yeni tanımıydı.”
İşte koşulsuz sevgi, gelecekte bile nostaljik kalabilecek tek duygudur. Çünkü doğası gereği yapaylaşamaz.
V. Pratik Hayatta Koşulsuz Sevgi: Mümkün mü?
- Ebeveynin çocuğuna duyduğu o “nedensiz” koruma arzusu?
- Bir dostun, seni dinlemek için kendi uykusundan vazgeçmesi?
- Sevgilinin seni anlamadığı hâlde, seni hâlâ tutması?
Bunlar saf koşulsuzluk değildir belki ama yakınlaşmalardır.
Ve belki de asıl mesele “tam koşulsuzluk” değil, koşullar içinde koşulsuz olmaya çalışmaktır.
VI. Sonuç: Sevgi Bir Din Değildir. Bir Denemedir.
Koşulsuz sevgiyi kutsallaştırmak, onu erişilemez kılar. Oysa o, tanrısal değil, insanî olanın uç sınırıdır.
Bir deney, bir sapma, bir istisna.
Ama o istisna, bir kalbin evrimini başlatabilir.
Ve bir evrim, bir gezegeni dönüştürebilir.
Çünkü belki de koşulsuz sevgiyi ararken, aslında kendimizi buluruz.
Ve bulduğumuz her şey, sevgiyle yeniden yazılır.


















