Çerçevelenmeyen Kareler, Melek, Takıntılar ve Hayaller, Gönüldelen, Pıhtılaşmayan Acı, Emekli Albay Yavuz Mutlu, Ağız Deyip geçmeyeceksin, Provokatör, Eski Defter, Göğe Bakan Çocuk, Para Etmeyen Sanat, Ayna ve Cami Avlusuna Bırakılan Öyküler de dâhil ikinci baskısı 2022’de (Bilgesina Yayınevi, Ankara) yapılan 144 sayfalık ve 13 öyküden oluşan bir ilk kitap.
Kurmaca Çalar Saat, Yeşil Kapı, Noksanlı Yıllar, Sınırda Kalan, Bülbülleri Susturan Cumartesi ise birinci baskısı Haziran 2023’te aynı yayınevi tarafından yapılan 98 sayfalık 5 öyküden oluşan ikinci kitabı yazar Mehmet Oral’ın.
Mehmet Oral, 1983 Suruç (Urfa) doğumlu. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği Bölümü mezunu (2003). Resim öğretmeni. Mezun olduğu yıl ‘kayıtsızlık’ adlı özgün baskı ve resim sergisi açmış. 2004/5 yıllarında Zu sanat dergisinin editörlüğünü yapmış. Yazmaya ve okumaya olan tutkusu farkındalık duygusu geliştiğinden beri olduğundan bir yandan da okumaya, içini sızlatan gerçeklikleri yazmaya başlamış. Çeşitli basın-yayın ve internet mecralarında şiirleri, denemeleri ve öyküleri yayımlanan yazar için en sonda diyeceğimi başta söylemek isterim anlatım dili, ‘o kadar kusur kadı kızında da olur’ atasözüne uygun biçimde. Bu anlatım dilini daha da geliştireceğine olan inancımın kanıtı da okuduğun bu iki kitabındaki öyküleri diyebilirim.
Oral da pek çok yazar gibi adeta birbirinin devamı gibi olan bu iki kitabındaki öyküleri kendisinin, çevresindekilerin kişisel ve ortak hayat hikâyelerinden kotarmış. Bunu yaparken de asla anı ve tanıklık aktarımı yapmamış. Okuyanın keyif alacağı, içselleştirdiğinde de her öykünün anlatıcısının kurgusal da olsa derdine acılanacağı belirtmek isterim. Yani ilk kitaplarda düşülen hataya Oral düşmemiş. Bu da öykünün olmaza olmazı olan anlatım diliyle kurguyu iyi dengelemiş olmasının bir sonucu.
Her iki kitaptaki öykülerin izlekleri ve anlatım biçimlerinden çıkardığım bir sonuç da aynı zaman aralığında yazılmış olmaları. Bu yüzden de yazar üzerinde çalışıp bunu iki bölümlük bir romana dönüştürebilirdi dedim oldu kendi kendime. Çünkü ilk kitaptaki ‘Ayna’ ve ‘Cami Avlusuna Bırakılan Öyküler’ elöyküsel anlatımlı, ikinci kitaptaki öyküler de dâhil hepsi benöyküsel anlatımlı. Sadece bu da değil her öykünün anlatıcısı kiminde genç bir kız, kiminde erkek, kiminde genç bir öğretmen, ithal gelin adayı bir genç kız, sınırda bacaklarını bırakıp topraklarından ayrılmak zorunda kalan bir baba, evlenmek isteyen bir delikanlı, cinsiyetsiz biri de olsa anlattıkları tek anlatıcının; yine kurgusal da olsa yaşamışlıkları, tanıklıkları…
İlk kitaba ad da olan Çerçevelenmeyen Kareler’in anlatıcısı babasının kaybettikten sonra onunla olan ortak hayat hikâyesini çocukluğundan başlayarak ondan sonrasını anlatırken, geçmişte ve şimdide olan kopuk hayalleri kareler biçiminde vermesi ve iyi bildiği doğduğu toprakların doğal çevresi ve geleneksel yaşamı içinde anlatması oldukça başarılı. Kareler benim de 30 yıl önce ilk baskısı yapılan ilk romanın Aykırı Sevdalar Söylencesi’nde kullandığım bir metafordur. Oral, Çerçevelenmeyen Kareler’deki acıyı ve atmosferi çok az farklı cümlelerle ikinci kitabına ad olan Kurmaca Çalar Saat öyküsünde de kullanmış. Anlatıcısı genç ve tek başına bir adamdır. Annesini kaybettikten sonra ona dair anıları ve birlikteyken yaşadıklarını kurmaca saat üzerinden, hem kendi kişisel hem de annesiyle olan ortak hayat hikâyelerini anlatır.
Oral’ın neredeyse tüm öykülerinde anne, baba kaybı ya da ebeveynlerin gurbette olmaları ve geçirilen kaza gibi hayata dair ortak izlekler başat biçimde belirgin. Yazarlık tepe lambasını buralara doğrultmuş, okurunun da anlatıcılar farklı da olsa yaşadıkları bu travmalara odaklanmasını istiyor adeta. Melek’in anlatıcısı kızın ailesinden bir anlatıcı erkek kardeş. Onun acılı hikâyesini anlatırken bir bakıma kendini de sağaltmak ister.
Dediğim gibi Oral, yazarlık tepe lambasını iyi bildiği bir coğrafyaya, oradaki insanlara ve hayatlara çevirmiş bu birbirinin ardılı iki kitabında görünür yaptığı öykülerde. İster kendisinin ve ailesinin, isterse çevresindekilerin yaşadıklarından ya da başkalarından duyduklarından yola çıkmış veya baştan sona kurgulamış olsun iyi bir anlatımla yazıklarında sahicilik duygusu uyandırmayı başarmış. Yine pek çok kişinin, kendisinin kişisel ve ortak hayat hikâyelerinden kotarmış olsun öykülerini; belirttiğim gibi kişisellikten, yaşanmış olmaktan ve anıdan soyutladığı için edebiyata, yazıya ve yazmaya dâhil edebilmiştir.
Bu yüzden de iyi bir yolda olduğunu söylemek isterim.