Bir Yaşam Biçimi Olarak Felsefe | A. O. Bahadır

Temmuz 8, 2025

Bir Yaşam Biçimi Olarak Felsefe | A. O. Bahadır

“Bilgelik (yani felsefe), şeyleri oldukları gibi görmekten başka bir şey değildir…”

Felsefe, “felsefe nedir” sorusuna verilen cevapların tarihidir, dense sanıyorum yanlış bir şey söylenmiş olmaz. Zira, felsefe hep kendi kökleriyle ilişki içinde büyüyen ve gelişen bir ağaç gibidir. Yukarda alıntıladığım cümle de yine bir felsefe tarihçisine ait, ama gerçek bir ustaya, hem bir felsefe tarihçisi hem de bir filozof olan Pierre Hadot’ya. Kim mi Pierre Hadot? Antik Felsefeye Övgü (Ketebe Yayınları, çev. Kağan Kahveci, Kasım 2024) adlı kitabına yazılan kısa biyografisinden alıntılıyorum:

“Fransız filozof ve felsefe tarihçisi. Özellik­le Grekoromen felsefe üzerine uzmanlaşmıştır. Yunan ve Roma felsefesinin sistematik özelliklerine nispetle yaşam tarzı veçhelerini ön plana çıkarmıştır, bu açıdan tarih felsefesine de alternatif bir anlayış getirmiştir. Ki­tapları birçok dile çevrilen filozof, sade ve anlaşılır üs­lubundan dolayı Türkiye’de de önemli bir okur kitlesine sahiptir.”

Gerçekten de sade, basit ve dolambaçsız bir dille yazabilen ender felsefecilerden biridir Hadot. Bu arada Antik Felsefeye Övgü için “kitap” dedim ama bu bir konuşma aslında, daha doğrusu Hadot’nun Collège de France’ın Hellenistik Düşünce ve Roma Düşüncesi Tarihi kürsüsüne kabulü dolayısıyla yaptığı açılış konuşmasının metni. Ketebe’nin minyatür dizisi içinde yayınlanan kitabı Kağan Kahveci çevirmiş, eline-emeğine sağlık!

Pierre Hadot, felsefeyi kökenlerine sadık bir şekilde, yani hem bir “bilme biçimi” hem de bir “yaşam biçimi” olarak bütüncül bir şekilde ele alan ve özellikle de ikinci yanına vurgu yapan bir felsefeci ve filozof. Hadot’ya göre “Antik çağın felsefe eserleri değerlendirilirken, ruhani ilerle­me fikri daima akılda tutulmalıdır. Mese­la Platoncular için, matematik bile ruhu duyulur olandan akledilir olana yükselt­meye yarayan bir alıştırmadır.”

Başta alıntıladığım tanıma dönerek açalım bunu biraz: Hadot “felsefe şeyleri oldukları gibi görmekten başka bir şey değildir” diyor ve ardından ekliyor: “bilgelik, kozmosu aklın ışığı yoluyla olduğu gibi görmektir.” Yani Hadot’ya göre felsefe bir yandan şeyleri göründükleri gibi değil, gerçekte oldukları gibi görmek ve diğer yandan da onları duyu organı olan gözlerle değil aklın gözleriyle görmektir!  Her ikisi de kişinin kendi içinde derinleşmesini ve “ruhani ilerlemeyi” zorunlu kılan ve üzerine devasa bir literatür oluşmuş bu önermeler ve kapsamları hakkında değil bu yazı. Gerçekten de varlığın, var olanın ne olduğu sorununa hâlâ nihai bir cevap veremediğimizi de hesaba katarsak hayli zorlu meseleler bunlar. O nedenle işin bu kısmına daha fazla eğilmeden, okuru Hadot’nun kitaplarına başvurmaya davet ediyorum.

Bu bağlamda, “teori ve pratik” ilişkisi konusunda hem antik çağın bakış açısını hem de Hadot’nun kendi felsefi konumunu ifade eden şu saptamasını not etmekte fayda var:

“Teori hiçbir zaman kendi başına bir amaç olarak görülmedi. Aksine, açık ve kararlı bir şekilde pratiğin hizmeti­ne sunuldu. Epiküros bunu açıkça söy­ler: Doğa biliminin amacı ruha dinginlik getirmektir.”

Altı ısrarla çizilmesi gereken husus şu, Hadot felsefeyi öncelikle bir yaşam biçimi olarak görür,  hatta felsefi eserleri bile öncelikle felsefe pratiğine, eğitime, “akıl alıştırması”na ve “ruhani ilerlerme”ye bağımlı olarak ele alır.

“Fakat filozof bilir ki bu bilgelik ideal bir haldir ve ulaşılması neredeyse imkânsızdır. Böyle bir insan için, gün­delik yaşam, yani başka insanların or­ganize ettiği ve yaşadığı hayat pek ta­bii bir delilik hali, gerçeklikten bihaber bir anormal durum olarak görülür. Ne var ki kendini yabancı hissettiği ve baş­kalarının da onu yabancı gibi gördü­ğü bu hayatı yaşaması gerekir. Ve bu gündelik yaşama topyekûn yabancı bir yaşama biçimine doğru, tam da bu gün­delik yaşam içinde yönelmeye çalışma­lıdır. Şu halde, filozofun şeyleri evren­sel bakış açısından oldukları gibi görme girişimi ile şeyleri insan toplumlarının dayandığı uzlaşımların bakış açısından görme arasında, yaşanması gereken hayat ile gündelik hayatın alışkanlık ve gelenekleri arasında bitmez bir ça­tışma olacaktır. Bu çatışma asla tama­men çözülemeyecek.”

İşte felsefe okulları tam da bu yarılmaya ve çatışmaya karşı alınan tavrın, yani yaşam biçiminin doğduğu, yeşerdiği ve kök saldığı yerlerdir.

“Şu halde, her okul bir yaşam biçimini, bir bilgelik idealine göre şekil alan bir yaşam biçimini temsil edecek. Böyle­ce her okulun kendine özgü temel bir içsel tavrı olacak: mesela, Stoacılarda gerginlik, Epikürosçularda dinginlik…”

Pierre Hadot artık sayıları iyice azalan kılı kırk yarıcılardan biriydi. Ve yapıtlarının da tanıklık ettiği üzere, alanında büyük bir otoriteydi. Antik çağ ve orta çağ felsefesine, daha doğrusu felsefeye, ilginiz varsa Antik Felsefeye Övgü’yü okumayı ihmal etmeyin derim.

Yorum yapın