Didem Madak şiirinde otoriteye karşı çıkış | Baran Barış

Şubat 15, 2019

Didem Madak şiirinde otoriteye karşı çıkış | Baran Barış

Ataerkil ilişkilerin toplumun her köşesine sızdığı bir düzende sanatın pek çok dalı da bu erkek egemenliğinden payını almış ve kadın yazarların, şairlerin, yönetmenlerin adları uzun yıllar geri planda bırakılmıştır. Türk yazınında öykü ve roman gibi türlerde 1960’ların sonu, 1970’lerin başından itibaren kadın yazarlar ortaya koydukları yapıtlarla adlarını duyurmaya başlasa da kadın şairlerin yapıtları üzerinde, bugün bile, yeteri kadar durulmamaktadır. Oysa günümüzde de üretimini sürdüren Gülten Akın’ı, Lale Müldür’ü; tek şiir kitabıyla kendinden önce yazmaya başlayan şairleri bile etkileyen Nilgün Marmara’yı tanımadan şiirimizin dününü ve bugününü anlama ve öğrenme çabası yetersiz olacaktır.

Yapıtlarıyla 2000 sonrası Türk şiirini etkileyen Didem Madak, toplumun kendisine çizdiği çerçevenin dışına çıkan, eril düşüncenin koyduğu kurallara hapsolmayan ve bunlara yönelik itirazı için özgün bir dil yaratmayı başaran şairlerden biridir. İlk şiirlerinin yer aldığı, 2000 yılında yayımlanan Grapon Kâğıtları‘ndan son yapıtı Pulbiber Mahallesi‘ndeki (2007) şiirlere kadar hem kendine hem dünyaya bazen alaycı bazen de öfkeli bir gözle bakan Madak’ın şiirlerinde en dikkat çeken özelliklerden biri her türlü otoriteye karşı çıkmasıdır. Hem toplumdaki hem sanattaki otoriteye başkaldırırken onun diline de itiraz eder. “Haddini bilmeyenlere haddini bildirme örgütünü kurmaya karar vermiştik.”1 diyen şair, haddini bilmeyerek kadınlar üzerinde egemenlik kurmaya çalışan erkek iktidarına şiiriyle had bildirir.

Toplumsal cinsiyet kalıpları kadınlardan ya iyi eş / fedakâr anne ya da baştan çıkaran kadın rollerini bekler. Ayşe Saktanber bu rollere ilişkin şu değerlendirmeyi yapar:

Türk toplumunda kadınların bir erkeğin vesayeti altında yaşaması yasal ve toplumsal bir norm. Buradan giderek kadınlar için “serbest”, “özgür” nitelemeleri bir erkeğin koruması altında bulunmadıklarına veya yasal olarak vesayeti altında bulundukları erkeklerin otoritesini ihlal ettiklerine işaret ediyor. Bu bağlamda koruma altındaki kadınların cinsellikleri imaların, üstü kapalı gözetlemelerin dışında söz konusu edilmezken, “serbest”, “rahat” kadınların cinsellikleri her türlü seyre ve kullanıma açık görülüyor. Dolayısıyla Türk toplumunda kadınlar, bu çerçevede oturtuldukları konuma göre, en azından temsili düzeyde, cinselliklerinden neredeyse tümüyle arındırılmış olanlarla, cinselliklerinin dışında herhangi bir kimliği bulunmayanlar olarak adeta ikiye ayrılıyorlar.”2

Didem Madak, “Enkaz Kaldırma Çalışmaları” başlıklı şiirinde, “Asaletim de sizin olsun baylar, rezaletim de! / Beni bir sutyen lastiği ile asın.”3 diyerek ataerkil toplumun kendisine dayattığı rolleri reddeder. İyi eş / fedakâr anneyi asillikle, özgür kadını ise rezillikle tanımlayan bu düşünce yapısının kadınları hem temel hem mecaz anlamda “idam etmesine” yöneltilmiş bir öfkedir bu dizeler. Kadını iki rol arasında seçim yapmaya zorlayan eril iktidar pek çok enkaz yaratmış, bu enkazı kaldırmak da yine kadınlara bırakılmıştır.

“Karşılıksız Hayat” isimli şiir de kendini kadınların efendisi olarak gören eril otoriteye alaycı ve hicivli bir dille verilmiş bir yanıt gibidir:

Evet efendimiz!

Bahçedeki yaprakları süpürdüm

Kediye sütünü verdim, işe geç gitmedim

Kirayı yatırdım, fazla içmedim

Balkabağını parlattım efendimiz

Yılbaşında kabak tatlısı da yaparız.

Hayır, şeytanım çatlamadı, çatlamıyor.

Islık çalmam ve parmaklarımı hiç kıtlatmam

Yarın karlar erirse,

Yüzüm geçit verirse gülümserim birilerine

Peki gülümserim efendimiz

Başka emriniz?4

Bu dizeler, kadınlara dayatılan toplumsal cinsiyet rollerinin bir özetini verirken şiirin başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde kadının karşılıksız ev içi emeğini de akla getirir. Ev dışında çalışan kadın, erkeğin aksine, ev içinde de çalışır ve bu emeğinin karşılığını alamaz. Gülnur Acar – Savran’ın da belirttiği gibi, “… sevginin, aşkın dışa vurulması olarak algılanır bu işlerin büyük bir bölümü… Bu yanılsamayı pekiştiren bir başka olgu da bu işlerin niteliğiyle, nasıl bir çalışma biçimi olduklarıyla ilgilidir. Bu işlerin mesai saatleri yoktur, günlük yaşamla iç içe girmiş, onun parçası haline gelmiş bir emek sürecini oluşturur bunlar.”5 Yine bu şiirde geçen “sus-dinle-sus-sus-dinle-sus… / kapısesikilitsesikapısesikilitsesi…”6 dizeleri de kadınların yaşamak zorunda bırakıldıkları kısır döngüyü gözler önüne serer.

Ataerkil düzende gücü elinde bulunduran erkek, eril otoriteye karşı çıkılmadığında egemenliği altına aldığı kadınları kendi gözünde ödüllendirirken beklediğinin aksine, güçlü olan kadınları ise “cadı” ilân ederek yakar. Madak’ın “Çatlaklar Arasında” isimli şiirinde yer alan “Ağlamadım. / Ağlamayan kadına teşvik fonundan kredi vermiyorlardı bile”7 dizeleriyle “Paragraf Başı” şiirinde bulunan “Kanalizasyondan fırlar bir cadı, / Başını engizisyona çarpar.”8 dizeleri, bu gerçeğin şiire yansımasıdır. Bir başka deyişle eril dil, Didem Madak’ın da söylediği gibi “Rahmin kadar konuş…”9 der kadınlara.

Kadına uyması gereken kurallar ve yapması gereken görevler listesi veren ataerkil otorite, öte yandan kadınların deneyimlerini de sonraki nesillerle paylaşmasını istememiş ve kadınlar Fatmagül Berktay’ın dile getirdiği gibi tarih yazımından dışlanmışlardır.10 Böylece tarihin de erkek egemenliği altına alınmasıyla farklı kuşaklardan kadınlar arasında bir köprü kurulması ve yaşantıların, edinilen bilgilerin, mücadele örneklerinin aktarılması engellenmiştir. Bu nedenle Didem Madak, “…Bu dünyaya, yemeğin, pişmesini, bebeğin doğmasını, çamaşırların kurumasını beklerken çamaşırların kuruduğunu, yemeğin piştiğini ve bebeğin doğduğunu yazan bir kadının gelmesini diliyorum. Ayrıca bunları yaparken aklına mukayyet olmasını istiyorum…”11 diyerek kendini yazma olanağı elinden alınan kadınların deneyimlerini yazarak tarihe not düşürmelerini ister. “Ferman tarihinse / Göğe doğru uzanan bu beden de bizimdir icabında.”12 derken hem tarihin erkeklerin tek elinde oluşuna hem de kadın bedeni, yaşamı üzerinde söz hakkının olduğunu savlayan otoriteye meydan okur. “Pulbiber Mahallesi Tarihi” adlı şiirinde de o mahallede yaşayan, “ortalığa çeki düzen ver”mek13 zorunda olan kadınların tarihini yazar.

Mahkemelerde iki kadının tanıklığının bir erkeğe denk görülebildiği bir tarihin ve kâğıt üzerinde eşitmiş gibi gösterilse de kadını değil, kadının haklarını gasp edenleri savunan, koruyan yazılı veya yazısız yasalar karşısında kadınları ataerkiye karşı çıkmaya çağırır şair ve “Kaç Zamandan” adlı şiirinde “Keşke biraz illegal olsan Aylâ Abla.”14 derken aslında bütün kadınları bu yerleşmiş, kanıksanmış eşitsizliğe karşı seslerini yükseltmeye davet eder.

Didem Madak şiiri, toplumsal yaşamda görülen eşitsizliklerin yanında yazını, şiiri kurallarıyla çevreleyen, şiirde kadına yalnızca nesne olarak yer alacaksa izin veren sanattaki erkek egemenliğine itiraz eder ve bunu yaparken otoritenin kullandığı dilin kurallarına da uymaz. “Eski dünya düzenine… / Camların çok kirlendiğini düşünen kadına… / Hadi hiç düşünme diyenlere, / Sıhhi şairlere, / Kibar beylere…”15 şiir ithaf edip sonunda “Şiirin ortasında striptiz yapan kadına da / Bir şiir ithaf etmeye karar verdim.”16 diyerek şiirin tüm katı kurallarını alaşağı eder. “Müsveddeler” başlıklı şiirinde de verili dilin kurallarını yıkar:

İmlâmı iyice bozsam da farketmez, artık.

Kime ne “de-da”ları ayırmasam?

Noktalarda durmasam,

Bir ünleme koşsam yalnızca,

Sonu uçmak olan bir çığlığa.17

2000 yılında yayımlanan Grapon Kâğıtları, 2002 tarihli “Ah”lar Ağacı ve son kitabı Pulbiber Mahallesi‘ndeki (2007) şiirlerinde kendine ait bir dil oluşturan, gerek toplumdaki gerek şiirdeki düzeni sorgulayan ve eleştiriler getiren Didem Madak, dünyayı tek renge boyamak isteyen ataerkil düzene kafa tutarken bu düşünceye boyun eğen, hayatından tüm renkleri çıkaran insanlar için ise şu dizeleri bırakıyor son kitabı Pulbiber Mahallesi‘nde yer alan “Gecenin Çekmecesi” başlıklı şiirde:

 …

 Bana artık büyü diyorlar

 Bütün renkleri mezun etmişler hayatlarından

 Karanlığa emekli öğretmenler gibi sanki insanlar.18

Baran Barış – edebiyathaber.net (15 Şubat 2019)

1Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 67.

2Ayşe Saktanber, Kadın Bakış Açısından Kadınlar (Yay. Haz. Şirin Tekeli), “Türkiye’de Medyada Kadın: Serbest, Müsait Kadın veya İyi Eş, Fedakâr Anne”, İletişim Yayınları, İstanbul 2011, s. 191.

3Didem Madak, Grapon Kâğıtları, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 38.

4Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 61.

5Gülnur Acar – Savran, Beden Emek Tarih, Kanat Kitap, İstanbul 2009, s. 19.

6Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 48.

7Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 43.

8Didem Madak, “Ah”lar Ağacı, Everest Yayınları, İstanbul 2002, s. 57.

9Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 29.

10Fatmagül Berktay, Tarihin Cinsiyeti, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 20.

11Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 81.

12Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 19.

13Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 21.

14Didem Madak, Grapon Kâğıtları, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 27.

15Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 39, 40.

16Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 39, 40.

17Didem Madak, “Ah”lar Ağacı, Everest Yayınları, İstanbul 2002, s. 46.

18Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis Kitap, İstanbul 2012, s. 15.

Yorum yapın