Fanzin: Kamil | İrem Şahin

Ocak 2, 1980

Fanzin: Kamil | İrem Şahin

580112_443169355733832_626559902_nYirmi dokuz yıl önce, gece yarısı bir taksi şoförünün seçtiği isimle doğdu Kamil. Babası yazı tura seven biriydi, biraz da bağımlısıydı. Çoğu kararını bozuk parayla verirdi. Karısını hastaneye yetiştirmeye çalışırken şoförden aldığı iki isim için de -Mehmet ve Kamil- para attı. Kadın sancılar arasında böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceğini söylese de tura gelmiş, isim belirlenmişti: Kamil.

Liseden sonra okumak için geldiği İstanbul’dan hatta üniversitesinin kampüsünden hiç ayrılmamıştı. Hayatı; dersleri, okulu ve kitaplarıydı. Ailesi sosyoloji bölümünü tercih etmesine karşı çıkmıştı  fakat onun için bu bölüm tercihten fazlasıydı. Mezuniyetten hemen sonra, okumaya devam etme kararı alması ve araştırma görevlisi olması sebebiyle okulundan hiç kopmadı. Günleri; bölümü, kütüphane, derslikler ve yurt arasında geçiyordu. Sessiz, yalnız ve içine kapanıktı; bazı zamanlar mutlu ancak çoğunlukla melankolik bir ruh haline sahipti. Kitaplar ve ders dışında bir hayat olduğunu ondan, deniz gözlü dediği kızdan öğrenmişti.

Dersine girdiği ikinci sınıf öğrencisi bu kızı daha önce neden fark edemediğini çok sormuştu kendine. Gözleri öyle farklı bir mavi, bakışları öyle dikkatliydi ki onu görmediği bir yılı kendisi için kayıp saymıştı. Bu kadar çok etkilenmesine rağmen yaklaşamamıştı kıza, sonuçta öğrencisiydi. Sadece derste gördüğü, en ön sırada onu dikkatlice dinleyen bir öğrenciydi. Kızın da ondan etkilenip etkilenmediğine emin olmadan adım atamazdı hem, utangaçlıktan gelen garantici bir yapısı vardı. Bu sebeple, ilişkilerinin başlayışı, kız sayesinde olmuştu. Dersle ilgili sorular soran mailler ile başlayan konuşmaları, elbette kız sayesinde farklı bir noktaya ilerlemiş ve sevgili olmuşlardı. Artık Kamil, haftanın birkaç gününü sevgilisinin kampüse yakın yaşadığı evde geçiriyordu. Kitaplarından kopmayıp sevdiğini yok saydığı zamanlarda sık sık kavga etseler de güzel ve düzenli bir ilişkileri vardı. Sevdiği, kitaplara olan bu bağımlılığını, işine olan tutkusuna yorsa da durum biraz daha farklıydı. Kamil, hayatının büyük bir bölümünü kendi kendini dinleyerek geçirmişti, yani pek arkadaşı yoktu. Bunun sebebi çoğunlukla depresyondaymış ve hayatındaki hiçbir şey yolunda değilmiş gibi davranmasıydı. Bu yüzden de kendiyle kaldığı zamanları özlüyordu ve o anlara dönebilmek için kimi zaman kitaplarını kullanıyordu.

Her şey yolundaymış gibi gözükse de durum tam olarak böyle değildi. Mavi gözlü sevdiği, kimi zaman bu ruh hali, kimi zaman da benim dediğim en doğrusudur tavrı sebebiyle ona çok kızıyordu. Son kavgaları da bu tavır nedeniyle patlak vermişti. İşte o kavgayı, hayatlarını bitiren ve Kamil’in bir ömür unutamayacağı cümleyi o zaman sormuştu: ‘İnsanları, onların duygularını, davranışlarını kitaplarda arayacağına, gözlerinde ara. Böylece onlar hakkında kesin yargılarla konuşmaktan vazgeçersin.’

Bu kavgayla evi terk etmişti Kamil bir hışım. Gecenin bir yarısı gideceği tek ter meyhane gibi gelmişti o an. Gitmişti de, unutana kadar içmek için. O zaman fark etmişti; düşündükçe anlamıştı yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu. Meyhaneden çıkınca biraz uzak kalmak en iyisi deyip eve gitmekten vazgeçti. Okula da gidemezdi. Bu sebeple bir arkadaşına gitti ve okula bildirdiği hastalık bahanesiyle bir hafta boyunca evden çıkmadı. O haftanın sonunda anladığı tek şey sevdiğini çok özlediğiydi. Gitmeli, onu görmeli ve ondan af dilemeliydi. Hızlıca giyinip evden çıktı, sevdiğine koştu. Kapının önü ayakkabı doluydu ve kapıyı hiç tanımadığı gözü yaşlı bir kadın açmıştı. Sonuca varmak hiç zor olmadı Kamil için. Kadının öldü demesine gerek kalmadan koşarak çıktı apartmandan. Kendini o meyhanede buldu ve durmadan içti. Aklında sevdiğinin son cümlesi vardı, o cümlenin son olacağını tahmin edememişti. Vasiyet gibi geldi bir an. Mutlaka gerçekleştirilmesi gereken son bir istek.  Ama nasıl?

Sarhoş kafayla, nereye gideceğini bilemeden çıktığı meyhanenin sokağında, ateş yakmış ısınmaya çalışan iki evsizle karşılaştı. Selam verip ısınmak için ellerini uzattı ateşe. Dalıp gitmişken düşüncelerine aklına yine o soru geldi ve hemen ardından cevabı. İnsanları biraz olsun anlayabilmek, sokakları yaşamakla mümkündü. Sevdiğinin vasiyetinin gerçekleşmesi de… Kamil, o geceden, o meyhaneden sonra da ayık gezemedi. Önce terk etmiş sonra da terk edilmişti. Ona kalan tek şey ise şaraptı. Anlamak, anlamlandırmak ve o deniz gözler yokken yaşamak ayık kafayla başarılabilecek iş değildi çünkü.

İrem Şahin – edebiyathaber.net (31 Ekim 2014)

Yorum yapın