İnsan doğasının bir kusuru: Açgözlülük | Sedat Sezgin

Kasım 2, 2018

İnsan doğasının bir kusuru: Açgözlülük | Sedat Sezgin

Açgözlülük insan doğasının sahip olduğu en uslanmaz dürtülerden biridir hiç kuşkusuz. Birçok dinde ve birçok düşünme sisteminde insanın bu doymaz yönüne vurgu yapılmış ve taşmaması için bir şekilde önlemler alınmaya çalışılmıştır. Açgözlülük edebiyata, sinemaya ve hatta müzik, resim gibi sanat dallarına da konu olmuştur. O kadar geniş bir yelpazedir ki açgözlülük, neyle uğraşırsak uğraşalım bir şekilde gizlendiği yuvasından o korkunç pençelerini çıkarıp eninde sonunda yüzünü gösterir, yeter ki içinde insan ya da insana dair bir temas olsun. İlk başlarda sadece çevresindekileri yiyip yuttuğu görüntüsünü yansıtsa da bir süre sonra bu gemlenemez dürtü kendi inini ve sahip oluğu bedeni de kemirmeye yutmaya başlar. Evet, haklısınız; açgözlülük insan denilen türü ileriye taşıyan en güçlü dürtülerden biridir, buna hayır diyecek değilim; ama ben burada başka bir şeyden bahsediyorum: Sel gibi önüne çıkan her şeyi alıp sürükleyen, boğan, öldüren… Ya da kurbanlar. Şunu da belirtmeliyim ki açgözlülük insanlığın var olduğu günden beri her ne kadar binlerce tedbirlerle kontrol altına alınmaya çalışılmış olsa da sonuç nafile. Her çağda ve her coğrafyada zırhını kuşanıp saraylarının duvarlarını daha da yükseltmeye çalışan açgözlüler var olmuştur ve zamanımızın birçok insanında bu dürtü o korkunç yüzünü bariz bir şekilde göstermektedir hâlâ, verilebilecek örnekler fazlasıyla var.

“Ben, güzel ülkemiz hakkında düşünüyordum! Bu güzel ülkeyi bize kim verdi? Yüce Tanrı, bu güzelim engin diyarları, harika varlıklar olduğumuz için verdi bize! Biz büyük, enerji dolu, cömert bir milletiz ve bütün efsanelerimiz de bunu anlatıyor! O efsaneler, sahip oldukları her şeyi başkalarına dağıtan büyük, enerjik kahramanlarla dolu! Bir Milli Erdemimiz varsa, o da cömert olmamızdır ve bir Milli Kusurumuz varsa, o da aşırı cömert olmamızdır! Bu küçük pislikler böylesine berbat, böylesine küçük bir ülkede yaşıyorsa, bu bizim hatamız mı? Hiç sanmıyorum! Yüce Tanrı onlara böylesine berbat ve küçük bir ülke vermişse, mutlaka bir sebebi vardır! Yüce Tanrı’yı sorgulamak, neden onlara böylesine berbat ve küçük bir ülke verdiğini sormak bana düşmez! Bana düşen yalnızca Yüce Tanrı’nın bize verdiği bu büyük, bereketli ülkeyi korumak ve onun keyfini çıkarmaktır.” Size tanıdık geldi mi? Her kimi ve her nereyi anlatıyorsa, kendimizi bolca görebileceğimiz bir ayna. George Saunders’ın Phil’in Dehşet Verici Kısa Saltanatı uzun öyküsünden (novella diyenlerde çıkabilir) bahsediyorum.

Saunders’in bu eseri açgözlülüğü gösteren nefis bir fantastik öykü. Bu eseri okurken şunu da düşünmeden duramadım: İyi bir eser hiç de öyle şaşalı sözlere ve süslü bir dile gerek duymayabilir. Saunders’in bu öyküsü bunu en güzel örnekleyenlerden. Ama okurken bu öykü keşke bir oyun olarak yazılmış olsaydı, düşündüğümde oldu. Ama neticede Saunders öykü yazarıdır, oyun yazarı değil, belki başkaları bu nefis öyküyü bir gün oyunlaştırır ve bizler de koltuklarımızda en rahat pozisyonlarımızı alarak yeniden okur ya da seyredebiliriz.

Phil’in Dehşet Verici Kısa Saltanatı İç Hornerler ile Dış Hornerler arasındaki ilişkiyi anlatırken bir insanın nasıl diktatörleşebileceğini gözler önüne serer. Ama sadece bir insanı anlatmaz burada, insana ve insana dair, ülkeye ve ülkelere dair, halklara ve halklara dair… Her yasaya imza atan halk, her despotluğa boyun eğen ya da seve seve katkı yapan halk, komşusunun sahip olduğu son kırıntılara da gözünü diken yine halk, despotluğun her türlüsüne boyun eğen halk… Açgözlü Phil halkın milliyetçilik duygularını kullanarak saltanatını kurmaya çalışırken, okur olarak bizler de bu sayede açgözlülüğün somut haline tanık oluruz.

 

Saunders milliyetçilik, toprak, güç, iktidar gibi kavramları kendi üslubunca, olağanüstü bir mizahla şekillendirerek yaşadığımız zamanı ve günümüz dünyası üstünde bir kez daha düşünmemizi sağlar. Hele bizimki gibi sorunlu coğrafyalar da bu tür kavramlar o kadar yer kaplıyor ki okuduğum her satırında kendime ve kendimize dair bir şeyler gördüm.

edebiyathaber.net (2 Ekim 2018)

Yorum yapın