Kaan Karacaalp ve Mehmet Fuat Atalayer: “Geçmiş geleceği yaratır ama hayat anda yaşanır.”

Eylül 26, 2025

Kaan Karacaalp ve Mehmet Fuat Atalayer: “Geçmiş geleceği yaratır ama hayat anda yaşanır.”


Söyleşi: Nilgün Çelik

Kaan Karacaalp ve Mehmet Fuat Atalayer’in Kıyamet Virüsü Perseus Yayınları tarafından yayımlandı.  Hayal ve gerçeğin arasındaki ince çizgiyi sorgulayan bu çarpıcı eser, insanlığın küresel tehditlerle mücadelesini ve bilinmeyen bir gücün dönüşünü konu alıyor. Yazarlarla son romanları üzerine konuştuk.

Öncelikle yeni kitabınızın çok okura ulaşmasını diliyorum. Sizi henüz tanımayan okurlarımız için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Kaan: 56 yaşındayım. İş bankasından emekliyim. Ben de Fuat gibi X Kuşağındanım. İzlediğim dizi ve filmlerin yazar olmaya ittiği kişilerden biriyim.

Fuat: 53 yaşındayım. 31 yıllık iş hayatımı 2023 temmuz ayında emekli olarak sonlandırdım. X kuşağına mensup olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü hem sokakta oynadık, hem bilgisayar ve elektronik çağının ilk adımlarını gördük. Sinema ve televizyon ekranında, kitaplarda bilimkurgu ve fantastik öyküleri, prodüksiyonları tecrübe ettik. O günler bu günleri ve bu kitabı getirdi.

Kıyamet Virüsü son derece akıcı, merak uyandıran ve ritmi yüksek bir eser. Bilimkurgu kategorisinde yer alsa da efsanelerden, mitlerden, mistik öğretilerden esinlenmiş, yer yer faydalanılmış olduğunu görüyorum. Bu da kurguyu daha bir üst düzeye taşıyor.  Dünya düzeninin yeniden şekillendiği 2090’lı yıllarda gelişen olayları okuyoruz. Ben bu anlamda kurgunun çıkış noktasını merak ediyorum, bu romanı size yazdıran neydi?

Kaan: 2015’te basılan ilk kitabım Hayalet ve Şeytan Adam için bir devam hikayesi düşünürken aklıma gelen bir fikir olarak doğdu. Aklıma ilk gelen öyküyü kaleme alıp arkadaşım Fuat ile paylaştım. Öykü hoşuna gitti, öykü üstünde konuşurken bunu ayrı bağımsız bir kitap haline sokmaya ve beraber yazmaya karar verdik. Kıyamet Virüsü böyle doğdu.

Fuat: Kitabın özgün fikri ve konusu Kaan’a aittir. Kıyamet Virüsü’nün planlama ve yazım aşamasında yaptığımız fikir alışverişleri sonrasında bu minvalde bir roman ortaya çıktı.

Aslında hayatta yaşadığımız an bir şekilde geçmişten etkileniyor. Efsaneler, mitler, tarih ve tabi mistik öğeler insanlık olarak ortak noktamız. Kıyamet Virüsü’nün de bu öğeleri taşıması doğal; farkı olan Kaan ile ortaya koyduğumuz kurgu. Romanın yazım aşamasında gelişmelere göre eklemeler ve düzeltmeler de oldu doğal olarak.

Romanın detaylarına girmeden önce iki yazarla roman yazmanın nasıl bir çalışma gerektirdiğini merak ediyorum. Yazabilmek yalnızlığı gerektirirken siz iki kişi bu romanı oluşturdunuz. İş planınız var mıydı? Zorlukları nelerdi?

Kaan: Kendi adıma çok zorluk çekmedim. Fuat ile dostluğumuz 17 yılı geçti. En baştan beri birbirimizle yazdığımız her şeyi hep paylaştık ve fikir alışverişinde bulunduk. O benim yazım tarzımı, bende onun yazım tarzını iyi bildiğimden beraber yazarken hiç zorlanmadık. Artı kitabın her bölümünü beraber planladık ve plana uyduk. O yüzden ben kendi adıma Fuat ile beraber yazmakta hiçbir zorluk çekmedim.

Fuat: Kaan’ın da belirttiği gibi uzun zamandır birbirimizi tanıyoruz. Beni yazmaya teşvik eden ve başlatan Kaan’dır. Ben şiir yazarım. Yayınlanmış iki şiir kitabım mevcut.

Kıyamet Virüsü’nün yazımına gelince; kitabın konusu ve akışı belliydi. Yazdığımız bölümler üzerinde karşılıklı konuşarak gerekli düzeltmeleri yaptık. Yazım esnasında bölümleri paylaşıp fikir aldığımız arkadaşlarımız da mevcuttu. Hikaye geliştikçe bazı eklemeler yaptık. Hatta Kaan’ın bir karakterini dahil ettik. Kaan’ın yazdıklarından karakteri tanıdığım ve bildiğim için ilk yazma onuruna ben nail oldum.

Eserin başlarında iki Şaman’ın 2.000 yıl önce yaptıkları bir konuşma var ve bugünü anlatıyorlar: “Her şeyleri olacak ama ruhları çürümüş olacak,” diyor, biri diğerine. Eserin bütününü bu çerçevede okuyunca Kıyamet Virüsü’ nün bu temelde oluştuğunu düşündüm. Doğaya, insana, yaşama hakkına yapılan tüm ihanetlerin toplamı bu çürüme. Yanılıyor muyum?

Kaan: İnsan doğası gereği hırslı ve açgözlü bir varlık. Bu özellikleri onu bugüne getirdi. Tabii bunun da bir bedeli hep oldu. Tarih boyunca antik Sümer’den günümüze dek kurulan her uygarlık, hep buna maruz kaldı. Sizin çürüme diye adlandırdığınız bu olgu, belki de medenileşmenin bir bedeli. Bir gün daha da büyüyüp geliştiğimizde, bunu da aşacağımıza inanıyorum.

Fuat: İnsanoğlunun geneli tatminsiz ve açgözlü bir hayat sürdü ve sürmeye devam ediyor. Bunun elbette bir sonucu olacaktı; iklim değişiklikleri, küresel ısınma, acımasızlık ve bunun gibi sonuçlar. Buna mukabil bir aydınlanma ve uyanış da söz konusu. Git gide bilinçlenen ve bu negatif durumlara parmak basan insanlar, kurumlar ve kuruluşlar mevcut. Birlikte çalışarak, takkemizi önümüze alıp düşünerek ve harekete geçerek çok daha güzel günlere ulaşmamız mümkün.

Kitap, Türk ve Moğol mitolojisinden beslenen şamanlar ve Ejderanlar gibi özgün unsurları modern bir bilim kurgu dünyasıyla birleştiriyor. Bu kültürel referansları kurguya dahil etme kararınızın arkasında ne yatıyor?

KAAN: Bu zamana kadar okuduğum bu tarz her eser ve izlediğim her dizi ve filmde (ki bu tür ağırlıklı olarak Batı edebiyatında gelişti) bu konuda eser verenlerin genelde kendi eski pagan kültürlerindeki tanrı ve benzeri varlıkları kullandıklarını gördüm. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi eserlerindeki eski İrlanda ve Finlandiya mitolojisinden esinlenen elfler, cüceler, orklar, Marvel Comics’in filmi de çekilen Thor ve Loki çizgi roman ve filmlerinde kaynak olarak kullanılan eski İskandinav tanrıları, Neil Gaiman’ın Amerikan Tanrıları adlı eserindeki başta Odin olmak üzere hemen her kültürün efsanevi varlık ve tanrıları ilk aklıma gelen örnekler. Ben de bu örneklerden yola çıkarak gerek tek başıma yazdığım iki kitabımda (Hayalet ve Şeytan Adam, Bu Kente Orman Denir) kendi mitolojimizdeki tanrıları ve benzer mitolojik varlıkları kullanmaya karar vermiştim. Fuat ile Kıyamet Virüsü’nü beraber yazmaya karar verdiğimiz zaman ona bu fikrimi söylediğimde hemen kabul etti. Kendisinin de eski Türk Tarihi ve mitleri üstüne derin bir merak ve bilgisi olduğundan (zaten birbirimizin neredeyse yazdığı tüm eserlere vakıf olduğumuzdan ve Fuat’ta kendi yazdığı çalışmalarında bu sistematiği takip ettiğinden) kolayca kurguyu hazırladık ve bundan dolayı kendi mitolojimizi eserimize katmakta zorluk çekmedik.

FUAT: Kaan’ın da ifade ettiği gibi mitolojik öğeler ve efsaneler gerek günümüz edebiyatında dolayısıyla üretilen dizi ve filmlerde sıkça önümüze çıkıyor. Yaratılan karakterlere olağan üstü güçler verilmesi hususu da yıllardır özellikle çizgi roman karakterlerinde kullanılmakta.

Kültürel referanslara gelince 20. yüzyılda sinema ve televizyonun hızla gelişmesiyle (Amerika’nın bu konuda başı çekmesi kaynaklı) dönemsel olarak Amerikan halkının günlük yaşantısı, kültürü, dini yaşantısı, adalet anlayışı ve zaman zaman manipülasyona varan konu anlatımlarının görüldüğüne şahit olduk. Kaleme aldığımız “Kıyamet Virüsü” adlı romanda kendimize ait mitolojik ve kültürel öğeleri kullanmamız bin yıllara dayanan kültür, tarih ve mitolojik zenginliğimize bir nevi saygı duruşudur.

Kitabımızın; konusu, anlatımı ve içeriği ile ilgili taktir tabi ki okurlarındır.

 Olaylar Kapüçin Virüsü ile başlıyor ve dünyada birçok harita değişiyor. Hayli ilginç kahramanlarınız var. İyi olanlar kadar kötü olanlar da ilginç. Xoloth’lar evrim geçiren yaratıklar. Bir virüs tohumu. Tohumlar zamanla zombi oluyor. Ve dünyada bu virüs tarlasından birçok yerde var. Eserden gerçeğe dönersek, bugün yediğimiz gıdaların, tohumların hiçbiri doğal değil. Beslenme şeklimiz tüm bedenimizi, metabolizmamızı bozuyor. Farklı hastalıklar ortaya çıkıyor. Bu gerçek kurgunuza bu şekilde yansımış olabilir mi? Yarattığınız kurgu bir öngörü mü?

Kaan: Yukarıda da dediğim gibi medenileşmenin bedelleri var. Ateşi bulduğumuz günden beri büyüme ve gelişme adına bu bedeli ödüyoruz. Yarattığımız kurguya bir ön görü demek çok iddialı olur. Sadece dünden bugüne gelişen medeniyet ve onun sonuçlarından yola çıkılarak yaratılan bir distopyan kurgu demek bence daha doğru.

Fuat: Kaan’ın da ifade ettiği gibi “öngörü” olarak nitelendirmek doğru değil. Gözlemlerimiz sonrasında hayal gücümüz ile ortaya çıkan bir kurgu. 

Kıyamet Virüsü bilim kurgu kategorisinde yer almış olsa da efsanevi olaylardan da (kahramanlarımızın önceki hayatlarda karşılaşmış olmaları, uzun yıllar yaşamış olmaları gibi) faydalanılmış olduğunu görüyorum.   Eseri yazarken bu tür okumalar yaptınız mı? Ne tür eserlerden faydalandınız?

Kaan: Elbette pek çok konuda araştırmalar yaptık. Tarih, mitoloji, teknoloji özellikle askeri teknoloji üzerine epey kaynaktan faydalandık.   

Kahramanlarımız “Ejderanlar” önemli bir eğitimden geçiyor. Savaşma tekniğinden çok düşünceleri yönetmeyi öğreniyorlar. “Ama salt fiziksel güç bir anlam ifade etmez o gücü kontrol edemiyorsanız bunun bir manası yok size içinizdeki ile bir olmayı öğreteceğim.” diyor. Bu düşünce romanın tümüne yayılmış ve hepimizin bilmesi gereken hayat felsefesi gibi algıladım. Doğru mu düşünüyorum? Bunu mu hedef demiştiniz?

Kaan: Düşünceniz doğru, ama hedef biraz iddialı olur. Romanın ana karakterleri olan ejderanlar yüksek fiziksel ve zihinsel potansiyele sahip varlıklar. Sahip oldukları potansiyeli doğru kullanabilme adına sağlam bir mental disipline sahip olmaları gerekmekte. O yüzden sahip oldukları gücü kontrol adına önce doğru düşünmeyi yani o mental disiplini kurmaları gerekmekte. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi.

Eserde bir orman var: “Karanlığın Kalbi” Ormana giren gerçekte kim olduğunu öğreniyor ve buna dayanabilir, sağ çıkabilirse geçmişini öğreniyor. Eserde en beğendiğim bölüm burası olduğunu söylemek isterim. Kim olduğunu anlamak gerçek hayatta da önemli bulduğum bir konu olduğu için sormak istiyorum. Kendimizi bilmek, geçmişimizi atalarımızı tanımakla mı başlar? Burada vermek istediğiniz bir mesaj var mıydı?

Kaan: Ataları bilmek iyidir size nereden gelip, nereye gideceğinizi söyler.

Bu manada geçmiş bizim geldiğimiz yerdir. Var edildiğimiz, ilk adımları attığımız yer. Gelecekse ulaşacağımız nihai hedeftir. O hedefe ulaşmak için anda ilerleriz. Unutmamalı, geçmiş geleceği yaratır, ama hayat anda yaşanır.

“Ejderanlar” yapı olarak bugünkü görü gözü yüksek Şamanları, eski ermişleri hatırlatıyor. Siz Ejderanları yani bu kahramanları yaratırken hangisine daha yakınsınız? 

Kaan: Ejderanlar sahip oldukları fiziki ve mental yetenekleri ile bazı yönlerden evet dediğiniz kategorideki kişilerle benzer özelliklere sahipler. Ancak bu türü yaratırken farklı kaynaklardan, özellikle eski Dünya mitlerindeki pek çok doğa üstü kişi ve varlığı da inceledim ve sonuç olarak ejderanlar ortaya çıktı.

Fuat: Tarih boyunca her toplulukta insanlara yön veren onları yönlendiren, belirli sıfatları ve özellikleri olan kişiler mevcuttur. Ejderanlar benim naçizane fikrimce şamanlar gibi bilge Alp Er Tunga gibi savaşçıların mistik hatta mitolojik bir melezi.

Kurt ve Kuzgun’un, kıyamet sonrası bir dünyada bile korudukları güçlü dostluk, romanın ana dayanaklarından biri. Bu kadar kaotik bir ortamda bir “sığınak” işlevi gören bu bağ, hikayede nasıl bir motivasyon kaynağı oluşturuyor?

KAAN: Bence kitabın ana dayanak kaynağı, hikayenin kendisi hariç o iki adamın dostluğu. Birbirlerini neredeyse 100 yıldır tanıyan, birbirleri hakkında her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen, sayısız kez yaşam ve ölümü paylaşmış iki dost onlar. Hatta dosttan öte, kardeşler. Birbirlerinden başka kimseleri yok; Kurt’un tek ailesi Kuzgun, Kuzgun’un da tek ailesi Kurt (tabi bu romanın ilerleyen bölümlerinde değişecek. Spoiler😊). O yüzden de yukarıda dediğiniz gibi bu kadar kaotik bir ortamda bu bağ, onları ayakta tutan en temel güç.

FUAT: Kurt ve Kuzgun’un arasındaki dostluk bağı her insanın isteyeceği bir şey. Sonuçta hayatın getirdikleri bazen dostluklarınıza sığınmayı gerektiriyor. Belirttiğiniz gibi kitabın ana dayanağı dostluk. Kitabın muhtelif bölümlerinde ön plana çıkıyor ve okuyucunun da bu dostluktan keyif alması belki kendi hayatındaki dostlarını anımsaması bizi mutlu eder. Zira yaşanan en kaotik en zor zamanlarda bile bir dostun varlığı bir güvenlik çıpasıdır.

Bunca gerilimli kurgunun içinde bir de aşk var. Katun ile Kuzgun’un aşkı bunlardan biri. Sizce aşk hayatın neresinde?

Kaan : Bana göre hayatın merkezinde olmasa da, merkeze en yakın noktada diyebilirim.

Fuat: Kişisel menfaatler ve istekler ön planda yaşanan bir hayatta maalesef olması gereken yerde değil. Çünkü aşk beraberinde saygı, anlayış ve şefkati gerektirir. 

Kurgunun önemli bir bölümünü süregelen olaylar dizisinde “klonlama bölümü” teşkil ediyor. Klonlanmış kahramanlarımız öte alemden bu aleme geçiş yapan DNA’ları üzerinde oynanmış, kim oldukları şu anki bedenleri ve akıllarında çelişki yaratan kahramanlar olarak karşımıza çıkıyor. Benim sorum şu: DNA’larıyla oynanmış ve klonlanmış insanlar gelecekte ne gibi tehlikeler yaratır? Bu tehlikeye mi dikkat çekmeye çalıştınız yoksa sadece kurgu bunu mu gerektiriyordu?

Kaan: Her ikisi de, ama ağırlıklı olarak kurgu diyebilirim. DNA araştırmaları hem çok gerekli, hem de son derece tehlikeli. Zaten her bilimsel gelişme beraberinde büyük riskler ve tehlikeleri de beraber getiriyor. Unutmayın ki bu kitap distopyan bir evrende geçiyor. Karanlık ve epey karamsar bir dünya ve o dünyanın sert, acımasız üyelerinin hayatta kalma adına her yola baş vurduğu bir yer.  Umarım bu dünyadaki  geleceğimiz  Kıyamet Virüsü Evrenindeki gelecekten çok daha parlak ve aydınlık olur.

Fuat: Hikayemizin tamamı bir kurgu, doğal olarak. Tarih boyunca hemen her yeni keşif tehlikeli alternatif sonuçları da beraberinde getirmiştir.

DNA araştırmaları son derece önemli. Şu an dünya üzerinde bir sürü araştırma yapılmakta. Mesele ulaştığınız sonuçla ne yapmak istediğiniz. Kişinin bakış açısı, düşünce yapısı ve tercihi çok önemli.

Eseriniz bilim kurgu, fantezi, korku ve hatta aksiyon gibi birçok türün öğelerini barındırıyor. Bu kadar farklı türü bir araya getirmenin zorlukları ve keyifli yanları neler oldu?

KAAN: Kendi adıma oldukça keyifli bir serüven oldu. Aslında bu forma ne ben nede Fuat çok yabancı değiliz. İlk kitabım olan Hayalet ve Şeytan Adam’ı da ve Kıyamet Virüsü’nden sonra kaleme aldığım eserim olan Bu Kente Orman Denir’i de fantazya/casusluk/polisiye ve bilim kurgu gibi farklı türleri bir araya getirerek yazmıştım. Fuat’ın da bu tarz, farklı türleri bir araya getirerek öykü yazmaya yabancı olmadığını biliyordum. Henüz basılmamış olan benim çok sevdiğim bir romanını direk farklı türleri bir araya getirerek yazmıştı.  O yüzden farklı türleri bir araya getirerek yazmak bizi hemen hemen hiç zorlamadı, hatta tam tersine oldukça keyif verdi.

FUAT: Kitabımız konu itibariyle fantastik ve bilim kurgu türlerini içine alıyor. Lakin içerik olarak macera ve aksiyonun da ağır bastığını hissediyorsunuz.

Kitabımızın yazım aşamasında; planlama ve kurgulama aşamalarında öngördüğümüz konu gelişimi doğal olarak farklılaştı. Yaptığımız ilaveler kitabı aksiyon ve macera türüne yaklaştırdı. Böylesine farklı türleri içeren kitabımızın gerek yayına hazırlık aşamasında gerekse piyasaya çıkışının ardından aldığımız olumlu geri dönüşler bizi mutlu etti.

Farklı türlerin bir araya gelişini ise günümüzün git gide kaotik ve komplike bir hal alan dünyasında hemen her tanım yaşanan her gelişme ile yeni bir anlam kazanırken bu gerçeklikte yaşayan insanların ürettiklerine yansıması olarak açıklayabiliriz sanırım. yazılı ve görsel ürünler de etkileniyor. 

Kıyamet Virüsü”nün, dünyayı sarsacak büyük bir olayın başlangıcı olduğu hissi güçlü bir şekilde veriliyor. Okuyucular, bu evrenin devamı niteliğindeki yeni bir romanda, Kurt ve Kuzgun’u hangi yeni maceralarda ve hangi yeni tehditlerle karşı karşıya görebilirler?

KAAN: Kıyamet Virüsü evrenini genişletmeyi ikimiz de düşünüyoruz. Yeni tehditler, yeni olaylar, yeni düşmanlar hatta yeni dünyalarda geçen yeni maceralar olacak. İkimizin de bu konuda bazı planları var. Zaman içinde bunları da hayata geçireceğiz ve okuyucularla buluşmalarını sağlayacağız.

FUAT: “Kıyamet Virüsü” sonrası karakter gelişimlerine göre yeni maceralar ile genişletmeyi planlıyoruz ve istiyoruz. Yine iki yazarlı bir “Kıyamet Günceleri” romanı çıkarabiliriz kim bilir? Şu an ikimizin de üzerinde çalıştığı farkı projeler var.

“Kıyamet Virüsü” serinin ilk kitabı mı? Okuyucularınızı gelecekte bu evrenin devamı niteliğindeki hangi yeni çalışmalar bekliyor?

KAAN:   Buna “evet” diyebilirim.  İkimizde bu evreni çok sevdik ve genişletmeyi düşünüyoruz. Kurt ile ilgili benim bir solo çalışmam var, henüz proje aşamasında. Ayrıca Kıyamet Virüsü Evreninde geçen bazı yan karakterlerle ilgili de projelerim olacak. Fuat’ında Kuzgun karakteri ile ilgili projeleri olduğunu ve yazmaya başladığını biliyorum. Ayrı bir seri olarak yazdığım ve Kıyamet Virüsü’nden 65/70 yıl öncesinde geçen iki kitabım Hayalet ve Şeytan Adam ile Bu Kente Orman Denir serisi de Kıyamet Virüsü ile aynı evrende ve aynı türü (ejderanlar) işleyen ama elbette farklı romanlar.

FUAT: Kaan’ın da ifade ettiği gibi “Kıyamet Günceleri” serisinin bir romanı olacak,  Kuzgun karakteri üzerine hazırlıklarını tamamlayıp yazmaya başladığım bir çalışmam mevcut. Kaan’ın Kurt karakteri ile ilgili kitabı ile birlikte ya da önce çıkabilir şu an zaman olarak kestiremiyorum.  

Tüm cevaplarınız için teşekkür ederim.

Rica ederiz.

Yorum yapın