
Hürriyet Yaşar’ı, bir yazar olarak, ilk kez, kendi hazırladığı Bir Tersine Yürüyüş- 12 Eylül Öyküleri adlı öykü seçkisiyle tanımıştım. Bu kitaptan sonra yine kendi emek verdiği Yiğit İken Ölenlere– 12 Mart Öyküleri seçkisini de ilgiyle okumuştum. Daha çok öyküleri ve öykü türü üzerine yazıları ile adından söz ettiren Hürriyet Yaşar, deneme ve köşe yazarlığını da paralel olarak sürdüren oldukça verimli bir edebiyatçı. Söz Yazıları adlı yapıtıyla 2019 Vedat Günyol Deneme Ödülü Birinciliğine değer görülen Hürriyet Yaşar, 2023’te köşe yazısı-deneme türünde Oktay Akbal Edebiyat Ödülü İkinciliğini almaya hak kazanmıştı. Yazar, ayrıca toplumsal konulardaki araştırmalarıyla tanınıyor.
Hürriyet Yaşar’ın son yazdığı öykü kitabı Satış Çağı, yazarın, toplumsal gerçekleri bireylerin yaşantıları üzerinden işleyen, birey-toplum diyalektiğini gözeten öyküleriyle öne çıkıyor. Daha önceki öykü kitaplarında da toplumsal duyarlığını, vicdani ve insani bir bakış açışıyla dile getiren yazar, büyük ve çarpıcı olaylara yaslanmadan, ayrıntılar, durumlar ve kesitler üzerinden, insanımızın ve toplumumuzun gerçeklerini vurguluyor; edebiyatın toplumcu çizgisi üzerinde yürümeye özen gösteriyor.
Metin Celâl, Hürriyet Yaşar’ın öyküleri hakkında bir yazısında şunları dile getirmişti: “Dışarıdan bakıldığında sıradan ve aşılabilir sorunların dışında gayet sakin, kendiyle barışık görünen insanların içlerine girince nasıl dalgalanmalarla, çelişkilerle dolu olduğunu küçük olayların izini sürerek yazıya döküyor. Hürriyet Yaşar’ın anlatımı da sakin. Toplumcu bakış açısını özellikle insanların hayat gailesi içinde, küçük hesapların peşine düşüp apolitikleşmesini işlerken hissediyorsunuz ama politik tavrını göze batacak şekilde eserinin önüne almıyor. Güzel, duru bir Türkçesi var. Yalın, akıcı bir anlatımla konularını, kahramanlarını derinlemesine kavramaya çalışıyor.”
Satış Çağı içindeki öykülerin pek çoğunda Metin Celâl’in altını çizmiş olduğu nitelikleri bulmak olası. Kitapta yer alan sekiz öyküde, toplum içinde yer alan bireyin yaşantıları, anıları, geçmişe özlem duyguları; toplumsal dönemin bireyler üzerindeki etkileri ve izleri, ince ayrıntılar üzerinden etkili bir dille yansıtılıyor. Dönemsel izdüşümler, bireylerin yaşantılarında güçlü bir biçimde kendini gösteriyor. Yazar, öykülerde küçük ayrıntılar, kısa yaşam kesitleri sunuyor, ama onlarla inanılmaz şaşırtıcı sonuçlara ulaşabiliyor. Satış Çağı, ülkemizde yaşananları ve onların bireyler üzerinde oluşturduğu etkileri, “toplumsal, tarihsel süreç” yaklaşımıyla işlemeye dikkat ediyor.
Hürriyet Yaşar’ın duyarlı olduğu ve odaklandığı 12 Mart, 12 Eylül gibi darbe dönemlerinin sarsıntıları ve onların günümüz toplumundaki sürerliliği, bu kitabındaki öykülerine de yansımış durumda. Darbelerle kesintiye uğrayan demokrasi, alınan ekonomik kararlar, ülkenin ekonomik kaynaklarının ve kamu kurumlarının satışa sunularak özel sektöre devredilmesi, bu özelleştirme çılgınlığına bazı eski solcuların da kapılması, tam anlamıyla bir “satış çağı”nı temsil ediyor.
Yazar, “satış çağı”nın, darbe sonrası başa geçen hükümetlerin halka rağmen aldığı radikal kararlarla başladığını, günümüzde de devam ettiğini; elde satacak bir şey kalmadığında yaşanan olumsuzluklara, ekonomik çöküntüye ve giderek artan toplumsal çürümeye edebiyat estetiği yoluyla dikkat çekiyor.
Öykü türü aracılığıyla toplumsal gerçeklere işaret edilmesi ve metin içinde öykü kişilerinin diyaloglarında yer alan düşünsel tartışmalar, Satış Çağı sayfalarında ilgiyle okunuyor. Yazar, okurun toplumsal duyarlığını çoğaltmaya, vicdani duygularını geliştirmeye önem ve değer veriyor. Satış Çağı içindeki öyküler toplamı dikkate alınınca, yazarın, her öyküsüyle, darbe dönemlerinden günümüze uzanan bir Türkiye portresi çizmeye gayret ettiği görülüyor.
Kitapta yer alan “Ben Üstümü Aratmam Arkadaş”, 12 Eylül döneminde geçen ve dönemin özgürlükleri kısıtlayan ortamını yeniden anımsatan bir öykü. Ev ve üst aramalarının yoğun olduğu o karanlık dönem, ikiyüzlü, işbirlikçi, dönek, dalkavuk, güven vermeyen öykü anlatıcısının, bir “arkadaşına” seslenmesi yoluyla yansıtılıyor. İnsanların baskılara, güce ve yönetsel erk’e nasıl boyun eğdiklerini ve ne denli bozulduklarını gösteriyor bu öykü.
Benzer karakter aşınmasına ve insan bozulmasına, kitaba adını veren “Satış Çağı” öyküsünde bütün ayrıntılarıyla tanık oluyoruz. İnsanların, düşünsel ve davranışsal açıdan kayganlaşmaları, çıkar için kendi ilkelerini çiğnemeleri, vicdanlarının sesini duymaz olmaları, gerçekçi bir perspektiften dile getiriliyor.
“Sonralardan Bir Akşam” öyküsü,12 Eylül öncesindeki kaos ortamında, İstanbul’da küçük bir ilçede öldürülen devrimci bir öğretmenin anısı üzerine kurgulanmış. Aradan on yıl geçmiştir, ama duvarda kalan bir yazı, acı gerçeği haykırmaya devam etmektedir: “Fabrikanın anayol boyunca uzanan duvarının alt başındaki yazı, geçen yıllara, üstündeki kat kat boyalara inat, hâlâ okunuyor: ‘FAHRETTİNLER ÖLMEZ’” (s.21)
“Üzülmek Yasak Bugün”, değişime uğrayan İstanbul kentini, başkalaşan toplumsal ilişkileri, dönemin tanıklıklarını, yaşam tarzı değişikliklerini, işsizliği, betonlaşmayı, duyarlı ve yalnız bir anlatıcı yoluyla dillendiren ve yazıya/edebiyata sığınan bir öykü. “Öç” öyküsünde, küçük bir kızın, kendi kurduğu bir dil oyunuyla, büyüklerin dünyasındaki sahtelikleri ve maskeleri sergilemesini ilgiyle okuyoruz. “Gövdeler”de kadın ve erkek iki ayrı anlatıcının kendi bakış açısından yaşadıkları durumları ve iç dünyalarını dile getirmelerini hayretle okuyor; insanların aldatma şekillerinin ve dolaylı kötülüklerinin acıtıcı boyutlarına tanık oluyoruz. “İstanbul’un Türküsünü Yakmalı”, betonlaşma furyasını göz önüne seren, eleştirel yönüyle dikkat çeken başka bir öykü.
Satış Çağı içindeki bütün öykülerde, düşünsel, eleştirel ve toplumsal boyut ön planda yer alıyor. Yazarın hayata ve edebiyata bakışı toplumcu yönde olduğu için yazdığı öyküler de onun edebiyat anlayışını bütün gücüyle yansıtıyor.
Satış Çağı’nın ilk öyküsü olan “Kıssadan (Giz’li) Öykü”, diğerlerinden yapısal açıdan ayrılıyor; “kısa kısa öykü” ya da “küçürek öykü” olarak nitelendirebileceğimiz bu öykü; kısalığı, yoğunluğu, metinlerarası göndermeleri ve imgeleriyle ilgi çekiyor.
Satış Çağı’ndaki öykülerde dilin akıcı ve duru oluşu, metinlerde öz Türkçe sözcüklere öncelik verilişi okurun dikkatinden kaçmıyor. Sadık Aslankara da bir yazısında şunları dile getirmişti: “Hürriyet Yaşar’ın öykülerinde yine de dikkati çeken ilk yan; söz dizimlerinden yansıyan sıkı, tok doku. Her şeyi kararında söyleyen bir yazar tutumuna sahip o. Ama bu, onun her olayı, her ilişkiyi ya da olanı biteni anlatmasına dönüşmüyor hiçbir zaman.” Dili başarıyla kullanan, yalınlık ve duruluktan ödün vermeyen Hürriyet Yaşar’ın öyküleri, çetrefil söz ve anlatımlardan uzak olduğu için okuru yormadan onun düşünce ve düş dünyasına seslenmeyi başarıyor.
Bireylerin ruhsal labirentlerinde dolaşan, iç dünya anlatımlarıyla oldukça belirsiz ve bulanık bir evrenin kapılarını aralayan, dış gerçekliğin epeyce ötesine düşen öyküleri çokça okuduğumuz şu son zamanlarda, Satış Çağı, öykü sanatında toplumsal bir bakış açısı arayan okurlara seslenebilecek nitelikte, farklı ve özgün bir yapıt.
Metin, Celâl “Okuduğum Kitaplar”. Cumhuriyet Kitap. S. 1020. 3 Eylül 2009.
M. Sadık Aslankara, “Öykü Emekçilerinden Öyküler”. Cumhuriyet Kitap. S. 654. 29 Ağustos 2002.
Bkz. “Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü”, (TEİS), Hürriyet Yaşar maddesi, Haz: İsa Koyuncu. https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/hurriyet-yasar
___________________________________________________________________________
*Hürriyet Yaşar, Satış Çağı, Cumhuriyet Kitapları, Kasım 2022.


















