İlk Kitap: Nurhan Suerdem| Mesut Örs

Ağustos 2, 2021

İlk Kitap: Nurhan Suerdem| Mesut Örs

“İlk Kitap” söyleşilerimizin bu haftaki konuğu İletişim Yayınları’ndan çıkan Maruzatım Var isimli kitabıyla Nurhan Suerdem.

“Toplumsal meselelere derinden gelen bir itirazım da yer aldı tüm öykülerimde”

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?

Bu ülkenin yaşadıklarından ve yaşattıklarından yorgun, bıkkın, umutlu olmayı istemekle umutsuzluk arasında sürekli salınan, beyaz yakasını özel sektöre armağan edip 35. yılın sonunda emekli, kızı, damadı ve iki kedi torunuyla kendi halinde muhalif bir insanım. Baybloomer dedikleri tarihlerden kalma Ankara doğumlu, İstanbul’a göçmüş Mülkiyeliyim.

Kimse oku demeden okumaya başladım, yazmayı hiç hayal etmedim, okuduklarımla mutlu oldum, vakit buldukça okudum ama hep okudum. Yoğun bir iş hayatının sonrası emekli olunca, “işsiz ben ne yaparım, bu saatler nasıl dolar” diyerek, hem okuyup hem de orada burada duygularımı ifade etmek için yazıp oyalanırken, kendimi Murat Gülsoy’un yazarlık atölyesinde buldum. Onun tedrisinden geçtim. Okurken öykülerin büyüsünü bozmayı, yazarken de kurmayı öğrendim. İlk öykümü Atölye’de yazdım, yazdıkça hevesim daha da arttı, öyküler birikmeye başladı. Murat Bey’in atölyesini bıraktıktan sonra başka eğitimler var mı, diyerek araştırdım. Cem Akaş’ın Editörlük Atölyesi ve Beliz Güçbilmez’in Tersine Mühendislik Atölyesi’ne gittim. Duvarıma asacağım diplomalarım olmadı ama bana çok şey kattı her biri. Nalan Barbarosoğlu’yla bir AVM’de kitapçıda karşılaşıp onunla da şimdiye kadar okumadığım öyküler okudum, yazmaya devam ettim.  

Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Bu yazma yolculuğun sırasında bilgisayarımda açtığım Yazılan Öyküler klasöründe öykülerim birikmişti. 2017 yılına geldiğimde arkadaşlarımın bazılarının kitapları çıkmıştı ya da çıkıyordu. Bir iki derken ben de onlardan cesaretle neden olmasın deyip klasörün içinden seçtiklerimle dosya hazırladım. Bu süreçte öyküleri kaç kez okuduğumu düzelttiğimi bilemiyorum. Açıkçası her öyküde çok çalıştım. Bu oldu diye bırakmadım. Daha iyisi nasıl olur, diye çaba gösterdim. Dosyamı yayınevine gönderirken içindeki öykülerden biri olan Tenes’in Baltası’nın ismini verdim. Dosyadan kitaba evrilirken taşıması istediği ismi kendisinin kulağıma fısıldayacağını biliyordum nitekim de öyle oldu. Editörlerimle isim üzerinde çok fikirler ürettik ama bir türlü beğenemiyorduk. Bir gün dosyayı karıştırırken Asliye Hukuk Hakimliği’ne öyküsünün ilk satırındaki maruzatım var cümlesi yeşil ışık yaktı. Maruzatın kelime anlamı: bir üst makama ya da yaşça büyük birine sunulan dilek veya bilgi, sunuştu. Ben de kitapta yer alan on öyküyle zihnimi meşgul edenleri anlatmak istediklerimi yazmış, okura sunuyordum. Kitabın ismi böylece “Maruzatım Var” oldu.

Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?

Dosyamı, düşüncelerim ve yazdıklarımla uyuştuğuna inandığım, Ankaralı olmam nedeniyle de özel bir bağlılık duyduğum İletişim Yayınları’na gönderdim. Öykülerimi dergilere gönderdiğimde her öykücünün tattığı, tadacağı cevap almama ya da reddedilme duygusunu çoğu kez yaşamış, yılmamıştım. Ama dosya aşamasında şanslıydım. Her şeyden önce üç ay sonra cevap almıştım ve dosyam red edilmemişti. Eğer kabul edersem bazı öykülerin çıkarılıp yerine yeni öyküm varsa koymam öneriliyordu. Öneriyi can-ı gönülden kabul ettim. Biraz gecikmeli de olsa öykülerimi gönderdim. Ondan sonra da acaba oldu mu, tamam diyecekler mi bekleyişi başladı ve hayli uzun sürdü. Bana cevap veren Levent Cantek yayınevinden ayrılmıştı ve ben kiminle görüşeceğimi bilemiyordum. Sonunda internetten bulduğum İletişim Yayınları’nın Ankara telefonunu aradım. Bir öykü dosyam var, akıbetini kiminle görüşebilirim diye sorduğumda, daha sonra kitabımın editörlerinden biri olan Duygu Çayırçıoğlu’na bağlandım. Kendimi tanıttıktan sonra, aynı soruyu ona sorduğumda “biz o dosyayla ilgileniyoruz” cevabını aldım. Anlamamıştım. “Nasıl yani,” diye sordum. “Basacağız” dediğinde kitapla ilgili ilk çığlığımı o zaman attım. Bu konuşmanın üzerinden bir yıldan fazla süre geçti. Ülkedeki ekonomik problemler, kağıt krizi derken, Ocak 2019’da basılması planlanan dosyam araya eski yazarların kitaplarının girmesiyle de Aralık 2019’da basılabildi.

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

İnsanın kitabını anlatması zormuş. Maruzatım Var, değişik zamanlarda yazdığım öykülerden oluşuyor. Bu nedenle ortak bir tema altında toplanan veya birbirine bağlı öyküler değil. Öyküler insanlara, onların hayat hikâyelerine ilişkin, ama yaşananlara farklı yerlerden bakarak yazdım. Ayrıca toplumsal meselelere derinden gelen bir itirazım da yer aldı tüm öykülerimde. 

Maruzatım Var, on öyküden oluşuyor, ağırlıklı olarak kadın karakterlerin yer aldığı, birinci tekilden anlatıların daha çok olduğu, iç seslerin yanı sıra diyalogların da kullanıldığı, her öyküdeki karakterlerin seslerinin farklı olduğu bir kitap.

İlk kitabın “acemilik kitabı” olduğuna dair bir yargı vardır ancak siz ilk kitabınızla Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandınız. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Her şey önce büyük bir onur duydum. Benim için hayatımda yazdıklarıyla oyunlarıyla büyük bir yer tutan Haldun Taner ve bu ödülü alan değerli yazarlarla birlikte adımın anılması büyük bir gurur.

Kitabım ilk kitap ve dediğiniz gibi acemilik kitabı olmakla beraber çok emek verilmiş bir kitap aynı zamanda. Haziran 2020’de Sait Faik Öykü Armağanı yarışmasında ilk kez ona kalan liste açıklandı ve bu liste içinde Maruzatım Var da vardı. İnanamamıştın. Bu listede yer almak çok iyi bir sonuçtu. Bu bana yeter demiştim. Ancak dört ay sonra hiç beklemediğim bir anda evde pandeminin sıkıntılarıyla boğuşurken Haldun Taner Öykü Yarışması’nın sonuçları bildirildiğinde kitapla ilgili ikinci çığlığımı attım. Benim için büyük sürpriz oldu. Kızımın yanımda olmasını ona sarılarak ağlamayı çok istedim.

Aslında ödüller, o yarışmadaki jüri üyelerinin yarışmaya katılan kitaplar arasından beğenilerine göre yaptıkları seçimler sonucu belirleniyor. Dışarıda kalmış veya yarışmaya katılamamış nice iyi eser olabilir. Bu nedenle o dalda en iyisi değil. Yarışmanın en iyisi. En iyi ödülü zaman gösterecek.

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?

İlk kitabımdan sonra 2021 yılında iki derleme dosyasında yer aldım. Biri Kirpiğin Düşmesin Yere, derlemesini Sevda Karadağ Çırak’ın yaptığı Notebene’den çıkan ve tüm geliri Mor Çatı Sığınma Vakfına gidecek kitap.

Diğeri de bir anımla yer aldığım, derlemesi Defne Suman’a ait, Doğan Kitap’tan çıkan Evden Kaçmanın Yolları.

Bunun dışında yeni kitap için öykü yazmaya devam ediyorum.

Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?

Aslında en önemli şey çalışmak, azmetmek, yılmamak. Oluncaya kadar yazmak, silmek, yeniden yazmak, gerekirse atmak. Okumak, iyi okumak. Okurken yazarın satır aralarında gizlediklerini fark ederek, bunun yanı sıra nasıl yazdığına dikkat ederek okumak. Edebiyat dışı eserler okumak. Diğer sanat kollarının zihin açıcılığına yer vermek. İyi bir gözlemci olmak.

edebiyathaber.net (2 Ağustos 2021)

Yorum yapın