İnsan Çürümeye Başladığında | Büşra Aksak

Aralık 12, 2017

İnsan Çürümeye Başladığında | Büşra Aksak

Karanlıktan gelen geçmiş, karanlığa doğru yol alan ilişkiler, karanlığa yürüyenler, el ele kendini karanlıklarını seyredenler… Sıradan insanların hayatlarında geçimini sağlayacağı evi, kurtarması gereken bir evliliği, yetişmesi gereken bir işi dışında en fazla ne yaşanabilirdi ki? Mustafa Becit’in ikinci romanı İnsan Çürümeye Başladığında, Küsurat Yayınları etiketiyle okuyucusuyla tanıştı. Üç bölümden oluşan romanda yazar, her bölümde okuru bambaşka duygulara sürüklerken, polisiyeseverleri memnun edecek hızı, hiç düşmeyen heyecanıyla, okurunu alışılmamış bir aile faciasının da içine çekiyor, düğümler çözüldüğünde ise yargıyı okurunun vicdanına bırakıyor.

“Hepimiz bir yanımızla eksiğiz. Hangi taraftan eksiksek oramızdan yaralıyız…”

Başkomiser Rauf, ekibinin sevilen amiri, karanlığın içinden kendini hatırlatan pişmanlığı ve karısı Leman ile ilişkilerinde dibe vurmuş bir haldeyken gelen bir ihbarla, bir cinayet büro amirine bile gerçek adaletin ne olduğunu sorgulatacak bir cinayetin ortasında kendini bulduğundan habersiz, katilin peşine düşüyor ve kader,  onu bir taksici ve bir doktorun arasında adım adım kendi gerçeğiyle de yüzleştiriyor. İlk bölümünde, katili arayan, artık aşina olduğumuz “huysuz başkomiser” ve onu çok seven ekibi kurgusuyla bir cinayetin çözülüşüne tanık olacağımızı düşündüren roman, ikinci bölümüyle, o kadar da kolay olmayacak, cevabını veriyor okuruna.

İkinci bölümde okur, polisiye romanının koşturmacalı atmosferinden farklı, yeni karakterlerin arasında, büyük bir dramın ortasına düşüyor. Katil, maktul, suçlu, masum… Cevaplar tüm bu siyah-beyaz zıtlığının içinde griliğini korurken, ortaya çıkan gerçeklerde dengeler yeniden alt-üst oluyor. Yazarın incelikli tahlillerle kurduğu bu gerçek dünya sayesinde kişilerin her biriyle empati kurabildiğiniz olaylar, artık hiçbirinin yerinde olmamayı dilediğiniz bir trajediye dönüşüyor, karakterlerin sırtlarındaki yük, okurun da nefesini kesiyor. Bir katilin kötü kaderine haykırışı, okurun hayatında kalıplaşmış hak,hukuk,adalet kavramlarını yeniden sorgulatıyor…

“Dalından koparılan bir elmaya, sen niye çürüyorsun diye hesap sorabilir misin?”  

Bir katilin yaşadıkları, insanı kendi gerçeğiyle yüzleştirebilir mi? Bir cinayet, başkasının geçmişine ayna tutabilir mi? Bir insanın masumiyeti, karanlığının üzerini örtebilir mi? Haksızlığa uğrayan birinin karanlığa yürümesi haklı görülebilir mi?
Şimdi cinayetin etrafında birleşen tüm hayatlardan aynı soru duyuluyor: “Adalet neydi?” Geç kalınmış bu sorunun cevabını da artık herkes başbaşa kaldığı vicdanına danışarak veriyor. “Adalet insana öyle ya da böyle bir bedel ödetir. Ama insan çürümeye başladığında adaletin bir önemi kalmaz.”

Büşra Aksak – edebiyathaber.net (12 Aralık 2017)

Yorum yapın