İnsanın direncini ve şefkatin kalıcılığını dokunaklı bir biçimde ele alan bir roman: Genç Mungo | Deniz Saatkaya Eldam

Temmuz 7, 2025

İnsanın direncini ve şefkatin kalıcılığını dokunaklı bir biçimde ele alan bir roman: Genç Mungo | Deniz Saatkaya Eldam

Dünya edebiyatı tarihi, yazarlarının ilk romanlarının parlak başarısının gölgesinde kalan ikinci romanlarla dolu. Douglas Stuart’ın yarım milyondan fazla satan ve 2020 Booker Ödülü’nü kazanan ilk romanı Shuggie Bain gibi muhteşem başarı yakalayan ilk romanlar ise oldukça nadir. Bu nedenle Stuart’ın ikinci romanı Genç Mungo büyük bir merakla beklendi.

1990’ların başında Glasgow’da geçen Genç Mungo, mezhepsel ayrımlar ve şiddetli önyargılarla dolu acımasız bir ortamda filizlenen, eşcinsel iki genç Mungo ve James’in ilişkisini anlatıyor. Shuggie Bain gibi bu roman da aile içi sorunları, toksik erkekliği ve muhafazakâr, yoksul bir toplumda eşcinsel olarak büyümenin zorluklarını derinlemesine ele alıyor. Ancak Stuart, bu sefer hikâyeyi daha da derinleştirerek unutulmaz karakterler yaratıyor.

Romanın merkezinde, Glasgow’un azizinden adını alan Mungo Hamilton var. Aziz Mungo, mucizeleriyle ve zorluklara karşı direnciyle tanınıyor. Fakat genç Mungo’nun hayatı hiç de azizce değil; annesi sürekli alkolün etkisiyle çocuklarını terk eden ve  kalpsiz korkuluk olarak korkuyla anılan, dengesiz bir karakter.

Stuart, romanda sert şiddet sahneleriyle yumuşak insani bağlantı anlarını çarpıcı biçimde bir araya getirerek işçi sınıfı Glasgow’un sert ama canlı yaşamını başarılı bir şekilde yansıtıyor. Mungo’nun abisi Hamish, şehrin mezhepsel çatışmalarını temsil eden Protestan bir çete lideri. Hamish, kardeşinden, Katolik gençlerle girdiği şiddet dolu çatışmalarda yer alarak “erkekliğini” kanıtlamasını bekler. Hamish’in temsil ettiği toksik erkeklik, nazik ve güvercinlerle ilgilenen Katolik genç James Jamieson’ın duyarlı kişiliğiyle güçlü bir karşıtlık. Mungo ve James arasındaki sahneler, çağdaş edebiyatın en hassas ve güzel anları arasında yer alır bence. Stuart, bu ilişkiyi büyük bir empati ve incelikle işlerken, ilişkinin hem saflığını hem de içinde taşıdığı tehlikeyi vurgulamaktan geri durmuyor. İkilinin ilişkisi, onları çevreleyen toksik kültüre karşı sessiz bir isyan. Anne sevgisini kaybetmiş James ve samimi bir sevgiye hasret kalmış Mungo, birbirlerinde ailelerinden göremedikleri şefkat ve duygusal güveni buluyor. Ancak Stuart, okurlarını bu anlarda tamamen rahatlatmıyor ve şiddetin her daim yakınlarında olduğunu hatırlatıyor. Romanın önemli olaylarından biri olan, annesinin Mungo’yu “erkekleştirmek” için ayarladığı balık tutma gezisi, bu sertliği ve duygusallığı karşı karşıya koyan çarpıcı bir örnek. İki tehlikeli eski hükümlüyle birlikte yola çıkan Mungo, toksik erkeklik ve homofobik şiddetin tehdidine maruz kalır. Bu gezi, roman boyunca James ile olan ilişkisinin anlatıldığı geçmiş sahnelerle iç içe geçerek gerilimi ve duygusal derinliği artırıyor.

Stuart’ın anlatım tekniği ustaca; basit ama güçlü diliyle duygusal etkileri büyütüyor. Karakterleri, açıkça bölünmüş ahlaki dünyalarda yaşamalarına rağmen asla basit karikatürlere dönüşmüyor. Bunun yerine Stuart, travma, ihmal ve toplumsal baskılarla şekillenen karmaşık bireyler sunuyor. Acımasız görünen Hamish bile anlaşılır bir bağlam içinde veriliyor.

Mo-Maw, yıkıcı davranışlarına rağmen tamamen kötü biri olarak değil, trajik bir figür olarak karşımıza çıkıyor. Alkol bağımlılığı ve ihmalkârlığı, içindeki doğuştan gelen kötülükten değil, kişisel çaresizlik ve toplumsal baskılardan kaynaklanıyor. Bu incelikli karakterizasyon, Mungo’nun erken yetişkinliğe zorlanan kız kardeşi Jodie gibi diğer karakterler için de geçerli. Jodie’nin, kardeşine bakarken kendi bağımsızlığını arzulaması, romandaki karmaşık aile sadakatlerini ve gerilimlerini temsil ediyor.

Romandaki erkeklik sorgulaması da derin ve anlamlı. Mungo’nun doğal nazikliği ve kırılganlığı, toplumunun şiddetli, maço beklentilerine meydan okuyor. Stuart, nezaketi zayıflık olarak değil, düşmanca bir dünyada cesur bir duruş olarak resmediyor.

Stuart’ın Glasgow tasviri canlı ve güçlü; ekonomik buhran, mezhepsel ayrımlar ve en karanlık anlarda bile kendini gösteren mizah duygusuyla bu şehir etkileyici biçimde canlandırılmış.

Romanın yapısı karmaşık; güncel olaylar ile geçmişe dönüş sahneleri ustaca iç içe. Bu yapısal karmaşıklık, hikâyenin duygusal etkisini derinleştirerek okurun Mungo’nun travmalarını ve zaferlerini anbean hissetmesi için biçilmiş kaftan.

Bazı okurlar romanın karanlığını ve şiddetini fazla bulabilirler ancak Stuart’ın yerleştirdiği mizah ve şefkat anları bu kasveti dengeliyor. İlk aşkı muazzam bir duyarlılıkla işlemesi, umutsuzluk içinde umudu ortaya çıkarması çok başarılı.

Sonuç olarak Genç Mungo, sert dünyada insanın direncini ve şefkatin kalıcılığını dokunaklı bir biçimde ele alan bir roman. Stuart, sevgi, aile, kimlik ve toplumsal beklentilerin karmaşıklıklarını ustalıkla işleyerek hem yıkıcı hem de umut dolu bir hikâye yaratmış.

Genç Mungo’yla Douglas Stuart edebi ustalığını kesin bir şekilde kanıtlıyor ve çağdaş edebiyatın en etkili seslerinden biri olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

edebiyathaber.net (7 Temmuz 2025)

Yorum yapın