
İngiliz şair Byron’un ölümü üzerine, 1824’te Faust II’yi yazmaya başlayan Goethe, Temmuz 1831’de sonuçlandırdığında, güncesine ‘Asıl işimi bitirdim!’ notunu düşer. Yapıtı mühürler ve ölümünden sonra yayımlanmasını ister.
Goethe, anılan yapıtında Antik dönemin güzellik idesini konulaştırabilmek amacıyla, ‘Klasik Walpurgis Gecesi’ adlı şölende Antik Yunan mitoloji kahramanlarını buluşturulur. Mefisto, baygın Faust’u düşte Yunanistan’a götürür. Faust, Yunan topraklarında ayılır. Bu bölümde yazar, çağdaş düşünce birikimiyle, Antik dönemin düşünce dünyasını bütünleştirmeyi dener. Antik dönemi, Helena figürüyle; Ortaçağıysa, Faust tipiyle simgeleştirir. Bu bütünleşmenin ürünü, büyüleyici yaratık Euphorion’dur. Euphorion figüründe güzellik, çağdaş düşünceyle birleşir. Özellikle bu bölüm, Türk imgesi bakımından öne çıkmaktadır; çünkü Goethe, klasik güzelliği simgeleyen Helena ve gücü, yenilmezliği simgeleyen Euphorion figürlerini kullanarak, hem Yunan bağımsızlık başkaldırısını, hem de bu başkaldırıyı desteklemek amacıyla Yunanistan’a gelen İngiliz şair Lord Byron’ı yazınsallaştırmıştır. Bu bölüm, ‘Faust II’nin düşünsel zemini olarak da yorumlanabilir.
Faust’ta ‘Türk’e yapılan dolaylı göndermeler, ‘Faust II’nin ‘Helena’ adlı bölümünde yer alan Euphorion figüründe görülebilir. Yazar açısından ‘Helena’ bir anlamda ‘Doğu’ya bakış’, Helen ‘klasik güzellik ülküsüne’ yöneliştir. ‘Helena’ bölümünde Goethe tarihte bir gezinti yaparak, Antik söylence ve mitos birikimini, Orta Çağ ve yaşadığı dönem olan 18./19. yüzyılla ilişkilendirir. Yaklaşık 3000 yıllık bir tarih içerisinde Truva Savaşı, Haçlı Seferleri ve Türklerin Yunanistan’ı egemen olmaları gibi tarihsel gidişi önemli ölçüde etkileyen olaylar söz konusudur.
Bu bölüm, aynı zamanda Yunanların Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için başlattıkları başkaldırıya yazılmış övgüdür. Yapıtta ‘genç halk’ diye nitelendirilen Yunanlar için ‘mucizevî çözüm’ bağımsızlıktır; Türk egemenliğinden kurtulmadır. Mitolojik kahraman Euphorion, ise, Goethe’nin ‘yüzyılın en büyük yeteneği’, ‘dönemin yeni şiirinin temsilcisi’ ve ‘anısı sürekli canlı tutulması gereken kişi’ diye nitelendirdiği İngiliz şair Lord Byron’ı simgeler.
Romantik İngiliz şair, Lord Byron Nisan 1824’te Osmanlı yönetimine başkaldıran Yunanlarla birlikte Osmanlılara karşı savaştığı sırada Yunanistan’ın Mesolongion kentinde ölür. Goethe bu denli değerli bulduğu Byron’a kendi deyimiyle, ‘sevginin ölümsüz anıtını’ dikmek ister. Böylece kendisi gibi, ödünsüz bir filhelenist olan Byron’u kalıcılaştırmayı amaçlar.
Daha fazla yerde sürünmek istemeyen kimdir?
Goethe, “Faust II”nin anılan bölümünde Euphorion’un ağzından Yunanlılar ve Yunanistan adına Byron’ı konuşturur:
“Daha fazla yerde sürünmek istemiyorum/ Bırakın ellerimi!”
Helena ve Faust, öz-denetimli ve temkinli olması konusunda Eophorion’u uyarır: “Dur, özünü denetle (ölçülü ol)!” Euphorion durmadığı gibi, Yunan başkaldırısına destek ve katılım çağrısı yapar; konuyla ilgili bütün tarafları açık tavır olmaya özendirir, Goethe’nin anlatımıyla, “Gücünü ve istencini açığa vur!” der.
Katılım ve destek isteğini yükseltmek amacıyla coşkusunu dillendirir:
“Dışarıda uğuldar rüzgârlar,/ Kükrer dalgalar!” Euphorion yerinde duramaz; adeta Goethe’nin Yunan başkaldırısından duyduğu heyecanı dışa-vurur: “Daha yükseklere çıkmalıyım,/Daha uzaklara bakmalıyım./ Artık nerede olduğumu biliyorum/ Adanın tam ortasında Pelop’un ülkesindeyim.”
Goethe, yapıta içkinleştirdiği güncelliği, Euphorion’un “Barış gününü düşlüyor musunuz?” sorusunda açığa vurur. Yunan halkının düşlediği ya da düşlemesi gereken ‘barış günü’, Osmanlı egemenliğinden kurtuluş ve sonrasıdır. Burada artık şair Byron açıkça Yunan başkaldırısına katılmakta ve Osmanlılara karşı savaşmaktadır. Yazıncı Goethe, açıkça Yunanlıların kurtuluş savaşından yana tavır koymuştur. Byron ve Goethe, Euphorion’un ağzından Yunanlılara büyük bir coşkuyla çağrıda bulunurlar:
“Düş görebilen, düşlesin./ Savaş, artık anahtar sözcük./Zafer ise henüz çok uzak!”
Goethe, Byron’ın heyecan ve atılganlığıyla tüm Yunan başkaldırıcılara, savaşçılara şöyle seslenir: “Bir tehlikeden öbürüne/ Bu ülkenin doğurdukları/ Sınırsız bir cesaretle özgür/ Kanını akıtmaya hazır./ Artık bastırılamayan/ Kutsal anlam,/ Hepsi savaşçılara/ Yarar sağlar.”
Yapıttaki anlatımla, Yunan savaşçılar sınırsız bir cesaretle ve özgürce canları pahasına ‘kutsal anlam’, bir başka deyişle, kurtuluş için savaşmalıdır. Zaten artık hiçbir şey bu kutsal anlamı, diyesi, kurtuluşu engelleyemez. Kutsal anlam, kurtuluştur, özgürlüktür ve bağımsız var-olmadır! Dolayısıyla, herkes için yarardır.
Euphorion, Türkler ve Yunanlar arasında denizde ve karada sürmekte olan savaşlara gönderme yaparak cesaretlendirici seslenişini sürdürür: “Duyun, top sesleri denizde gümlemekte,/ ovada yankılanmaktadır/ İki ordu toz ve dalgalarla boğuşmaktadır,/ Sayısız zorluk, acı, eziyet ve ölüm buyruktur!/ Ve artık bunu bilmeyen yoktur!”
Yunan savaşçılar her türlü zorluğa, acıya ve eziyete katlanmalı, hatta ölümü bile göze almalıdır; çünkü bu savaş kurtuluş savaşıdır ve kurtuluşu isteyenler için bir buyruktur. Helena, Faust ve koro, Euphorion’a, diyesi, Byron’a sorar: “Ölüm senin için yazgı mıdır?” Byron, içten bir Filhelen, bir başka deyişle, inançlı ve kararlı Yunan-sever olarak yanıtlar: “Uzaktan mı seyredeyim?/ Hayır! Ben kaygı ve sıkıntıları paylaşıyorum.”

















