Derrida, Seyrani ile Karşılaşırsa | İhsan Kurt

Mayıs 10, 2025

Derrida, Seyrani ile Karşılaşırsa | İhsan Kurt

Yazılı ve sözlü çeşitli kaynaklarda genellikle “disiplinlerarası” olarak adlandırılan; benim ise “bilimlerin evlendirilmesi” şeklinde tanımladığım bir yaklaşım var ki, bu yöntem yeni fikirler ortaya koymak ve özgün verilere ulaşmak açısından son derece önemlidir. Bu düşüncemi yıllar önce Erik Erikson ile Karacaoğlan’ı karşılaştırarak ortaya koymuştum. Bu yazıda ise, Derrida ile Seyrani ’yi bir araya getirerek, yani Seyrani’nin bir şiirini Derrida’nın yapıbozum (deconstruction) yöntemiyle çözümlemeye çalışarak, benzer bir yaklaşımı sürdürmeyi amaçlıyorum.

Edebiyat eserlerinin çözümlemelerinde hâlen geleneksel yaklaşımlar ön plandadır. Oysa edebi üretimde yenilikçi açılımlar elde edebilmek için, hem farklı çözümleme modellerinin geliştirilmesi hem de mevcut kuramsal çerçevelerin metinlere uygulanabilirliğine dair örneklerin çoğaltılması gerekmektedir.

Bu yazı, 19. yüzyıl halk şairlerinden Seyrani’ye ait “Eski Libas Gibi Aşkın Gönlü” başlıklı şiiri, Jacques Derrida’nın yapıbozum kuramı bağlamında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Şiirin yüzeysel katmanında yer alan geleneksel aşk teması ve metaforlar, Derrida’nın “différance”, “temsiliyetin krizi”, “imza”, “performatif söylem” ve “karşı-imza” gibi kavramlarıyla birlikte ele alınarak, şiirdeki anlam üretiminin sabitlenemezliği, içsel tutarsızlıkları ve ertelenen anlam katmanları ortaya konmaktadır.

Bu analiz, şiiri sabit anlamların çözüldüğü, merkezsizleşmenin yaşandığı ve öznenin istikrarsızlaştığı bir söylemsel yapı olarak değerlendirmekte; halk edebiyatının geleneksel kalıplarında dahi postyapısalcı bir okumanın mümkün olduğunu göstermeyi hedeflemektedir.

Seyrani’nin şiiri, klasik halk edebiyatı formu içerisinde aşkın kırılganlığını işlerken dilin sunduğu metaforik düzen ile anlam üretmeye çalışır. Ancak bu şiiri Derrida’nın yapıbozum kuramı çerçevesinde incelediğimizde, şiirin sunduğu aşkın ve gönlün, sabit anlamlardan ziyade sürekli ertelenen ve çözülen birer yapı olduğu görülmektedir. Derrida’ya göre anlam, dilde kendiliğinden ve kalıcı olarak var olmayan; hep başka bir işarete ihtiyaç duyarak ertelenen (différance) bir süreçtir.

“Eski libas gibi âşıkın gönlü / Söküldükten sonra dikilmez imiş”

Şiir, aşkı temsil eden bir merkez olarak “gönül” kavramını öne çıkarır. Fakat aynı dizelerde gönül sökülmüş ve onarılamaz durumda sunulmuştur. Derrida’nın metafizik merkez eleştirisine göre (Edebiyat Edimleri, s. xii), metinler bir merkez önerdikleri anda o merkezi zaten bozarlar. Bu nedenle gönül hem aşkın taşıyıcısıdır hem de artık işlevsiz, yırtılmış bir metafordur.

“Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş / Kıyamete kadar sökülmez imiş”

Bu dize, aşkın birleştirici gücünü sonsuzlukla ilişkilendirir. Ancak bir önceki kıtada gönül zaten onarılamaz olarak tanımlanmıştır. Böylece şiir kendi içinde çelişir. Derrida’nın différance kavramı, anlamın hem zamansal hem anlamsal olarak ertelendiğini, dolayısıyla “aşk” kavramının şiirde tam bir yere oturamadığını, her dizede başka bir anlamla yeniden belirdiğini gösterir.

“İbrişimden nazik saydığım güzel / Meğer pulat gibi bükülmez imiş”

Bu dizelerde “güzel” figürü başlangıçta yumuşak ve kırılgan bir yapı olarak tahayyül edilirken, sonunda sert ve katı olarak tanımlanır. Derrida’nın temsil eleştirisi (s. 202), bir şeyin temsili ile gerçekliği arasındaki boşluğun asla kapanamayacağını vurgular. Şiirdeki güzel, temsil edilemez; çünkü temsil ettiği her nitelik başka bir karşıtlıkla çürütülür.

“Seyrani’nin gözü gamla yaş imiş / Benim derdim her dertlere baş imiş”

Dizelerde şair doğrudan metne “imza” atar. Ancak Derrida’ya göre imza, yazarın metne otorite kazandırmasının aracı değildir (s. xxii). Tam tersine, imza metni bir tekrar yapısı içine sokar. Şiirde “ben” konuşsa da, bu benlik sabit değildir; halk şiiri geleneğinin oluşturduğu bir pozisyonu temsil eder.

“Ben bağrımı toprak sandım taş imiş / Meğer taşa tohum ekilmez imiş”

Burada doğa metaforu üzerinden kurulan anlam, hem bir yanılgı hem de bir söylem eleştirisidir. Şairin “toprak” olarak gördüğü bağrı, “taş” çıkar. Tohum anlamın, taş ise anlamsızlığın metaforudur. Derrida’ya göre burada söylem, tam da işlemeye başladığı noktada bozulur. Şiir bir anlam vaadiyle ilerlerken, anlamın imkânsızlığına dönüşür.

Seyrani’nin “Eski Libas Gibi Aşkın Gönlü” şiiri, geleneksel halk şiiri kalıpları içerisinde aşk, gönül, güzel ve dert gibi temaları işler. Ancak Derrida’nın yapıbozumcu bakışıyla bu kavramların şiir boyunca sürekli değiştiği, karşıt anlamlara dönüştüğü ve temsillerin başarısızlığa uğradığı görülür. Şiir, duygusal bir bütünlük değil; söylemsel bir çözülme sahnesi haline gelir. Bu yapıbozumcu okuma, metnin içsel çelişkilerini açığa çıkararak, okuru da metne bir “karşı-imza” atmaya davet eder.

Kaynakça:

  • Aşık Seyrani.(1987). Hasan Avni Yüksel. Kültür B. Y.
  • Derrida, J. (2010). Edebiyat Edimleri. (Der. Derek Attridge, Çev. Mukadder Erkan & Ali Utku). Otonom Yayınları.
  • Derrida, J. (1990). Yazı ve Fark. Çev. Ahmet Cemal. Kabalcı Yayınları.
  • Kurt, İhsan. (2002) Psikolojiden Kültüre. Eğitim Y.s.159-166

edebiyathaber.net (10 Mayıs 2025)

Yorum yapın