Bir zamanlar güçlü bir müsekkin olan masallar | Zülal Güney

Eylül 2, 2015

Bir zamanlar güçlü bir müsekkin olan masallar | Zülal Güney

skolastik fantazyaHüseyin Köse’nin derlediği, Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan Skolastik Fantazya’da eski masalların saltanatı sorgulanarak yeni masalların önü açılıyor.

Binyıllardan süzülüp gelmiş masallar, modern zaman için nasıl bir yaşam rehberi oluşturuyor? Daha da önemlisi, masallar, yeni bir hayatın inşasının önünde engel mi teşkil ediyor? Bilimin, edebiyatın, sanatın… bunca gelişmişliğine rağmen masallar neden halen ayrıcalıklı bir yerde duruyor? Tüm bu sorular masalların hayatımızdaki yerinin önemini belirginleştiriyor. Fantastik olay örgüsüyle ilerleyerek dinleyeni başka diyarlara götüren masalların hiç de masum olmadıkları, aksine verili sistemi perçinleyerek ideolojik bir işlev gördükleri ve bireyin iç dünyasını, zihnini şekillendirecek kadar güçlü bir aygıt olduklarını söylemeye gerek var mı(?)

Masallar, kapladığı yer ve üstlendiği başat rol gereği incelenmeye fena halde ihtiyaç duyuyor. Hüseyin Köse’nin derlediği Skolastik Fantazya’da ise bu başarılmıyor sadece, yeni masallarla eski masalların saltanatını yıkan yolların önü açılıyor. Ayrıca, şimdiye kadar dünyada dolaşarak, düşleri şekillendiren kült masalların her yanı didik didik ediliyor.

Çirkin Ördek Yavrusu, Kibritçi Kız, Pinokyo…

Masalların yapısıyla ilgili Köse şöyle diyor; “güçlü bir müsekkin olduğu kuşku götürmez bir anlatı olan masal, dile getirdiği sıra dışı düşsel evrenlerin tüm imge ve simgelerini, betimlediği serüvenlerin tüm serim ve düğümlerini dışarıda bıraktığı zannedilen sosyal gerçekliğe demirler yeniden…”

Şimdiye değin tüm dünya halklarını oyalayan masalların, olay örgüsünün bütün öğeleriyle incelendiği Skolastik Fantazya, aynı zamanda kaynak kitap niteliği taşıyor. Zira çalışmada, Çirkin Ördek Yavrusu, Kibritçi Kız, Pinokyo, Rapunzel, Ezop Masalları, Binbir Gece Masalları, Ağustos Böceği ile Karınca… okuyucu karşısına bu kez de, gerçek yüzüyle çıkıyor. Zira kuşaklar boyu oyalandığımız, içselleştirerek dünyamızı biçimlendirdiğimiz masalların şapkası düşmüş bulunuyor. Belki de, dünyada işlerin yolunda gitmemesi dinlediğimiz masallar yüzünden! Kimbilir (?) Tabii bu sadece bir ironi. Aslında masallar, -söz konusu çalışmada- ne denli güçlü olduklarını ele veriyor. Öyle anlaşılıyor ki, hiçbir pozitif bilim masallar kadar etkili olamıyor. Zira masallar yapılarına içkin olan fantazyayla pozitif bilimin önünü açan bir öz oluşturuyor. Buradan masallardan felsefeye doğru giden bir yolun da ucu gözüküyor. Ama yol maalesef tıkalı. Çünkü konumuz masal. Üstelik bu masalların çoğu eski dünyadan besleniyorlar. Bunun uzantısında da ara yollarda yıldızları, çılgın renkleri gösterip sonra da dümeni bildik ana yola kırarak değişmeyen sonlarda duruyorlar.

Tabii bu her masal için geçerli değil. Eski dünyaya tutsaklığı terk ederek, geleceği daha iyiye, daha güzele doğru şekillendirmek için cesaretlendiren masallar da var. Behrengi’nin Küçük Kara Balık’ı buna bir örnek. Aynı zamanda bu da, masalların yeniden yazılmasının ne kadar önemli, gerekli ve acil olduğunu gösteriyor. Zira “Behrengi’nin bizlere anlattığı masalda içine doğulan toplumun yaşama biçiminin ve bu topluma aidiyetin reddedildiği, ‘başka bir dünya’ özleminin itkisiyle harekete geçildiği ve ‘arayışın, yolculuğun’ ardından bir ‘yuvaya dönüş’ün de seçilmediği” görülüyor.

Bir gecede değişen hayatlar…

Psikolojik, antropolojik, sosyolojik, filolojik yönlerinin analiz edildiği masalları, her yazar ayrı bir pencereden bakarak kaleme alıyor. Bu yapılandırmada ise, referans alınan düşünürler, psikanalistler, felsefeciler, edebiyatçılar önemli bir rol oynuyor. Böylelikle, çözümlemeler çağın sorunlarıyla ilişkilendirilirken, yaşama ve insana dair izlekler metnin belirgin unsurlarından biri olarak öne çıkıyor.

“Sözlü kültürü anlamaya çalışmak yoğun bir sis perdesinin arkasından bakılan manzarayı tanımlamak gibidir. Aktarılan her bilgi, o dönemi anlama çabasının iyi niyetli bir anlayışın ürünüdür. Barry Sanders, sözlü kültürü anlama çabasında masalların önemi üzerinde durur. Kabilenin bilge ve yaşlı insanları aynı zamanda masal anlatıcısıdır; inandıkları şeyleri hatırlatır; topluluk üyelerini birbirine bağlar ve hayata dair her şeyi içerir…”

Bir gecede değişen hayatlar, bir sihirle başkalaşan görüntüler, acıya kesmiş bir yaşamın mucizevi bir dokunuşla mutluluğa dönüşmesi… Kapitalizm öncesi bir dünyada şekillenen masallar, sadece insanın acılarına, yaşanan talihsizliklere… fantastik kurgularla da bütün bunları bir çırpıda ortadan kaldırmasına dayanmıyor. Masalların bir realiteye hizmet ettiğini belki de en iyi şu masal anlatıyor; “Ağustos Böceği ile Karınca masalındaki, Karınca, masal içerisinde çalışmaya yüklediği kölece anlam ile akıllarda yer etmiştir. Bu anlamıyla Karınca, sistemi benimsemiş ve tamamıyla kendi varoluşunu mevcut konjonktür ile anlamlandırmış ve bunun dışına çıkılamaz bir yapının penceresinde konumlandırmıştır kendini. Aslında bu yapı kapitalist sisteme gönderme yapmakta olup, ayrıca sisteme olan bu bağlılık, bireyin köleleşmesinin de koşullarını hazırlar…”

Önceki kuşakların da çok iyi bildiği toplam yirmi üç masalın ele alındığı derlemede, masalları ikinci kez dinlemenin önü açılıyor. Ancak bunun edilgen bir dinleme olmayıp, masalları tekrar yazmaya davet ettiğinin farkında olmak kaydıyla.

Zülal Güney – edebiyathaber.net (11 Ağustos 2015)

Yorum yapın