Birhan Keskin’den “Fakir Kene”; mutlu güneşler gönderen kitap | Emek Erez

Şubat 29, 2016

Birhan Keskin’den “Fakir Kene”; mutlu güneşler gönderen kitap | Emek Erez

emek-erezBazı kitaplar ve yazarlar sizi heyecanlandırır. Kitabın çıkacağını duyduğunuz an bir etkilenme hisseder ve beklemeye başlarsınız. Bilirsiniz ki o kitapla karşılaşmak size güzel duygular hissettirecektir. Okurken içinize ılık ılık yayılacaktır kelimeleri, bazen tüyleriniz diken diken olacak bazen de gözünüz siz fark etmeden doluverecektir. Ulus Baker bize şöyle bir Spinoza varsayımından bahseder: “Karşımızdaki birisinin, herhangi bir duyguyla etkilendiğini görürsek biz de aynı duygu ile etkileniriz.”[1] Yine Baker başka bir metninde bu etkilenme durumuna şöyle bir yorum da getirir: “Ama duyguları belirleyecek olan fikirler gökten zembille inmezler; onlarla sokakta karşılaşırız, onlarla kitapta karşılaşırız, filmlerde, otobüslerde duraklarında beklerken, reklam tabelalarını seyrederken karşılaşırız bu karşılaşmaların ‘bedensel karşılaşmalar’ olmadığını söylemek budalalık değilse nedir?” [2] Baker’in “bedensel karşılaşmaları” vurgulaması bahsettiğimiz Spinoza varsayımının, daha çok bedenlerle ilgili olmasındandır. Ancak Baker bizim bir kitaptan, filmden ya da bahsettiği farklı durumlardan da aynı etkiyi alabileceğimize inanır. Ve haklıdır da bana kalırsa, bazı kitaplar en başta bahsettiğimiz duygulanmaları biz de yaratıp, gerçekten de yazarının etkilendiği duyguyla etkilenmemizi sağlar ve bize güzel karşılaşmalar yaşatırlar.

Tüm bunlardan bahsetmemize sebep olan kitap ise; Birhan Keskin’in Metis tarafından basılan yeni kitabı “Fakir Kene”. Kitap gerçekten bize duygusunu öyle iyi geçiriyor ki aklımıza yukarıda kısaca fikirlerinden bahsetmeye çalıştığımız düşünürlerin öğretilerinin gelmemesi olmazdı gibi geliyor bana. Keskin’in yeni kitabının bence üç ana teması var: kadın, doğa, ölüm. Bu temalardan da anlayabileceğimiz üzere kitap bizim gündemlerimizin tam ortasında bir yerde duruyor.

Neredeyse her gün bir kadına şiddet, tecavüz, taciz haberine uyandığımız bir coğrafyada, Birhan Keskin’in isyanlı şiirleri tüm bunlara direnen kadınların sesine ekleniyor. Örneğin; Aslı Serin ile birlikte yazdıkları “Anitsayac”[3] adlı şiir; kadına yüklenen toplumsal rollere, kadın bedeninin bir nesne olmanın ötesine gidemediği reklamlara, “çocuk gelinlere” kısaca kadınların yaralarına dokunan pek çok şeye gönderme yapıyor:

“Giydiğimiz etek boyuna, doğuracağımız çocuğa karar verenler kim

Kadınlar ilk sevişmesinde neden babasının yüzünü gördü

Küçücük kızlar dedesi yaşındaki adamlarla neden

Neden genelevler var neden hep bir kadın otobanda

Ütü reklamında bir kadın çıplak

Otomobil fuarında bir kadın öyle arabalar üstünde, neden

Doğum günlerimizde bize mutfak robotları hediye edenler kimlerdi

Şakağımıza silahı dayayanlar kimler, kimlerdi Birhan?”

fakir-kene-kitabi-birhan-keskinKadın ile aynı kaderi paylaşan doğa ve varlıkları ise bir başka gündemimiz. Devamlı kesilmeye çalışılan ağaçlar, tecavüze, şiddete uğrayan köpekler, hatta kediler ve diğer canlılar; rant, talan, yok olan çiçek, toprak, böcek… Arkamız, önümüz, sağımız, solumuz beton. Böyle bir gerçekliğin içerisinde yaşıyoruz ve tüm bunlara dur demek için direniyoruz. Ve Keskin’in şiirlerinde bu gerçekliğimiz de yerini alıyor:

“Yağmurdan sonra yayılan huzurun adıyla konuşuyorum:

Bak sana çimenlerin derin nefesiyle, soruyorum;

Şehrin perçemleri sizin gözlerinize niye batıyor?

Biz, üç beş adam, ömrünü çimenlere adayan

Razıyız gölgesinde uyuduğumuz ağaçtan.

Ve zerre ipimizde değilsin başkan.”

Sanat ki artık düşünümsüz olamaz, şenlikten kendi isteğiyle vazgeçmek zorundadır. Onu buna zorlayan da, her şeyden önce yakın geçmişte gerçekleşmiş şeylerdir der; Adorno.[4] O, bu değerlendirmeyi Auschwitz’e atıfla yapacaktır ki bizim o kadar geriye bile gitmemize gerek yok maalesef. Aylardır bir savaşın içerisinde yaşıyoruz, acı çekiyoruz çektiriliyoruz. Ölülerin istatistikleri içerisinde kaybolup gidiyoruz. Yaşam artık şen değil ve yaşamın şen olmadığı yerde sanatın da bundan etkilenmesi doğal olarak karşımıza çıkan bir durum. Birhan Keskin’in kitabında yer alan şiirler de bu acılardan bağımsız değil ve “şen” olamayan bir sanatın göstergeleri olarak çıkıyor karşımıza. “Kargo” adlı şiirin şu dizeleri de bu durumu en iyi yansıtanlardan:

“Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun.

Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun.”

Kitapla ve de Birhan Keskin ile ilgili bahsetmeden geçilemeyecek bir şey de isyanı ifşa eden dil. Bu dil üniformasız bir dil, devlet gömleğini üzerinden çıkarmış bir başkaldırı dili ve de kadınca bir dil. “Ateşli silahlar elimizde, Uma’nın kılıcı belimizde, Savunma ve dövüş sanatlarında ustalıklı. Anitsayac’ta bu kadar kadın ismi yeter. Yeter, yeter artık çıkalım zıvanadan” derken; “Bu medeniyet denen şeyin naylon poşetine koyayım” derken veya “Senin parmağında pırlanta, senin yüzüne tuscany ışığı, Alnıma kömür karası benim. Alnıma kara yazı” derken, yansıyan bir dil bu. Sınıfsal eşitsizlikleri, tüm yaşananları ve yaşatılanları, öfkeyi haykıran ama şiirselliğini de koruyan bir dil bahsettiğimiz.

Ayrıca şiire konu edilen karakterlerin bize yakınlığı da önemli bana kalırsa; her apartmanda ya da mahallede bizi sorulara boğan, yalnızlığını kendince anlatan yaşlı Firdevs teyzeler, şiirden anlamayan Avni abiler… Birhan Keskin’in şiirinde bir yerde karşımıza çıkıyor ve tanıdık birilerini anımsayıp gülümsüyor, bazen de kederleniyoruz.

Birhan Keskin “Fakir Kene” kitabıyla bize bir “kargo” yollamış, ben bir okur olarak kargoyu teslim aldım ve güç buldum. Kargodan “ısınmam için küçük güneşler” çıktı, “bir inanç bir inat” çıktı, “uzak olan ama belki de dokunabileceğim umutlu günler” çıktı, “tabiat, ağaçlar, güzel çaylar” çıktı. Siz de Birhan Keskin’in okuruna gönderdiği kargoyu teslim alın, belki karanlık günlerde ve soğuk akşamlarda ısınmak için ihtiyacınız olur.

Emek Erez – edebiyathaber.net (29 Şubat 2016)

[1] Baker. U, (2014), “Sanat ve Arzu”, s. 102.

[2] Baker. U, (2009), “Yüzey Bilim Fragmanları”, s. 34.

[3] ‘anitsayac’, Türkiye’de kadına yönelik şiddet nedeniyle ölen kadınların anısını yaşatmak için internet üzerinden kurulmuş bir anıt ve her gün güncelleniyor. http://www.anitsayac.com/

[4] Adorno, W. T., (2012), “Edebiyat Yazıları”, s. 155.

Yorum yapın