
Yaşadığınız öyküler dilerim güzel bitsin!
Necati Tosuner’in son kitabı, Gönülde Kitap, anılardan, notlardan, değinilerden, düşüncelerden oluşan bir deneme… Elde Kitap’ın devamı niteliğinde olan eser, Alakarga Yayınları tarafından yayımlandı. Duru, akıcı bir dili var. Yayıncılık yapmış, son elli yıla tanıklık etmiş; geçmişi, bugünü titizlikle ele alan yazara hayran olmamak elde değil. Kimler yok ki, Cemal Süreya, Hulki Aktunç, Sabahattin Kudret Aksal, Demir Özlü, Yüksel Pazarkaya…
Son Yaprak ile başlayan, İzmir’de Söylenen Birkaç Sözcük’e uzanan yazılarda, mizahı kullanışı, dili, imla özeni dikkat çekiyor.
Dr. Bahar Deyince’de şöyle diyor Tosuner,
“Gözlerimin önünde canlanan ilk görüntü Hatay’dan: Gündüz. Üst katta, en dipteki iki masa birleştirilmiş, -kalabalığız.
Dr. Bahar duvarın hemen yanında oturuyor. Ben de onun karşısındayım. Bahar’ın yanında Sait Maden var. Onun yanında Mustafa Öneş, onun yanında Günel Altıntaş. Benim yanımda Hulki Aktunç var. Refik Durbaş, Hulki ile Eray Canberk arasında. Eray’ın yanında Egemen Berköz. Mehmet Ali Işık, Egemen ile Günel’in arasında oturmakta ve çemberi kapatmakta.
Benim üzerimden kapıya doğru uzun uzun bakmakta Bahar.
“Biliyor musun Dr. Bahar?..” diyorum, biraz yüksek sesle ona.
Sonra da ortalığa atıyorum lafımı:
“Biliyor musun, bu masada şiir yazmayan bir tek kişi var!”
İnce bir gülücük geçiyor “deli doktoru”nun yüzünden, kapıya bakmayı sürdürüyor.
Öyküye dair düşünceleri, okuma tutkusu, yazma isteği, Ankara’ya, çocukluğuna duyduğu özlem, Almanya günleri.. Gönülde Kitap, bir çınarın dalları gibi sarıyor, kucaklıyor okuru. O çınarın gölgesinde, Refik Durbaş’ın “Şarabı sev, tütünü incitme, beni de unut…” dizesini duyuyorsunuz. Edebiyat dünyasından söz açıyor, günümüz yazarlarına, okuduğu kitaplara da değiniyor.
Korugan Günleri’nde, “Edebiyat dünyası, bir yıldız kalabalığıdır. Yıldızların ortak özelliği birbirlerini sevmemektir.” der.
Kadıköy’de Bir Sokak’ta…
Evet, iskele bizler için hep önem taşımıştır.
Hele Cemal Süreya, iskeleye en yakın oturan şair olmakla açıkça övünürdü. Saklısı yok, bunu biraz da Dağlarca’nın damarına basmak için yapardı. Dağlarca ise,“adam yerine koyduğu tek şair”e kızmazdı.
Necati Tosuner’in yaşamı mücadeleyle geçmiş, kitapta bu izlek hissediliyor.
“İlk kitabımın çok gösterişli bir adı vardı: “Özgürlük Masalı”.
Kitabın ilk öyküsünün adı da şöyle:“Yalnızlığa Övgü”. Bir öykü adı daha var anlamlara anlam katmakta yarışan: İnsan Sayılmak”…
Direniş budur!
Toplumun değer yargılarına direniş…
Eskiye özlemi, çocukluğuna özlemi şu sözlerle anlatır.
Çocukluğumda, sık sık elektrik kesilirdi.
Kesildi, denilmezdi; gitti, denilirdi.
Elektrik gidince, koşup radyo kapatılır,
lambaların düğmesi hemen kıvrılırdı.
Ama bir lambanın düğmesi açık bırakılırdı:
Gelirse, belli olsun!
Gaz lambası yakılır, beklenirdi.
Gelmesi uzun sürerdi…
Yayıncılar, yazarlar kızsınlar ister, ilan hazırlar, arkadaşlarına okutur. Kimi inanmayacaklarını, kimi şaka sanacaklarını söyler…
Necati Tosuner
bir yayımcı arıyor!
Necati Tosuner’in
* Kişiliğini önemseyen,
* Yazdıklarına değer veren,
* Yazarlığını desteklemek isteyen,
* Telefonlarına çıkacak, mektuplarını yanıtlayacak,
* Cimri, kindar ve nobran olmayan,
* İnsanlıktan nasibini almış olan bir yayımcı…
Kalemi kılıçtır Tosuner’in. Bazen verebileceği en güzel hediye olur. Almanya günlerinden bahsederken ona sigara armağan etmek isteyen güzek kıza uzatır kılıcını. “Kız nerden bilsin bir şövalyeyle konuşmakta olduğunu.” Gönülde Kitap, geçmişe bakar, uzun bir bakıştır bu, derin ve hisli. Neleri önemsediğini, direnmek için nasıl yazıya tutunduğunu, tasarılarını görürüz. Enseye vurup kaçan öyküler de yazmıştır, roman da. Yazdıklarını çok beğendiğinde, “Vay be!” diyerek kalemi atar masaya.
Edebiyat dünyası denen bu yıldız kalabalığında duruşun önemini anlarız.“İyi adamdı, kalemi de fena değildi!”denmesi yeter ona.
Vefa, hatıra, hafızanın kuytularına inen kitabın kapağında; şair, eleştirmen, Mustafa Öneş’in deseni kullanılmış. Dotlarını özlemle anıyor, arıyor Necati Tosuner…
Kurak. Çorak. Bozkır kabuklu.
Geçmiş yangın yeri bir ömür…


















