İşte, kadın mücadelesinin ve mücadeleci kadınların beyaz perdedeki en güzel 30 yansıması

Nisan 16, 2023

İşte, kadın mücadelesinin ve mücadeleci kadınların beyaz perdedeki en güzel 30 yansıması

Listelist‘ten Mehtap Doğan’ın yaptığı derlemeye göre, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak için verdikleri mücadelenin ilk ateşi bundan 158 yıl önce New York’ta yakıldı. Tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının, 8 Mart 1857’de düşük ücretleri, uzun mesai saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için greve gitmeleriyle başlayan mücadelesi, bugün geniş kitlelere yayıldı.

Kadınların dayanışması, örnek yaşamları, başarıları, taciz, tecavüz, şiddet, emek sömürüsü, cinsiyetçilik, militarizm karşısındaki hak arayışları yönetmenlere de ilham kaynağı oldu. Cinsiyet kimliği, nesneleştirme, heteroseksizm gibi kavramları ve kadınlar üzerindeki kalıplaşmış yargıları yıkan, feminist bir bakış açısına sahip çokça film çekildi. Kadın mücadelesinin ve mücadeleci kadınların beyaz perdedeki en güzel yansımalarından 30’unu sizler için derledik. Feminist sinemanın Thelma & Louise, Soraya’yı Taşlamak, Volver, Ağustos Şakası, Sarah Koşmak İstiyor, Vajina Monologları gibi daha pek çok örneği var ama liste uzayıp gidince hepsine yer veremedik.

1. Kızarmış Yeşil Domatesler (Fried Green Tomatoes, 1991)

Fannie Flagg’in romanından uyarlanan Kızarmış Yeşil Domatesler, feminizmin ilk adımlarına dair ipuçları verirken bir yandan da cinsiyetler arasında süregelen çatışmaları gözler önüne seriyor. Kadınlık, dostluk ve özgüven hakkındaki bu sımsıcak filmde Oscar ödüllü oyuncular Kathy Bates ve Jessica Tandy’ye Mary Stuart Masterson ve Mary-Louise Parker yer alıyor. Mütevazı konusuna rağmen, 1991 yılının bir hayli ses getiren film, bir yaşlılar evinde dostlukları filizlenen iki kadını temel alıyor. Whistle Stop’da yaşayan Idgie ve Ruth birbirinden farklı karakterlerde olsalar da çok iyi anlaşan iki arkadaşlar. Orijinal adı “Fried Green Tomatoes at the Whistle Stop Cafe” olan bu enteresan film, sade ama kalıcı yapımlardan…

2. Antonia’nın Yazgısı (Antonia, 1995)

1996 Yılında yabancı film dalında Oscar ödülüne layık görülen Antonia’nın Yazgısı, kararlı ve boyun eğmeyen Hollandalı bir kadınla torunlarının fantastik ve büyülü hikayesini anlatıyor. Etrafındaki herkesin hayatına sihirli bir dokunuşta bulunan yaşlı Antonia’nın hikayesi feminist çevrelerden de büyük övgüler aldı. Hatta Marleen Gorris’in yazıp yönettiği film, feminist bir peri masalı olarak nitelendirildi.

 3. Mor Yıllar (The Color Purple, 1985)

Alice Walker’ın Pulitzer ödüllü romanından Steven Spielberg tarafından uyarlanan Mor Yıllar, 11 dalda Oscar’a aday olan güçlü bir film.1900’lerin başında, güneyli bir siyahi kız olan Celie, önce babası tarafından hamile bırakılır, ardından yıllar boyunca efendisi olarak göreceği adama, evlenmek üzere satılır. Kocasından gördüğü şiddete rağmen tek tesellisi kız kardeşi Nettie’ye yazdığı mektuplardır. Oysa babası Nettie’nin cevaplarının ona ulaşmasına engel olur. Celie sonunda güçlü bir kadın olan Sofia ile tanışır ve ondan çok şey öğrenir.

4. Demir Çeneli Melekler (Iron Jawed Angels, 2004)

Katja Von Garnier yönetmenliğini üstlendiği ve kadın mücadelesini konu alan Demir Çeneli Melekler’in, İMDB puanı 7.3. Gerçek bir hikayeden esinlenerek çekilen ABD yapımı filmde, Amerikan kadınlarına oy hakkı kazandırmak için hayatlarını riske atmaktan kaçınmayan cesur, başarılı ve genç eylemci Alice Paul ile Lucy Burns’un öyküsü anlatılıyor. Fimde Alice Paul’u Hilary Swank, Lucy Burns’ü ise Frances O’connor canlandırıyor.

5. Kahire 678 (Cairo 678, 2010)

Kahire 678 toplumun farklı kesimlerinden cinsel istismara maruz kalmış üç kadının verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Gerçek hikayelerden yola çıkılarak hazırlanan filmin çekilmesinden üç yıl sonra cinsel taciz anayasada suç olarak kabul edilmiş.

6. Biri Şarkı Söyler, Diğeri Söylemez (One Sings, The Other Doesn’t, 1977)

Fransız Yeni Dalga’nın en önemli yönetmenlerinden biri olan ve 1970’li yıllarda, Fransa’daki kadın hareketinden beslenen Agnes Varda, Biri Şarkı Söyler, Diğeri Söylemez filminde birbirinden farklı iki kadının dostluğunu anlatmakla kalmıyor, 70’lerde kürtaj hakkı için verilen mücadeleye de dikkat çekiyor. Üçüncü kez hamile kalan Pomme ve kürtaj sorununu çözmesi için ona yardım eden Suzanne’ın dostluğunu konu alan filmde, liseye giden ve asi bir kız olan Pomme, kocası intihar eden Suzanne ile arkadaş oluyor. Birbirleri ile iletişimlerini kaybettikten 10 yıl sonra tekrar buluştuklarında ise. Pomme seyirci karşısına kendi halinde bir şarkıcı, Suzanne ise ciddi bir topluluk görevlisi olarak çıkıyor.

7. Frida (2002, Biyografi, Julie Taymor)

18 Yaşındayken geçirdiği trafik kazası nedeniyle yatağa bağımlı olan ve o dönemde acılarını hafifletmek için resme başlayan Meksikalı ressam Frida Kahlo‘nun sanat ve yaşam mücadelesinin beyaz perdeye yansıtıldığı Frida filmi, 6 dalda Oscar’a aday olup ikisini kazandı. Kazanın ardından vücudunun büyük bir bölümü alçıya alınan ve 32 ameliyat geçiren sanatçı, annesinin yatağının tavanına astığı, “gündüzlerin ve gecelerin celladı” dediği aynasına bakarak çeşitli otoportreler yaptı. Ona kazadan daha fazla acı yaşatansa Meksikalı Mikelangelo olarak bilinen ressam Diego Rivera oldu. Evlilikleri “fil ile güvercinin evliliğine” benzetilen çiftin tek ortak noktası resim değildi. Her ikisi de dönemin politik hayatının etkin isimlerindendi. Hatta ülkesinden sürgün edilen Lev Troçki, eşi ile beraber bir süre Meksika’da çiftin yanında kaldı. Ancak Troçki ve Frida’nın ilişki yaşadığı iddiaları bu ziyaretin kısa kesilmesine neden oldu. Frida, 13 Temmuz 1954’te akciğer embolisi nedeniyle hayatını kaybettiğinde henüz 47 yaşındaydı. “Ben hayatımda üç şeyden vazgeçemem. Birincisi aşkım Diego, ikincisi sanatım, üçüncüsü ise Komünist Parti” diyen Frida, geride 55’i otoporte olmak üzere 143 tablo bıraktı. Böylesine dolu bir yaşamın hakkını vererek çekilen film 2002 yapımı. Sıradışı güzelliğiyle ezber bozan Frida’ya can verense Salma Hayek.

8. Demir Leydi (The Iron Lady, 2012)

1982’de Arjantin’in Falkland ve Güney Georgia Adalarını işgal etmesi ile başlayan Falkland Savaşı’nda yaşanan krizi odak noktasına alan film, İngiltere’nin Demir Leydi lakaplı başbakanı Margaret Thatcher’in erkek hegemonyası altında, sınıf ve cinsiyet mücadelesi içinde verdiği güç savaşını anlatıyor. Avrupa’nın ilk kadın başbakanı Thatcher’ı ve yaşananları beyazperdeye taşıyan filmde, Demir Leydi’yi Meryl Streep canlandırıyor. 20. yüzyılın en etkili ve ünlü kadınlarından Thatcher, erkek egemen bir dünyada, sınıf ve cinsiyet engellerini çökerten bir kadın olarak bilinmesinin yanı sıra, aldığı sosyal ve politik kararlar yüzünden hayli sert eleştirilere maruz kalmıştı…

9. Kaldırım Serçesi (La Môme, 2007)

Marion Cotillard’ın performansıyla Oscar, Altın Küre ve Bafta ödüllerini kucakladığı, Fransa’nın en sevilen sanatçılarından Edith Piaf’ın yaşamının konu edildiği “Kaldırım Serçesi” Piaf’ın yaşamı kadar renkli, hüzünlü ve masum. İnanılmaz şarkıları ve sesiyle sadece Fransa’yı değil dünyayı kendisine hayran bıraktıran Kaldırım Serçesi’ni Cotillard, hakkını vererek oynamış. İlk kez Berlin Film Festivali’nde görücüye çıkan film, 2008 BAFTA Ödülleri’ni aktris, kostüm tasarımı, film müziği,  makyaj ve saç olmak üzere dört dalda alarak en fazla ödül alan film oldu.

10. Saatler (The Hours, 2003)

Feminist yazar Virginia Woolf’un hayatından ve başyapıtı Mrs.Dalloway’dan yola çıkılarak yazılmış kitabın, sinemaya nefis bir şekilde uyarlanmış hali “Saatler”, güçlü bir kadroya sahip. Başrolleri Nicole Kidman, Julianne Moore ve Merly Streep’in paylaştığı filmde, özellikle Nicole Kidman’ın performansı çok konuşuldu. Hatta film için büyük bir değişim yaşayan oyuncu en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü. Bir yazar, bir okuyucu ve bir karakter üzerine kurulan kitabın fevkalade bir biçimde filme aktarıldığı Saatler, düşük bir bütçe ile çekilmesine rağmen büyük başarı kazandı.

11. Tehlikeli Güzellik (Dangerous Beauty, 1999)

Kadınların çok az hakları olduğu ve onlara birer mal gibi davranıldığı zamanlarda, bir kadın hakkı olmayan her şeyi elde etmek ister. Aslında tek arzu ettiği aşktır fakat 16’ıncı yüzyılda kadınların buna bile hakkı yoktur. Özgür ve durdurulmaz ruhu erkeklerin hegomenyasını kendi lehine kullanmayı başaran çok az kadın gibi dize getirmeyi öğrenir. Adı Veronica Franco`dur.

1998 yapımı bu film 2002’de ülkemizde gösterime girdi ve izleyiciler tarafından 9.1/10 (22 oy) puana layık görüldü.

12. Coco Chanel’den Önce (Coco Before Chanel, 2009)

Madem her alanda mücadele vermiş emekçi kadınlardan bahsediyoruz, dişiyle tırnağıyla kendisine isim yapmış, kendisinden sonra bile dünya markası haline gelen adını koruyan modanın en önemli isimlerinden Coco Chanel’i unutmamak lazım. Chanel’i filmde Amelie filminden tanıdığınız Audrey Tautou canlandırıyor.

13. Amelia (Amelia, 2009)

Baştan uyaralım Amelia’yı, Fransız yapımı, romantik komedi Amelie ile karıştırmayın. Atlas Okyanusu’nu uçakla tek başına geçen ilk kadın pilot Amelia Earhart’ı konu alan filmde, 1937 yılında uçakla çıktığı dünya turunda kaybolan Amelia’yı yetenekli oyuncu Hilary Swank canlandırıyor. Film, yaptığı cesaret abidesi uçuşlarıyla ünlenen, 1937 yılında Pasifik Okyanusu’nun üzerinde dünyayı turlamak için yola koyulan ve daha sonra kayıplara karışan Amelia Vidal’ın hayatı ve Ewan McGregor’ın canlandırdığı Gene Vidal ile olan aşkının üzerine kurulu.

14. Papa Joan (Die Päpstin, 2009)

Vatikan’ın yüzkarası olarak görülen ve varlığı tarihten silinmeye çalışılan kadın papa Joan’un, Katolik kilisesini yüzyıllardır rahatsız eden hikayesi de beyaz perdeye yansıdı. Oldukça zeki bir kadın olan ve kendisini erkek olarak tanıtan Joan, iki seneyi aşkın papalık tahtında oturdu. Ta ki 9 ay boyunca gizlemeyi başardığı hamileliği ortaya çıkana kadar… 855 yılında, Aziz Petrus Kilisesi’nin dışında yapılan bir tören sırasında sancıları tutan Joan’un, bu olaydan sonra başına neler geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bazı kaynaklarda öfkeli kalabalık tarafından parçalandığını, bazılarında da Roma sokaklarında atlara bağlanarak sürüklendiği yazıyor.

15. Rosa Luxemburg (Rosa Luxemburg, 1986)

Polonya doğumlu Alman marksist politika teorisyeni, filozof ve devrimci Rosa Luxemburg’un hayatını anlatan dram filmini Margarethe von Trotta yönetti. Daha küçük yaşlarda sosyalizmle tanışan ve bu uğurda mücadele eden, hayatını marksist devrime adayan bu eşsiz kadını Barbara Sukowa canlandırıyor. Filmin oyuncu kadrosu ise şöyle: Adelheid Arndt, Barbara Sukowa, Daniel Olbrychski, Otto Sander

16. Vecide (wadjda, 2014)

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad yakınlarında yaşayan, muhafazakar bir çevrede büyümesine rağmen eğlenmeyi seven, kendisine sunulan sınırları hep zorlayan 10 yaşındaki bir kız çocuğunun hikayesini konu alan film, 2014 yapımı. Kendisini kız olduğu için aşağılayan arkadaşlarından Abdullah’ı bisiklet yarışında yenmeyi kafasına koyan Vecide, bir kızın bisiklete binmesinin uygunsuz olacağına inanan annesine inat yeşil bir bisiklete sahip olmanın hayalini kurar. Birincilik ödülü 1000 riyal olan Kur’an okuma yarışması onun hayaline bir adım daha yaklaşmasına sebep olur. Tabii yarışmayı kazanmak için de zorlu bir mücadele vermesi gerekir.

17. Persepolis (Persepolis, 2007)

Marjane Satrapi’nin aynı ismi taşıyan ve çizgi roman olarak yazılmış otobiyografisinin sinemaya uyarlanmasıyla yapılmış animasyon filmi Persepolis,  ABD’de Aralık 2007 yılında gösterime sunuldu. 95 dakikalık film, 7 milyon 300 bin dolarlık bütçeyle, Fransa’da yapıldı. Siyah-beyaz olarak ve orijinal kitaba sadık kalınarak yapılan Persepolis, İran İslam Devrimi’ni, işlek bir zekaya ve korku tanımayan bir yüreğe sahip olan dokuz yaşındaki Marjane’nin gözünden anlatıyor. 2007 yılında Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü alan filmde, Şah’ın devrilmesine destek verilmesinin ardından, radikal İslamcı kesimin politik gücü elde etmesiyle beraber kişisel hakların daraltılması, kadınlara kara çarşaf giyme zorunluluğu getirilmesi, muhaliflerin susturulması ve birçok kadının hapsedilmesi gibi olaylar işleniyor.

18. Agora (Agora, 2009)

O, tarihin gördüğü en etkileyici ve ilgi çekici kadınlardan biriydi. Hem belinden aşağıya kadar uzanan sarı saçlarıyla göz kamaştıracak, nefes kesecek kadar güzel, hem de adını matematikçi, filozof ve astronom olarak tarihe yazdıracak kadar zeki bir kadın. Ve ne trajiktir ki ölümüyle bile unutulmayacak bir kadın. Üzerine çullanan onlarca erkeğin darbeleriyle son nefesini veren, cesedi sokaklarda sürüklenen ama ne olursa olsun tarihin unutulmazları arasına giren bir kadın.

19. Kadının Fendi (Made in Dagenham, 2011)

Calendar Girls ve A Lot Like Love filmleriyle tanıdığımız yönetmen Nigel Cole, yeni filminde Sally Hawkins’e tek kişilik bir şov sunma imkanı vermiş. Yan rollerde Bob Hoskins ve Andrea Riseborough gibi isimleri de izleyebileceğimiz film sosyal adaleti ele alan neşeli ve dokunaklı bir İngiliz komedisi… Kadının Fendi, gerçek hayattan esinlenip feminist bir ittifakı anlatırken izleyicileri kahkaha tufanına sürüklüyor. 1968 yılında, İngiltere’deki bir Ford fabrikasında geçen filmde cesur bir grup kadın güç birliği yapıp adalet için ayaklanıyor. Mücadelenin gayesi, cinsel ayrımcılığın önünü keserek erkeklerle eşit kazanç ve haklar elde etmek. Hayatları mutfakla fabrika arasında geçen, işçi sınıfına mensup sıradan kadınlar patronlarına, kocalarına ve devlete karşı durmak zorunda kalıyor, ama sonunda amaçlarına ulaşıyorlar.

20. Sanık (The Accused, 1988)

Jodie Foster’ın Sarah Tobias rolüyle ödül aldığı, gerçek bir hikaye üzerine kurulu Sanık, etkileyici mahkeme sahnelerine sahip. Film bir barda üç kişinin tecavüzüne uğrayan Sarah’In , tecavüzcülerin aldıkları hafif cezaya karşı verdiği mücadelede geçmişinin problem olmasını konu alıyor.

21. Tek Başına (North Country, 2005)

Akademi Ödülüne aday gösterilmiş olan ve gerçek hayattan uyarlanan film, bir madende çalışan kadının şehirdeki ilk cinsel taciz davasını açmasını konu alıyor. Niki Caron’un yönettiği filmin başrolünde bu filmdeki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü’ne aday gösterilen Charlize Theron bulunuyor. Oyuncu kadrosunda Sissy Spacek,Frances McDormand ,Sean Bean,Richard Jenkins ve Woody Harrelson’un bulunduğu film gişelerde çok üstün başarı getirmemesine rağmen, Rotten Tomatoes’de 69% aldı.

22. Annem Hakkında Her Şey (Todo Sobre Mi Madre, 1999)

Pedro Almodóvar tarafından yazılan ve yönetilen 1999, İspanya-Fransa ortak yapımı komedi-dram filminde, AIDS, eşcinsellik, inanç, varoluşculuk gibi pek çok konuya değiniliyor. Madrid’te yaşayan ve yalnız bir anne olan Manuela, henüz 17 yaşındaki oğlunun doğum gününde hayatını kaybetmesine tanık oluyor. Başarılı bir yazar olmayı ve bir gün babasının kim olduğunu bulmayı ümit eden oğlunun günlüğünü okuyan Manuela, Barcelona’ya gidip oğlunun babasını aramaya başlıyor. İspanyol sinemasının dahi yönetmeni Pedro Almodovar’ın uluslararası arenada da büyük yankı uyandıran, hatta Oscar kazanan yapıtı hem hüzünlü hem eğlenceli…

23. Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor (1987, Moskva Slezam Ne Verit)

Hikayesi 20 yılı aşkın bir süreyi kapsayan filmde, üç kadının genç kızlıktan orta yaşlarına gelmeleri, hayatlarına yön veren önemli olayların eşliğinde anlatılıyor. Bu yolculuğu izlerken de Sovyetler Birliği’nde sıradan insanların günlük yaşam akışına tanık oluyoruz. Hikayenin merkezinde olan kadınlar aslında Moskova’lı değiller ve yurt benzeri bir yerde yaşıyorlar. Kadınlardan özellikle biri, evlilik yoluyla sınıf atlamak konusunda kararlı ve ana olaylar da bu hikaye etrafında dönüyor…

24. Alice Artık Burada Oturmuyor (Alice Doesn’t Live Here Anymore, 1974)

Dul kaldıktan sonra oğlu ile yeni ve zorlu bir yaşama doğru yola çıkan Alice’in hayatını konu alan film pek çok ödüle layık görüldü. Kırsal kesimde geçen ve gerçek yaşamdan kesitler sunan film, Akademi Ödüllü 1974 yapımı filmde rol alan, Ellen Burstyn’e En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü’ne, Diane Ladd En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Akademi Ödülü’ne, Robert Getchell ise En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü’ne aday gösterildi. Film ayrıca BAFTA En İyi Film Ödülü’nü kazandı. Martin Scorsese’nin Oscar’a aday olamasa bile BAFTA’ya aday gösterildiği filmin yönetmenliğini Martin Scorsese, senaryo yazarlığını ise Robert Getchell yaptı.

25. Peki Şimdi Nereye? (Where Do We Go Now?, 2011)

2007 yılında çektiği ilk filmi Karamel’in dünya çapındaki başarısından sonra oyuncu Nadine Labaki, yapımcılığını, senaryosunu, yönetmenliğini üstlendiği ayrıca rol aldığı ikinci filmi Where Do We Go Now?, 2011 Cannes Film Festivali’nde beğeniyle karşılandı, Toronto Film Festivali’nden de Halk Ödülü ile döndü. Ortadoğu’nun diken üstündeki coğrafyasında dinsel çatışmalara ve savaşın anlamsızlığına kadınların zeki ve pratik çözümleriyle cevap veren Labaki kamerasını Lübnan’da hiçliğin ortasında küçük bir köye çeviriyor. Savaş sonrası Müslüman-Hristiyan ayrımı yapmadan yaşamaya devam eden köylüler çatışma haberlerinin gelmesi üzerine birbirlerine düşman kesilmeye başlıyor.

26. 5’ten 7’ye Cleo ( Cléo de 5 à 7, 1962)

Fransız Yeni Dalga sinema akımının yegane kadın yönetmeni Agnès Varda imzalı feminist klasik Beşten Yediye Cleo Modernist, Avrupa sinemasının en güçlü örneklerinden birini temsil ediyor. Kentli bir kadının ölüm ve hastalık korkusunu, özgün bir zaman ve mekan anlayışı ve sinema diliyle anlatan Varda, yeni dalga gibi sinemayı yenileştiren bir akım içinde kadınların sinemasına yepyeni bir pencere açıyor. Cléo Beşten Yediye 1962 Fransa – İtalya ortak yapımı dramatik bir film. Siyah beyaz çekilmiş olan film on üç episoddan oluşuyor. Dış çekimlerde belgesele yakın bir anlatımla gösterilen Paris’in sokakları ve mekanları, Cléo rolündeki Corrine Marchand’in olağanüstü oyunculuğu, Agnès Varda’nın Yeni Dalga’ya özgü varoluşçu sinematografik anlatımı, Michel Legrand’ın yerli yerinde müziği filmi unutulmaz yapan diğer etkenler.

27. Cesaret (Difret, 2014)

87. Oscar ödüllerinde Etiyopya’nın resmi adayı olan film, Berlin ve Sundance’den ödüllerle dönerken, Locarno’ya da konuk oldu. Başrollerinde Meron Getnet, Tizita Hagere ve Rahel Teshome’u izlediğimiz bu çarpıcı hikayenin yönetmen koltuğunda ise, Zeresenay Mehari oturuyor. Kendisiyle evlenmek isteyen adam tarafından kaçırılan 14 yaşındaki Hirut’un özgürlüğünü geri almak için çabasını konu eden film, Etiyopya’da geçiyor.

28. Julia (Julia, 1977)

Yönetmenliğini Fred Zinnemann’ın üstlendiği 1977 yapımı dram, üç ayrı dalda Oscar aldı. İki kadın arasındaki ömür boyu süren dostluğu konu alan julia, 1930’ların başında geçiyor. Jane Fonda’nın canlandırdığı Lillian Hellman sevgilisi Dashiell Hammett’ın da yardımı ile oyun yazarı oluyor. Çocukluk arkadaşı ve varlıklı bir kadın olan Julia (Vanessa Redgrave) ise sahip olduklarını ardında bırakarak, idealleri uğruna Nazi rejimine karşı savaşıyor. Lillian, hayati risk taşıyan bir görevi arkadaşı için kabul ediyor.

29. Çığlıklar ve Fısıltılar (Cries and Whispers, 1972)

İsveç’in dünya sınamasına armağan ettiği efsanevi yönetmen Ingmar Bergman’ın imzasını taşıyan film, Bergman’ın tüm filmlerinde olduğu gibi ‘insan’ üzerine önemli çıkarımlarda bulunuyor. Filmde üç kız kardeşten en büyükleri olan Agnes, kendisini diğer insanlardan izole eden sessiz malikanesinde son günlerini yaşıyor. Agnes büyük acılar içinde ölümü beklerken, kız kardeşleri onunla yeterince empati kuramıyor. Agnes kendi evlilik hayatlarının içine gömülmüş, kendi sorunları ile uğraşan kardeşlerinden çok, yardımcısı Anna’dan sevgi görüyor. Bu süreçte kadınların sırları tek tek su yüzüne çıkıyor. Öyle ki içlerindeki fısıltılar bir süre sonra çığlıklara dönüşüyor.

30. Mavi En Sıcak Renktir (La vie d’Adèle, 2013)

Yönetmenliğini Abdellatif Kechiche’in üstlendiği, romantik dram türündeki 2013 yapımı Fransız filmi, Julie Maroh’un Le bleu est une couleur chaude isimli çizgi romanından beyaz perdeye uyarlandı. Kızların erkeklerle çıkmasına cinsel ilgi yönünde kendini inandırmış bir genç kız olan Adèle’in, kendi eşcinselliğini Emma’da bulması ve devamında yaşadığı olayları konu edinen filmin ilk gösterimi 2013’te Cannes Film Festivali’nde yapıldı. Film ekibi Cannes’ten eli boş dönmedi. Altın Palmiye ve FIPRESCI ödüllerinin sahibi Mavi En Sıcak Renktir, sinema tarihinde bir ilke sebep oldu. Yönetmen Kechiche’e ek olarak filmin başrol oyuncuları Seydoux ve Exarchopoulos’a da Altın Palmiye ödülü verildi. Böylece ilk kez bir yönetmenin yanında oyuncular da Altın Palmiye almış oldu.

Yorum yapın