Her tür zorluğa rağmen filmini yapmanın bir yolunu bulan yönetmenlerin hikâyeleri

Haziran 29, 2018

Her tür zorluğa rağmen filmini yapmanın bir yolunu bulan yönetmenlerin hikâyeleri

Turgut Yasalar’ın Ben Bir Dâhiyim ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim adlı kitabı Karakarga Yayınları etiketiyle yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Parasız nasıl film yapılır?

“Anne ben film çekiyorum, para gönder.” diyen yönetmen kimdi?

Düğün çekimlerinde bile kullanılmayan Sony PD 150 dijital bir kamerayla hangi film çekildi?

Herkesin hayatında yer eden bir film vardır. Kimi zaman hüzünlenir, kimi zaman mutlanır, kimi zaman hayallere dalarız o büyülü perdede gördüklerimizin ardından. Bazılarımız ise o perdeye kendi hikâyemizi yansıtmanın peşine düşeriz ve bu çoğu zaman hiç de kolay olmaz… Bazen beş paranız olmadan bir film çekmeniz gerekir, bazen filminizi gösterecek salon bulamazsınız, bazense tüm ekibin boğaz tokluğuna ve haftalarca çalışması gerekir. Peki, usta yönetmenlerin bu zorlukları nasıl aştıklarını bilmek ister misiniz?

Usta sinemacı Turgut Yasalar Ben Bir Dâhiyim ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim adlı kitabında işte bu her tür zorluğa rağmen filmini yapmanın bir yolunu bulan yönetmenlerin hikâyelerini anlatıyor. Serdar Akar, Kudret Sabancı, Handan İpekçi, Reis Çelik, Derviş Zaim, Uğur Yücel ve Yüksel Aksu’nun da aralarında bulunduğu 16 yönetmenin ve filmlerinin beyazperde yolculuğuna tanık olacağınız bu kitap aynı zamanda yönetmen olmak isteyenler başta olmak üzere yeni bir işe başlayacak herkes için bir motivasyon kitabı olma özelliği taşıyor.

Herkesin film yapma hayali, bahaneleri bir kenara bırakıp harekete geçenlerin cesaretleriyle, emekleriyle, dayanışmalarıyla gerçeğe dönüştü. Ceplerinde beş kuruş yokken, milyon dolarlık filmler çektiler. Ödünç malzemeler, kobaylıktan elde edilen cüzi gelirler, boğaz tokluğuna toplanan ekipler, korsan çekimler, ödüllü çoğu filmin gerçekliğiydi. Bir film çekmeyi aşkla, tutkuyla isteyenlerin neler yapabileceğini, kapıların onlar için ardı ardına nasıl açılabileceğini belki de en güzel ifadeyle özetliyor Turgut Yasalar; “yokluğun estetiği”. Elinizdeki, yalnızca henüz ilk filmini çekmemiş genç yönetmenler için değil, hayalinin peşine düşmeye çekinen herkes için yüreklendirici bir çalışma.

Yazar hakkında:

1956’da Bursa’da doğdu. Annesi terzi, babası kunduracıydı. İki aylıkken İstanbul’a taşındılar. Tarihi Sur içinde, Edirnekapı, Karagümrük, Yedikule, Samatya, Kocamustafapaşa’da büyüdü. On yedi yaşına geldiğinde Ortaköy’e taşındılar ve burada otuz beş yıl yaşadı, sonunda oradan kaçtı.

Dört yaşındayken burnuna çıtçıt soktu, ateşi çıktı, hastaneye götürecekler, sokağa çıkma yasağıyla karşılaştılar. 27 Mayıs darbesi olmuştu. İlkokuldayken kırmızı kurdeleyi ilk o taktı.

Mümtaz öğretmeni annesine Darüşşafaka’dan söz etti. İlkokulu bitirince devlet parasız, Darüşşafaka, Arifiye Öğretmen Okulu sınavlarına girdi, hepsini kazandı ama Darüşşafaka tercih edildi.

Ve fakat 12 Mart sonrası lise ikiye giderken bir grup arkadaşıyla sahaflardan sol kitaplar aldı; bu onun kaderini değiştirdi. On dört arkadaşıyla birlikte okuldan atıldı. Bir daha da okula gitmedi, liseyi bile bitirmedi.

Zaten on yaşından beri her yaz çalışırdı, o yaz da Büyük Tarabya Oteli’nde santral memuru oldu, ilk sigortalı işiydi. Yıl 1975. Bir yıl sonra Ayrıntılı Haber adlı günlük bir gazetenin dış haberler servisinde çevirmen oldu. O sıra Türkiye Sosyalist İşçi Partisi üyesi olmuş, Osman Saffet Arolat, Oya Baydar, Aydın Engin’le tanışmıştı. Onların kurduğu İSTA Haber Ajansı’nda muhabirliğe başladı. Solcu olduğu için okumaya başlamıştı ama yazmayı orada öğrendi.

Gerçekte sinemacı olmak istiyordu. Lisedeyken on dakikalık bir kısa film çekti, ilk hayal kırıklığını yaşadı; film maalesef kayıp.

Derken er olarak askere gitti. Döndüğünde Politika Gazetesinde çalışmaya başladı. Gazeteciliği sevdi. Politika sıkıyönetim tarafından kapatıldı. Bir naylon gazetede, ardından Milliyet Gazetesinde çalışmaya başladı. Gazeteci olarak parlak bir kariyer yapacağını düşünürken Kasım 1981’de TKP üyeliğinden tutuklandı.

Yirmi altı ay cezaevinde yattı. 1983’ü 84’e bağlayan yılbaşı öncesi tahliye oldu. Gazeteciliğe devam etmek istedi, iş bulamadı uzun süre. Cezaevinden arkadaşlarıyla Mat Yapım adıyla bir reklam ajansı işine girişti, altı ayda mat oldu. Tekrar Bab-ı Ali’ye döndü, bir süre Dünya Gazetesinde editörlük yaptı, fakat gazetecilikle yaptığı evlilik bitmişti.

İş aramaya başladı. Sonunda İzmir Tolga ve Ali Taran’ın ortak olduğu Birleşik Reklamcılık’a metin yazarı olarak girdi. Fakat kısa bir sürede her şeyi yapmaya başladı. Derken reklam filmleri setini gördü, lise aşkı depreşti. Bir yıl sonra reklamcılığı terk etti; hâlbuki patronları onu sevmişti.

Yeni patronu Tunca Yönder’di; daha üç günlükken onu çekime gönderdi. Hiç bir şey bilmiyordu, idare etti o gün. Güya Yönder’in asistanıydı ama birden kendini denizde buldu, reklam çekti, tanıtım filmi çekti. Ve ilk senaryosunu yazdı: Ayaşlı ve Kiracıları. Memduh Şevket Esendal’ın eseri TRT’de 6 bölümlük bir mini dizi olarak yayımlandı.

Bir ara sinema dergileri çıkardı: Sinema Gazetesi ve Aylık Antrakt Sinema Dergisi.

Film Yönetmenleri Derneği ve Senaryo Yazarları Derneği yönetim kurullarında bulundu, Sinema Yazarları Derneği’nin kuruculuğunu yaptı.

Filmler, diziler yazdı, çekti. Çokça iflas etti… İstanbul’dan kaçtı, Küçükkuyu’ya gönüllü sürgün gitti. Şu aralar Bodrum’da yaşıyor, daha çok okuyor, yazıyor.  

edebiyathaber.net (29 Haziran 2018)

Yorum yapın