Demokrasi tarihinden notlar | Burak Soyer

Ekim 19, 2022

Demokrasi tarihinden notlar | Burak Soyer

Politika profesörü John Keane’nin yazdığı ‘Kısa Demokrasi Tarihi’, demokrasinin M.Ö. 2500 yılında Suriye-Mezopotamya’daki ilk ortaya çıkışından günümüze kadar geçirdiği evreleri ele alırken halkın elinde bulunması gereken bu yönetim biçiminin zamanla nasıl ‘şahsileştiğini’ de gözler önüne seriyor. 

“Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi.” Google’da yaptığınız “Demokrasi nedir?” aramasında karşınıza Oxford Languages ve Vikipedi’de yer alan bu tanım çıkıyor. Açıklama gayet net. Sözcüğün kökeni ise Yunanca. “Demos”, halk, yurttaş gibi anlamlara gelirken “kratos” ise iktidar, yönetme, güç demek. Bunlar demokrasinin kağıt üzerindeki tanımlamaları. Teoride kullanımı diyelim kısaca. Pratikte işler bu tanımlamalara harfiyen bağlı şekilde yürümüyor maalesef. Çünkü demokrasinin içine giren, onunla birlikte anılan ve onun kapsama alanında yer alması gereken bin bir çeşit ayağı bulunuyor. Bunların hepsine kucak açan bir demokrasi modeli günümüzde bulunmuyor maalesef. Peki bu hep böyle miydi? Elimizde buna yanıt arayan  kaynak bir kitap bulunuyor: Kısa Demokrasi Tarihi. John Keane’nin yazdığı, Ali Nalbant çevirisiyle Say Yayınları etiketiyle yayınlanan kitap M.Ö. 2500 yılında Suriye-Mezopotamya’daki ilk halk meclislerinden günümüze kadar çeşit çeşit hale bürünün demokrasinin bir özetini sunuyor okura. 

Sydney ve Berlin Bilim Merkezi’nde politika profesörü olan yazar John Keane, aynı zamanda yine Sydney’de, Sydney Demokrasi Ağını, Londra’da ise Demokrasi Çalışmaları Merkezi’ni kurmuş. Yayınlanmış birçok kitabı bulunan yazarın Demokrasinin Yaşamı ve Ölümü kitabı Başbakanlık Yazınsal Ödülü için kısa listeye girerek farklı dillere çevrilmiş. Ayrıca yakın zaman önce de beşeri bilimlere yaptığı katkıdan dolayı da Balzan ve Holberg ödüllerine layık görülmüş. 

Keane’in kitabının girişinde yer alan şu tezi aslında demokrasinin sadece siyasiler nezdinde değil biz sıradan vatandaşların gözünde de  ne durumda olduğunun ve nereye gittiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu aynı zamanda Kısa Demokrasi Tarihi’nin yazılış amacına dair de genel bir fikir içeriyor: “Henüz otuz yıl önce demokrasinin yolu açık gibi görünüyordu. Gücün halkta olması önemliydi. Keyfi yönetime karşı halk direnişleri dünyayı değiştirmişti. Askeri diktatörlükler yıkılmıştı. Apartheid çökmüştü. Kadife devrimleri, lale, pembe ve turuncu devrimler takip etmişti. Politikacı sürüngenler tutuklanmış veya mahkemeye çıkarılmış, tutukluyken ölmüş veya olduğu yerde vurulmuştu. Şimdi işler değişti. Belarus, Bolivya, Myanmar, Hong Kong ve başka yerlerde vatandaşlar tutuklanıyor, hapse atılıyor ve idam ediliyor. Başka yerlerde demokratlar, çağımızın garip bir biçimde çıldırmış olduğu hissine kapılarak ve Hindistan, Birleşik Devletler, İngiltere, Güney Afrika ve Brezilya gibi birinci lig demokrasilerinin bir uçuruma doğru sürüklendiği korkusuyla kafası karışarak, toplumsal eşitsizliğin artması, vatandaşların umursamazlığı ve sorumsuz devlet kurumlarının çürümesiyle dibe batarak genel olarak geriliyor gibi görünüyor. Kızgın halk kitlelerinin demagogları desteklemesinin ya da gözetleyici kapitalizmin, salgın hastalıkların, Çin’in yükselişinin ve demokrasinin dilini konuşan ama onun özünü hiç takmayan Putin tarzı despotların, demokrasiyi sabote ettiğine dair korkuları artıyor. Aynı zamanda vurdumduymazlık ve kuşkuculuk da yükseliyor. Demokrasinin hastalandığı ve ölmekte olduğu laflarının çoğunlukla bir melodram olduğunu; sadece gelip geçici bir hesaplaşma ve yapısal bir ayarlama dönemi olan bugünlerin aşırı ateşli bir tarifi olduğunu söyleyenler var.” 

Kısa Demokrasi Tarihi, Keane’nin demokrasi üzerine yaptığı bu yerinde tespit etrafında şekillenerek demokrasinin ilk ortaya çıkışından şimdiki evrilleşmiş halini örneklerle ve bu örneklere getirdiği yorumlarla ele alıyor. Kitap aynı zamanda ‘çoğunluğun’ ‘kalkanı’ olması gereken bir yönetim biçiminin, güç ve iktidar hırsıyla nasıl ‘kişiselleştiğini’ de ayan beyan ortaya koyuyor. 

edebiyathaber.net (19 Ekim 2022)

Yorum yapın