Kızıl havaların heyecanlı öyküsü | Metin Celâl

Kasım 16, 2025

Kızıl havaların heyecanlı öyküsü | Metin Celâl

“Kızıl Terör”, Ekim Devrimi’nin ardından, Bolşevik iktidarına karşı çıkan “sınıf düşmanlarını” (burjuvazi, Çarlık yanlıları, karşı-devrimciler ve muhalifler) bastırmak ve rejimin ayakta kalmasını sağlamak amacıyla başlatılan toplu tutuklama, yargısız infaz, esir kampları kurma ve diğer şiddet eylemlerinin tümüne verilen isim. Devrimci terör uygulamaları olarak da anılıyor. Kızıl terör, Stalin’le bağdaştırılsa da başlangıç tarihi resmi olarak 2 Eylül 1918. SSCB’nin istihbarat ve güvenlik teşkilatı olan Çeka tarafından yürütülmüş. Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin), 26 Ekim 1917’de kurulan Sovyet Rusya hükümetinin Halk Komiserleri Konseyi ilk başkanı olarak görevdedir. Lenin’in “Kızıl Terör” hakkındaki görüşü, bu uygulamanın Bolşevik iktidarını ve proleterya diktatörlüğünü savunmak için gerekli ve haklı bir araç olduğu yönündeymiş ve Lenin, karşı-devrimcileri, “devrimin kanlı ve acımasız kılıcı” olmadan yenebilmenin mümkün olmadığını açıkça belirtmiş.

Kızıl Terör sırasında on binlerce kişinin yargısız infaz veya toplama kamplarındaki kötü şartlar nedeniyle hayatını kaybettiği tahmin edilmekte. Ardından “Büyük Temizlik” gelmiş. Amaç Stalin’in mutlak gücünü sağlamlaştırmak. Parti içindeki tüm eski Bolşevik rakipleri, potansiyel muhalifleri ve Sovyet sistemine karşı “tehdit” olarak görülen herkesi ortadan kaldırmak hedeflenmiş ve bunda büyük bir başarı sağlandığı da biliniyor.

Kızıl Terör’den de Büyük Temizlik’ten de hem SSCB’de yaşayan hem de çeşitli amaçlarla oraya gelen Türkler de etkilenmiş. Taner Ay’ın yeni romanı “Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta”nın kahramanı Hüseyin Hilmi bu Türklerden. Hüseyin Hilmi kendini “ferdiyetçi anarşist” olarak tanımlıyor. Yani Sovyet sistemine karşı “tehdit” olarak görülenlerden. Bolşevik sevgilisi de onu ihbar etmekte tereddüt etmiyor.

Hüseyin Hilmi ile Solovki’de tanışıyoruz. Gulag (zorunlu çalışma kampları) sistemine gönderilmiş yüzbinlerce kişiden biri. Solovetsky Özel Amaçlı Kampı – SLON Gulag sisteminin simgelerindenmiş. Beyazdeniz’deki Solovetsky Adaları’nda eski Solovetsky Manastırı’nın binaları kullanılarak kurulmuş. Hüseyin Hilmi ağır hapishane şartları ve işkence nedeniyle hayatta kalmanın, anakaraya uzak bir adada olması nedeniyle kaçmanın imkansız olduğu düşünülen bu kampta 12 yıl mahpus kaldıktan sonra iki mahkumla birlikte donmuş denizin üstünde yürüyerek Finlandiya’ya kaçıyor ve esas macera da bundan sonra başlıyor.

Büyük Temizlik’in en önemli kurbanlarından biri de Sultan Galiyev’dir. Sultan Galiyev, Ekim Devrimi’nden sonra Bolşevik Partisi’ne katılan ve özellikle Doğu halklarını ve Müslümanları Bolşevik davasına kazanma konusunda çok etkili olan bir liderdi. Lenin’in yakın çevresinde görev yapmış, Stalin’in yakın dostlarındanmış. Marksizm’i Müslüman ve sömürgeleştirilmiş halkların özel koşullarına uyarlaması ve Türklerin birliğini savunması nedeniyle Stalin’in ilk büyük siyasi tasfiyelerinin kurbanı olduğu düşünülüyor. Romana ad olan “Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta” Ahmet Haşim’in çok bilinen bir dizesi olsa da Sultan Galiyev’in öyküsü ile tam uyuşuyor.

Hüseyin Hilmi, Solovki’den kaçtıktan sonra İspanya’da ortaya çıkıyor. İspanya’da iç savaş sürmekte,  Hüseyin Hilmi Troçkist eğilimli Poum’a katılıyor. Bu tercihte Poum’un İç Savaşı sadece faşizme karşı bir savaş olarak görmemesi aynı zamanda İspanya’da sosyalist bir devrimi gerçekleştirmenin bir aracı olarak kabul etmesi etkili sanırım. POUM’un tavrı, diğer Cumhuriyetçi gruplarla, özellikle de Sovyetler Birliği’nin desteklediği İspanya Komünist Partisi (PCE) ile çatışmasına yol açmış. Bu çatışmada Hüseyin Hilmi de yer alır ve “Stalin’in Cellatları” diye anılan gizli ajanların hedefi haline gelir.

İspanya’dan kaçan Hüseyin Hilmi, yeni bir kimlikle Meksika’ya gider ve buraya sığınmış Troçki ile onu öldürmek isteyen Stalin’in ajanlarının arasına düşer. Troçki’nin bir suikastle öldürülmesinden bu kez de Hüseyin Hilmi’yi Küba’da buluruz. Küba istihbaratında Ahmet Şazi ismiyle görev yapmaktadır. Başta Latin Amerika olmak üzere, Üçüncü Dünya’da gerilla savaşları yoluyla küresel devrimi gerçekleştirmeyi hedefleyen Che Guevara ile Küba’daki sosyalist yönetimi kalıcı hale getirmek hedefindeki ve bu amaçla SSCB ile iyi ilişkiler geliştiren Fidel Castro’nun görüşlerinin çatıştığını biliyoruz. Sonunda Che Guevara Küba’yı terk edip Afrika’da, Latin Amerika’da gerilla faaliyetlerine girişmiştir.

Yıl 1967’dir ve Hüseyin Hilmi artık oldukça yaşlıdır. Yine de uluslararası bir komploya kurban gideceğine inandığı Che’yi uyarmak ister. Che Guevara’nın yakalanması ve infaz edilmesinde Bolivya Ordusu ve CIA’nın rolü olduğunu biliyoruz ama  Hüseyin Hilmi bu işte Sovyet gizli servisinin rolünün de olacağı kanısındadır. Çünkü Che Guevara’nın SSCB’nin dış politikasını ağır bir şekilde eleştirdiği bilinmektedir ve eylemleri bu politikayla tamamen zıttır.

Taner Ay, Hüseyin Hilmi’nin maceralarıyla, daha doğrusu tanıklığıyla 50 yılı aşkın ve çok yoğun bir dönemi anlatıyor. Gulag, Sultan Galiyev, İspanya İç Savaşı, Meksika Troçki suikastı ve Che Guevara’nın katledilmesi… Aslında ciltlerce yazsan bitmeyecek konular bunlar. Taner Ay, her şeyi 155 sayfada anlatıyor. Doğrusu okur olarak tercihim kısa metinlerden yana. Çağımızın okurunun da bu eğilimde olduğunu biliyorum ama dediğim gibi bu kadar uzun bir dönemi ve bu kadar çok ve tartışmalı olayı kısaca anlatmak kolay değil. Beş ayrı romanın konusunu tek bir ciltte okuyoruz.

“Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta”da uzun bir zaman diliminde yaşanan çok sayıda tartışmalı olay, çok fazla kahramanla anlatılıyor. Kitabın arka kapağında bu durum belirtilmiş; “1917 ile 1967 arasındaki kanlı elli yılda dolaştırırken, karşınıza Sultan Galiyev’i, George Orwell’ı, Marina Ginesta’yı, Ramon Mercader’i, Tina Modetti’yi, Ernest Hemingway’i, John Dos Passos’u, Sylvia Ageloff’u ve Frida Kahlo’yu çıkaracak.”

Yoğun bir metin. Benim gibi bu konulara aşina olanlar için bile takip etmek pek kolay değil, sık sık geriye dönüp kim kimdi, daha önce ne olmuştu diye bakmak gerekiyor. Yani dikkatli okur istiyor. Taner Ay bu güçlüğü kahramanı Hüseyin Hilmi’ye odaklanarak ve olayları onun bakışı ve konumu ile anlatarak halletmiş.

Her merhale, her olay için getirilen tezler de dikkatle üzerinde durulmayı gerektiriyor, çünkü halen tartışılmaya devam eden konular bunlar. Üstelik Taner Ay eserini “politik macera” diye tanımlasa da “tezli bir roman” yazmış. Yani kendi bakış açısını da koymuş, bir anlamda tartışmaya açmış. Karar’da yayınlanan röportajda bu tavrını şöyle açıklamış; “bir ayrışmayı, bir kırılmayı yazdım. Çünkü, Bolşevikliğin Marksizm ile bir teması yoktur, Bolşeviklik köleleştirilmiş emeğe dayanan bir polis rejimidir. Buna ‘Stalinizm’ deyip, Lenin’i aklayanlar da hayli fazladır. Hayır efendim, rejimin kurucu babası Lenin’dir, yediden yetmişe herkesin polisleşmesi ve GULAG sistemi tamamıyla Lenin’in fikridir. İktidarın gasbında sol muhâlefet bunu anladığındaysa, iş işten geçmişti. Bolşeviklik, halkı esâs alan bir rejim değildir, çünkü rejimin omurgası polisleşmiş bürokrasidir. Marks ve Engels asla Bolşeviklerin cehennemini tahayyül etmemişti.” (Marks Bolşeviklerin cehennemini tahayyül etmemişti – KARAR ).      

* “Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta”, Taner Ay, Ötüken Neşriyat, 2025.

Not: Portre, bir yapay zeka uygulaması olan Copilot’a çizdirilmiştir. (This portrait was created using Copilot, an artificial intelligence application.)

Yorum yapın