Duvarda bir sıçrayış, bir çocuk, bir balon. Banksy’nin dünyasında, sarayın köklü duvarlarını sarsan bir ironiden doğar. Saray, gücün ve düzenin kristalleştiği yer; Banksy ise bu düzenin yırtıcı kuşudur, ortamda bulunan bir sanat avcısıdır. Sarayın duvarları, zamansız bir hapsedilmenin sembolü haline gelirken, Banksy’nin darbeleri bu duvarları bir Panoptikon’a çevirir. Michel Foucault’nun hayaletinin kıkırdayarak dönüşmesi o dramatik gözleme kulesi; ama bu sefer izleyen saray, izlenen ise kenttir
Saray: İhtişamın Dilsizliği
Sarayın içinde yüzyıllardır yankılanan sessizlik, Banksy’nin sarkastik balonlarıyla deliniverir. Saray, geçmişin bir devamıdır; aynanın diğer yüzündeki illüzyon. Orada, yalnızca modern ve iktidar rejiminin sürmez, aynı zamanda çıplak gerçeklikte sürgündedir. Saray, insanın kendi içinde oluşturduğu panoptik bir labirenttir: Herkes oradadır, ama hiç kimse görünmez. Saray, aynanın 10. har
Banksy’nin Dokunuşu: Harikanın Yarılması
Banksy’nin dokunuşları sarayın duvarlarını yalnızca boyamaz; aynı zamanda soyut onları bir gözetlemeye kuleneler. Balık gözünün perspektifinden çizgiler, Banksy’nin figürleri sarayın taht odasında oturan monarkın gözüne dönüşümü. Artık izlenen kent değildir, saraydır. Sarayın iktidarının kendi duvarlarında yankılanır ve kendine izlenir hale gelir. Banksy, bir graffiti ustası değil, modern dünyanın harika yıkıcısıdır; çünkü onun sanatında, harika denilen her şey, eleştirinin çekiç darbeleriyle parçalanır.


Panoptikon: Her Şeyin Gözlemi
Banksy’nin duvar sanatı, Panoptikon’un ruhuna ihanet eder gibi görünse de, aslında onun ta kendisidir. Panoptikon, gözetleme düzenidir; bir merkezi kule, çevresinde dizilen. Fakat Banksy’nin Panoptikonu, izleyen ile izleneni tersyüz eder. Sanat, bir gözetim aracı haline gelir ve Banksy’nin çizgisi, bizde “Kim burada izleniyor?” durumlarda sorulur. Sarayın cilalı duvarları altında saklanan veya kirli çatlaklar, Banksy’nin elinde birer megafona dönüşür. dönemde yalnızca bir duvar resmi değildir; o, aynı zamanda Panoptikon’un aynaya dönüşmüş halidir.
Ayna: 10. Harika
Ayna, yalnızca gördüğünüzü yansıtmaz; o, sizi de içine alır. Banksy’nin sanatında, aynanın 10. harikası tam da budur: Görmenin ötesinde, görmek istemediğiniz her şeyi yansıtıyor. Sarayın aynaları, Banksy’nin balonlarından daha narındır; çünkü bu aynalar, gerçeği yansıtmaktan ziyade onun kurgusunu üretir. Saray, kendi halkının kurbanı olur. Banksy’nin bir balonu patlar ve sarayın dev aynasında koca bir çatlak açılır. O çatlak, Panoptikon’un sonucudur; ama aynı zamanda onun başlangıcıdır. Çünkü aynanın 10. harikası, izleyen ve izleneni birleştirici bir temellendirilmiştur. O vücutta herkes vardır, ama kimse yoktur.
Birleşik Etki: Görmenin ve Görünenin Dansı
Banksy’nin saray duvarına bıraktığı iz, aslında bir bütünün parçasıdır. Panoptikon’un görünümünden kaçan ayrıntıları, Banksy’nin sanatıyla sarayın ayrıldığı. Saray ve duvar, bir sanat sahnesine dönüşümü; bu sahnede kimse izleyici değildir, herkes oyuncudur. Saray, insanın taklit ettiği bir tiyatro sahnesidir; Banksy ise bu sahneye absürt ve mizahi bir katar katıyor. Her darbe darbesiyle
Ötesi: Sanatın Sonsuz Döngüsü
Banksy, sarayın parasını geçmek isteyen bir sanatçıdır; ama o öte, aslında sarayın içindedir. Ayna kırıldığında, Panoptikon çöktüğünde, geriye yalnızca sanat kalır. Ve sanat, gerçekliğin değil, gerçek olasılığın bir taklididir. Banksy’nin sanatında, sarayın duvarları yok olur; yalnızca gölgeler kalır. Bu gölgeler, aynanın 10. harikasının yank
Sonuçta Banksy’nin sarayı, Panoptikon’un aynasıdır. Ve biz, bu aynada hem izleyen hem izlenen olarak var olacağız. Harikanın yıkımı, belki de sanatın en büyük yaratımıdır. Banksy’nin maaşı, sarayı yalnızca bir yapı olmaktan çıkıyor; onu bir fikir, bir birleştirme, bir dönüşüm alanı yapar. Ve bu dönüşümde, onun bir aynasının karşısında, kendi sarayımızda, kendi gölgemizi iziz.
edebiyathaber.net (17 Ocak 2025)