Fanzin: Gülizar’ın bulduğu | Tijen Ergonen

Şubat 15, 1980

Fanzin: Gülizar’ın bulduğu | Tijen Ergonen

bad marriageKapı çaldığında hepimiz merakla koştuk. Annem önden gidip  açtı. Dayım, yengem, onların çocukları, kardeşim ve ben , az evvelki curcunayı bırakıp dedemin evlendiği yeni hanımı görmek için dizildik. Önden dedem girdi, arkadan da bütün azametiyle Gülizar hanım. Hayal ettiğimden daha haşmetliydi, dedem yanında ufak tefek kalmıştı. Geniş omuzlu, uzun boylu, etine dolgundu, dimdik yürüyordu. Hipermetrop gözlüklerle daha da irileşen gözleri hayret ve şaşkınlıkla bize bakıyordu. Saçını kaliteli bir eşarpla güzelce örtmüş, şal deseni gömleğinin altına giydiği uzun eteğinden kalın varis çoraplı düzgün bacaklarının bir kısmı görünüyordu.

Anneannem vefat edeli daha iki ay olmuştu. Ancak uzun süren kötü hastalığı onu yataklara düşürmüş ve beklenen sona doğru gidildiğini herkes kabullenmişti. Dedem zaten sağlığında da anneannemle mutlu olamamış, onun baskın kişiliğinden ve kendini küçümsemesinden muzdarip , yeni bir hanım arayışına başlamıştı. Memleketi Konya’ya haber salmış, hatta resmini bile yollamıştı.

Gülizar hanım Konya’nın zengin ailelerindendi. Yine Konya eşrafından biriyle evlenmiş, hiç çocuğu olmadan yirmi yıl evli kaldıktan sonra eşini kaybetmişti. Güzel, büyük bir evi vardı ama daha 43 yaşında  dul kalmış, çevresinin tekrar evlen baskılarına dayanamamıştı. Ankara’dan bir talibi olduğunu söylediklerinde yalnız yaşlanmak istemediğini farketti. Adam 52 yaşında, öğretmen emeklisi, üç çocuklu ”iki kız, bir oğlan” ve eşini yeni kaybetmişti. Maaşı, oturacağı dairesi vardı. Çocukları evli barklıydı, o oğluyla birlikte yaşıyordu.

Gülizar hanım, giyimine kuşamına her zaman dikkat etmiş, iyi ve varlıklı kişilerle görüşmeye , lafının sözünün dinlenmesine alışmış bir insandı. Çevresine karşı da kendisini utandıracak davranışlardan kaçınır, saygısızlığa çok sinirlenirdi. Her şeyi önceden düşünür, tasarlar, genellikle kendine layık gördüğü şeyleri kabullenirdi.

Yengesi bu adamı çok methetmişti. Ankara’nın lüks bir semtinde oturan , eğitimli, iyi bir adamdı; onun yanına yakışır, ona can yoldaşı olurdu. Aklına yatmıştı. Hazırlıklara başladı. Konya’da nikah kıyılıp Ankara’ya gidilecekti.

Taksiyle evin sokağına geldiklerinde buranın lüks bir semt olmadığını anladı. Anlayışlı ve vakur halini bozmak istemedi. Kapıdan içeri girdiğinde evin kalabalığı, darmadağınıklığı ve özensizliği biraz keyfini kaçırdı. Evde birlikte yaşayacağı oğlu ve gelini hürmette kusur etmemişlerdi ama çocukları çok yaramazdı. ” Bir süre sonra ayrı eve çıkarız herhalde” diye düşündü. Dedemin ”sana oda hazırlattım ” sözü aklına geldi ve odasını görmek istedi. Odasına girdiğinde gözleri iyice açıldı ve ondan beklenmeyen  tiz bir çığlık attı : ” Bu ne demek oluyor Ahmet bey, rahmetli zevcenizin pirinç başlı yatağı bile hala duruyor! Dolap, komidin hadi neyse” diye sinirden inledi adeta. Dedem biraz mahçup ama kendinden emin cevap verdi :

”Tamam efendim hallederiz.”

Tijen Ergonen – edebiyathaber.net (10 Ekim 2015)

 

Yorum yapın