Fatih Gezer: İstanbul’un Kıyısındaki Yalnızlıkların Hikâyecisi | Özlem Sipahioğlu

Kasım 4, 2025

Fatih Gezer: İstanbul’un Kıyısındaki Yalnızlıkların Hikâyecisi | Özlem Sipahioğlu

Fatih Gezer, çağdaş Türk edebiyatının en etkileyici ve özgün kalemlerinden biri olarak, insan ruhunun en kırılgan ve en karanlık noktalarına ışık tutuyor. İstanbul’un kenar mahallelerinden yükselen sesiyle tanınan Gezer, 1980’li yıllarda doğmuş, edebiyata olan ilgisini çocukluk yıllarında geliştirmiştir. Edebiyatla tanışması, sokak aralarında gözlemlediği hayat kesitleri ve aile büyüklerinden dinlediği hikâyelerle başlamıştır. Üniversite yıllarında kısa öyküler ve denemeler yazarak kalemini olgunlaştıran Gezer, modern hayatın karmaşasını ve bireylerin içsel dünyalarını eş zamanlı olarak ele alan kendine özgü anlatım tarzını geliştirmiştir. Onun eserlerinde, karakterlerin ruhsal durumları, toplumsal çelişkileri ve bireysel yalnızlıkları detaylı bir şekilde işlenir; bu yönüyle Gezer, çağdaş Türk edebiyatında fark yaratan bir yazar olarak öne çıkmaktadır.

İlk romanı Ölüler Kıraathanesi, 2021 yılında Vedat Türkali İlk Roman Ödülü’ne layık görülmüş ve edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırmıştır. Roman, İstanbul’un sisli akşamlarında, tozlu koltukların ve ağır camlı kahvehane kapılarının ardında sekiz hayatın kesiştiği bir mekânda geçer. Her karakter, kendi yalnızlığının, geçmişinin ve içsel hesaplaşmasının yüküyle o masaya oturur. Gezer, karakterlerini incelikle işlerken okuru adeta o kahvehaneye davet eder; her bölüm farklı bir bakış açısıyla anlatılır ve karakterlerin iç dünyası detaylı bir şekilde açığa çıkar. Muhsin ve Hector’un, yani Lassie’nin gözünden anlatılan bölümler, romanın en özgün ve duygusal anlarını oluşturur. Bir köpeğin gözünden insanlık hâllerine dair yapılan gözlemler, sessiz çığlıklar ve kayıplar, romanın hem hüzünlü hem de derinliğini artıran yanlarını oluşturur.

Roman boyunca karakterlerin geçmişleri, umutları ve kayıpları, bir poker masasında yapılan hamleler gibi ustaca örülür. Her rest, her el ve her umut, hem oyunun hem de karakterlerin iç dünyalarının simgesi hâline gelir. Gezer’in anlatımı, toplumsal dışlanmayı, aidiyet arayışını ve yalnızlığı sade ama etkileyici bir dille işlerken, okuru kendi hayatına dair derin sorgulamalara sürükler. Okur, farkında olmadan masadaki bir oyuncu hâline gelir; kendi kararlarını, hatalarını ve seçimlerini masadaki hamlelerle kıyaslar.

Yazar, yalnızca birinci romanıyla değil; sonraki eserleriyle de dikkat çekmektedir. Son romanı Firuzan’da Gezer, zamanın ve kuşakların iç içe geçtiği bir anlatıyla okuru, genç yaşta yaşamdan vazgeçen Firuzan’ın ve ardında bıraktığı kadınların hikâyelerine davet ediyor. Büyük büyük ninesi Umay’dan başlayıp kendi kızına kadar uzanan kuşakların öyküsü, bireysel ve toplumsal felaketlerle örülü bir küçük destana dönüşüyor. Erkeklerin kalem oynattığı tarih hikâyelerine karşı bir başkaldırı niteliği taşıyan bu eser, okuru yalnızca izlemeye değil, hissederek ve duyumsayarak yaşamın sınırlarında dolaşmaya çağırıyor. Gezer, kitabın sayfaları arasında okura, kadınların sessiz güçlerini, toplumsal rollerini ve kuşaklar boyunca aktarılan hafızalarını yansıtıyor. Metin içinde yer alan QR kodları aracılığıyla yazarın özel bestelediği şarkılara ulaşmak da mümkün; böylece okur, Firuzan’ın dünyasını sadece okumakla kalmayıp, duyumsayarak deneyimleyebiliyor.

Her iki roman da yalnızlık, aidiyet, toplumsal çelişki ve insanın kendi içsel çatışmaları ekseninde derinlemesine temalar sunar. Gezer’in eserlerinde yalnızlık ne bir kader ne de bir ceza olarak sunulur; aksine bir liman, bir sığınak ve bazen de zorunlu bir hesaplaşma alanıdır. Okur, her sayfada kendini sorgular, karakterlerle özdeşleşir ve kendi yaşamına dair sorular üretir: “Ben hangi masadayım? Hangi elde kaldım? Hangi resti attım?”

Gezer, Türk edebiyatında karakter derinliği, psikolojik çözümlemeler ve mekân betimlemeleriyle fark yaratan bir yazar olarak öne çıkıyor. İstanbul’un arka sokaklarından, kahvehanelerinden ve hayatın küçük detaylarından süzülen hikâyeler, Gezer’in kaleminde evrensel bir dile dönüşüyor. Firuzan ile birlikte okurlar, yazarın anlatım dünyasına daha derinlemesine dalarken, insan ruhunun kırılgan ama bir o kadar da direngen yanlarını keşfetme fırsatı buluyor. Kitaplarındaki kuşaklararası perspektif, toplumsal hafızanın aktarımı ve bireysel öykülerin iç içe geçişi, okuyucuya çok katmanlı bir deneyim sunuyor.

Her roman, okura hem bir ayna hem de bir pencere sunar: Kendine ve başkalarına bakmak, yaşamın sınırlarını ve kişisel seçimlerini yeniden değerlendirmek için bir fırsat. Fatih Gezer’in eserleri, özellikle derin karakter çalışmaları, toplumsal ve bireysel temaları eş zamanlı işlemesi ve içsel yolculuklara verdiği önemle, çağdaş Türk edebiyatında kendine sağlam bir yer edinmiştir. Ölüler Kıraathanesi ile başladığı yolculuk, Firuzan ile devam ederken, okuruna her zaman düşündüren, hissettiren ve kendi hikâyesini sorgulatan bir edebiyat deneyimi sunuyor. Modern hayatın karmaşası ve insan ruhunun kırılganlığı, Gezer’in eserlerinde ustalıkla işlenmiş, okuru hem duygusal hem de zihinsel bir serüvene davet etmektedir.

Yorum yapın