“Çiçek Apartmanı”ndan bir pandemi hikâyesi | Ayşegün Korkmaz

Aralık 8, 2022

“Çiçek Apartmanı”ndan bir pandemi hikâyesi | Ayşegün Korkmaz

2019 sonu itibariyle ilk kez Çin’de baş gösteren Covid-19 salgını iki yılı aşkın bir süre tüm dünyanın korkulu rüyası oldu. Kimimiz yakınlarını kaybetti kimimizin psikolojisi bozuldu kimimizse ekonomik olarak çöküntüye uğradı. Ama sürecin en büyük yükü canlarını ortaya koyarak hizmet veren sağlık çalışanlarının üzerindeydi. En çok da doktorların… Çünkü doktorluk mesleği özverili olmayı gerektiriyordu. İçlerinden bazıları bu yolda hayatlarını kaybettiler. Basında, sosyal medyada kanatlı melekler dedik onlara, methiyeler düzdük sonra ilk fırsatta silahlı saldırılarda bulunduk. Gözümüzü bile kırpmadan canlarına kastettik. İşte Çiçek Apartmanı’nın başkarakteri Doktor Neval bunun örneklerinden biri. 

Çiçek Apartmanı, A.Ersin Şenerler’in Temmuz 2022’de Ceren Yayıncılık ve Kitabevi’nden çıkan dördüncü kitabı. Ön kapakta kitabın bir pandemi hikâyesi olduğu belirtilir. Yazar romanını virüs yüzünden hayatını kaybeden insanlara, özellikle de sağlık çalışanlarına ithaf eder.

Doktor Neval, özel hastanede çalışan başarılı bir genel cerrahken hayat onu yanlış bir gönül ilişkisi yüzünden istemediği durumlara düşürür. İşinden ayrılıp yaşadığı evi değiştirerek içine kapanır. Çünkü bilgili ve donanımlı insanlar da hata yapabilirler. Hayatın kimi, nereye sürükleyeceği bilinmez. “Ne kadar uzağa bakarsan o kadar genişler ufkun; ama bu sefer de önünü göremeyip tökezlersin.” (s.112) Ufuk Çamkale ise idealist bir gazetecidir. Yaptığı araştırmalarla birilerinin tekerine çomak soktuğu için başı belaya girer. Bu iki genç insanın hayatlarının kesişmesiyle birlikte roman başlamış olur. 

Daha ilk sayfalardan itibaren yine aynı günlerde dünyanın Covid-19 virüsüyle karşı karşıya olduğunu öğreniriz. “Elbirliğiyle yok etme yarışında oldukları dünyanın şiddetli bir tepkisiydi belki de yaşananlar!” (s. 92) Ölü sayıları her geçen gün korkunç bir hızla artmaya devam eder. Ekonomi yavaş yavaş büyük bir çıkmazın içine girmeye başlar. İnsanlar panik ve korku içerisinde kıvranırlar. Bu korkunun sebebinin yalnızca virüs değil aynı zamanda açlık olduğunu anlarız. “Korku, yoksulluğun sadık yoldaşıydı sanki.” (s.122) Hafta sonları sokağa çıkma yasağı getirilir. Tam bir kapanma sağlanamaz. Çünkü insanların karınlarını doyurabilmek için çalışmaları gerekir. Maskesiz dışarı çıkmak yasaklanmış olsa da tıklım tıklım toplu taşıma araçları içerisinde gidilip gelinirken virüs hızla yayılmaya devam eder. Geceleri sokaklar eskiye nazarın çok daha tehlikeli bir hale gelir. Ama ne olursa olsun hiçbir şey hayatı durduramaz. “Sabah yine makyajını yapıp sahneye çıkacağı saati bekleyen, çaptan düşmüş şarkıcı eskisi gibi eğreti bir gülümsemeyle yaşanmaya başlanacaktı.” (s.137) Yazar dönemin tasvirini çok iyi yapar. Tüm yaşananları büyük bir ustalıkla romana yedirir.  

Pandemi bir yandan insanları sosyal mesafe kuralıyla uzaklaştırırken bir yandan da garip bir şekilde güçlü bağlar kurmalarını sağlar. “Asıl ‘aynı gemide olmak’ bu işte… Hiç kimseyi dalgaların insafına bırakmadan aynı gemide toplanmak…” (s144) Ama bütün bu çabalar ayakta kalabilmek için yeterli olur mu? “Çürüyorlardı… Etiyle, kemiğiyle ve en çok ruhuyla çürüyordu insanlar. Dirençlerini yüksek tutmak için birbirlerine tutunarak ayakta kalmaya çalışıyor… Sonra birer birer düşüyorlardı”. (s.138)

İlerleyen sayfalarda olaylar Doktor Neval’in yeni taşındığı, adını yönetici Faruk Bey’in eşi Çiçek Hanım’dan alan, Çiçek Apartmanı’nın sakinleri üzerine yoğunlaşır. Apartmanın temellerine gizlenen çok önemli bir sırrı öğreniriz. Doktor Neval’in yavaş yavaş elinin değdiği herkese hayat veren bir insana dönüştüğünü görürüz. Bu süreçte karşı komşusu Veteriner Ayşen ve Komiser Muavini Yılmaz’la yakın arkadaş olur. Ufuk Çamkale’nin içinde bulunduğu çıkmaz onun da başını belaya sokacaktır. 

Aslında bu romanın sadece bir pandemi hikâyesi olduğunu söylersek haksızlık etmiş oluruz. Çünkü yazar Çiçek Apartmanı çerçevesinde pek çok toplumsal yaraya değinir. Mesela apartman sakinlerinden biri olan Keriman kanalıyla “kadına yönelik şiddet” konusuna girer. “Kadın kısmı düştü mü veya düşecek gibi oldu mu iki tür erkek belirir etrafında genellikle… Hemen payını almak isteyen çakallar… Koruyucu rolüne giren ve zamanı gelince büyük ödüle konmak isteyen tilkiler… Bu kategoriye girmeyenler de vardı tabii… Onu kadın olarak değil, sadece insan olarak görüp el uzatanlar!” (s.90) “Kadının kurtuluşu önce kendi yüreğinden başlamalıydı.” (s.130) Mahallenin eski sakinlerinden biri olan Melenia Hanım üzerinden, 1955’te İstanbul’da gerçekleşen 6-7 Eylül olaylarından bahseder. “Hepimiz aynı Tanrı’ya inanıyoruz ama insanlar bunu anlamadıkları için birbirlerinin canına, malına göz koyuyorlar.” (s.102) “Evlerini, iş yerlerini kaybeden insanlar sadece valizleriyle kaçmışlar gitmişler can korkusuyla.” (s.103) 

Kitabın sonlarına doğru romanın ana düşüncesini anlatıcının ağzından duyarız: “Bazen başkaları için yaptıklarımız kendi kurtuluşumuzu da sağlar.” (s.212) Ayfer Hanım’ın gelmesiyle birlikte bütün düğümler çözülür. Çiçek Apartmanı sakinleri Doktor Neval’in etrafında tek yürek haline gelir. Ama virüs, ülke çapında olduğu gibi, Çiçek Apartmanı’nda da büyük kayıplara neden olur. 

Sevgili A. Ersin Şenerler’e yeni kitapları için bol ilham diler, bu güzel pandemi hikâyesinin sağlıklı günlerde okunmasını temenni ederim. 

A. Ersin Şenerler Hakkında:

1958 Edirne doğumlu. 2001 yılında bir kamu kuruluşundan emekli oldu. Yerel gazetelerde muhabirlik, foto muhabirliği, köşe yazarlığı yaptı. Grafik tasarımı ve fotoğrafçılıkla uğraştı. Gençlik yıllarından itibaren şiirler, denemeler yazdı. Yine Bir Gün Eylül’de adlı kitabında yer alan “Mülteci Hüzünler” adlı öykü 2006 yılında Edirne’de Bellek Yayınevi tarafından düzenlenen bir yarışmada üçüncülük ödülü aldı. Sonradan bu öyküyü romanlaştırdı. 

Eserleri: Zaman Geçtikçe (2018-Roman), Yine Bir Gün Eylül’de (2019-Şiir ve Öykü), Mülteci Hüzünler (2020-Roman), Çiçek Apartmanı (2022-Roman)

edebiyathaber.net (8 Aralık 2022)

Yorum yapın