Füsun Çetinel: “Kara mizahın, çocuklarla otorite arasındaki uzlaşma için çok etkili olduğunu düşünüyorum.”

Kasım 26, 2025

Füsun Çetinel: “Kara mizahın, çocuklarla otorite arasındaki uzlaşma için çok etkili olduğunu düşünüyorum.”

Söyleşi: Ada Demir

Dikkat İnsan Çıkabilir! Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan dokuzuncu kitabınız. Cansu Dinç’in çizdiği resimli öykünün hikâyesi nereden/nasıl ortaya çıktı biraz konuşalım isterim.

2017 yılıydı. Ekim ayındaki bayram tatilini kalabalıktan uzaklaşabilmek için Ilgaz Dağları’nda kamp yaparak geçirmeye karar vermiştik. Kastamonu’dan dağlara uzanan yolda giderken sıkça Dikkat Ayı Çıkabilir tabelalarıyla karşılaşıyorduk. Arabamızı, harita üstünde işaretlediğimiz “Yalnız Çoban Kulübesi”nin hemen yanına park edip, çadırımızı kurmadan önce kısa bir keşif yürüyüşü yapmak için yola koyulduk. Ağaçlar arasında yer yer kar vardı, muazzam bir huzur atmosferinin içinde ilerliyorduk. İçimiz neşeyle dolmuştu, tek bizdik dağlarda. İşte o an ulvi bir kükremeyle olduğumuz yere çakılıverdik. Ayıyı görmemiştik ama sesi uzun süre içimizde titreşti. Ayı nazikçe ikaz etmişti, bizi ormanında istemiyordu. Belki yavruları vardı… Saniyeler içinde bakışarak aramızda anlaştık. Gerisin geri hızlı adımlarla arabaya yürüyüp, şehre döndük. Boş bulduğumuz bir otele yerleştik.

Hiç unutmadım o kükremeyi ve içimdeki etkisini. Dikkat İnsan Çıkabilir hikâyesinin tohumları o gün, o an atılmıştır.

Hikâyenin merkezinde bir ayı ailesi oturuyor. Ancak asıl mesele doğanın dengesini bozan insan davranışları… Ormanların kime ait olduğu sorusu sizde neleri çağrıştırıyor/size ne ifade ediyor?

Ormanlar, içinde barınan canlılara aittir. Hepimiz biliyoruz bu gerçeği ama çıkarlarımız için rahatlıkla, soğukkanlılıkla göz ardı edebiliyoruz. Daha çok para, daha çok alışveriş merkezi, daha büyük evler, fabrikalar derken yeşilden, oksijenden, bin bir çeşit orman canlısından, sağlıklı gıdadan, serinlikten, dengeli yaşamdan gittikçe uzaklaşıyor, ölmeden kendimizi ve geleceğimiz olan çocuklarımızı beton mezarlara hapsediyoruz.

Dikkat İnsan Çıkabilir!’ oldukça hassas konulara değinmesine rağmen komik bir kitap. Doğa, çevre gibi hassas ve bir o kadar da önemli konuları çocuklara mizah yoluyla anlatmak sizin için nasıl bir açar oluyor/etkiye sahip?

Ana baba, öğretmen, otorite olarak çocuklara hep yasakları, kendi kurallarımızı, dersleri dayatıyoruz. Çocuklar zaten ev, okul, dershane, sınav döngüsünde çalkalanıp duruyorlar. Neşelenmeye, hafiflemeye, gülmeye ama aynı zamanda kendi başlarına düşünüp, karar vermeye ihtiyaçları var.

Kara mizahın, çocuklarla otorite arasındaki uzlaşma için çok etkili olduğunu düşünüyorum. Aziz Nesin eserlerinde bunun en güzel örneklerini sergilemiştir. Okurlarını güldürürken ağlatır, düşündürtür. İçimizdeki öfkeyi azaltır ama bu gerçekleri görmemize engel değildir.

Kitabın çizimlerini Cansu Dinç üstleniyor. Cansu’nun görsel dili, renk paleti ve hayal gücü, öykünüzdeki mizahı ve doğa atmosferini sizce nasıl dönüştürdü/etkiledi?

Cansu Dinç’in orman renkleri tam da kitabın yayınlandığı mevsim olan sonbahar renklerine denk düştü. İçten, samimi, sımsıcak. Rahat çizgilerle akan desenler çocukların da taklit ederek çizmeyi isteyebileceği doğallıkta. Sayfalar hikâyeyi genişleten detaylı sahnelerle bezeli. Okuma etkinliklerinin yanı sıra görsel okumalara da alan açıyor. Hayvanlar büyük bir ustalıkla stilize edilmiş. Bana göre muhteşem bir iş çıkarmış çizerimiz. Kutluyor ve teşekkür ediyorum.

Romanlarınızda, öykülerinizde doğa ve çevre gibi konular büyük bir yer kaplıyor. Bu noktada sormadan geçmek olmaz. Çevre, hem yazar hem de birey olan Füsun Çetinel için ne gibi/nasıl bir önem taşıyor?

Üniversiteye kayıt olduğum gün dağcılık kulübüne de üye oldum. Derslerden çok dağlarda, doğanın içinde geçti öğrenim hayatım. Doğaya, canlılara saygı göstermeyi, kampımızı toplarken arkada çöp bırakmamayı, hayvanları ürkütmemeyi, ses yapmamayı, dağcı arkadaşlarımızla birlikte doğal hayatın içinde bizzat yaşayarak, deneyimleyerek öğrendik. Doğanın gücü, insanın acizliği kar fırtınalarında, zorlu çarşaklarda, kavurucu güneş altında defalarca çarptı yüzümüze.

Yeşile olan sevgim büyük, çıplak ayakla çimenlerde gezmek, bir çayıra uzanıp yüzümü otlara gömmek, doğanın kokusunu içime, derenin şırıltısını kulaklarıma çekmek en büyük mutluluk benim için.

Hikâyenin sonunda tabelanın değiştirilmesiyle çok güçlü bir soru doğuyor: Doğada asıl tehlikeyi kim yaratıyor? Sizce biz yetişkinler, doğayı çocuklara nasıl anlatmalıyız/bu farkındalığı kazandırmak için neler yapmalıyız?

Bütün öykü ve yazı atölyelerinde hemen ilk ders Anlatma Göster konusuna, alıştırmalarına ayrılır. Göstermenin, sahnelemenin okur üzerindeki etkisinden bahsedilir. Geveze bir anlatıcı okuru canından bezdirir, çareyi kitabı bir kenara atmakta bulur.

Doğayı anlatmakla, onlara ders vermekle bir yere varmamız zor. Çocuklar geveze yetişkinlere, nasihatlere kulaklarını tıkarlar. Onlara doğayı göstermeliyiz. Onları doğanın içinde yaşatabilirsek; kamp yapmak, yürüyüş rotaları çıkarmak, izcilik, tırmanış, çadır tatilleri, doğa yürüyüşleri gibi faaliyetlerle, doğanın kurallarını kendileri deneyimleyerek, canlılara dikkat ederek, saygı göstererek kalıcı bir farkındalık geliştirirler.

Okullar yalnızca sınav odaklı derslere değil de yaşam ve doğa odaklı derslere de alan açmalılar; bahçecilik, mini tarım, kümes, çöp toplama, mahalle temizliği vs. Ama okullardan önce ana babalar çocuklarını yetiştirirken alışveriş merkezlerinde değil de daha çok açık havada zaman geçirmeyi tercih etmeli, kendileri çocuklarına iyi örnek olmalılar.

Yorum yapın